Bir ulusu ayakta tutan, o ulusun kültürüdür; insanların konuştukları ortak dildir, dinledikleri müziktir, söyledikleri türkülerdir. Kültür ve sanat bir toplumun sezgi ve anlatım birliğinin yansımasıdır, yani o toplumların dününü, bugününü, yarınını anlatan en iyi öğedir. Bu nedenle, bir toplumu anlamaya çalışırken o toplumun kültür ve sanat geçmişine de bakmak gerekir. Çünkü insanların hüzünleri, sevinçleri, acıları, hayalleri orada gizlidir; bazen kulaktan kulağa yayılarak asırları geride bırakmış bir türküde, bazen bir deyimde ya da atasözünde… Irak Türkmenleri yazı dizimiz için bu kez tarihin tozlu raflarındaki defterleri, yaşadıkları onca zulme rağmen ayakta duran Türkmenlerin kültür ve sanat yaşamını irdelemek için açıyoruz.
Türkiye’de söylenen 50’ye yakın Türkmen türküsü var. Repertuvara girmiş türkülerin başında “Kerkük Zindanı, Altın Hızma Mülayim, Beyaz Gül Kırmızı Gül, Sen Bir Yana Ben Bir Yana, Divan, Kalk Gidelim Şıh Bağına” geliyor. Bu türküler içinde biri var ki, geçtiğimiz aylarda gündem oldu. Sanatçı Kıraç’ın Kuzey Irak’taki referanduma eş zamanlı olarak sosyal medya hesabından paylaştığı “Kerkük Zindan”ı cover’ı büyük beğeni topladı. Sanal dünyada kısa sürede yayılarak milyonların dinlediği, dillerden düşmeyen bu Türkmen türküsüyle ilgili konuşmak için Kıraç’la bir araya geldik. Türküyü bilinçli olarak Kuzey Irak’taki referanduma denk getirdiğini söyleyen Kıraç, “Kerkük Zindanı’nı ilk önce Barzani’nin referandumu dillendirmeye başladığı zaman bağlamayla söyledim, sosyal medyada paylaştım. Sonra cover’ı referanduma denk getirmek için özel gayret sarf ettim” diyor.
‘Birçok etnik unsur’Kıraç, Barzani referandumuna bir karşı duruş sergiliyor. Öncelikle Türkmenler açısından referandumu değerlendiriyor ve düşüncelerini şu sözlerle aktarıyor: “Bizim için Ortadoğu ve Kerkük meselesi yaşamsal önemde. Barzani’yi asla ve katiyen bir Kürt bağımsızlık kahramanı gibi göremem. Benim tepkim, oradaki Kürtlere yönelik değil. Diyelim orada bağımsız bir Kürt devleti kuracak. Kafasına göre referandum düzenleyemez. Bir buçuk milyon Iraklı’nın öldürüldüğü süreçlerden sonra bunu yapamaz. Orada birçok etnik unsur yaşıyor. ‘Biz çoğunluktayız’ deyip bu işi çözemez. Oradaki Kürtleri anladım da buradaki insanların özgür bir referandummuş gibi bakmaları, iyi niyet göstermeleri nedir? Barzani ülkesinin Türkiye’den daha demokratik bir ülke mi olacağını sanıyorsunuz?”
‘Türk, töresi olan’Irak’taki Türkmenlerin Türk olarak görülmediğinin de altını çizen Kıraç, Türklük kavramının doğru şekilde anlatılması gerektiğini vurgulayarak şunları söylüyor: “Türk kendini 1071’de oluştu sanıyor. Göçebe bir insan olduğunu düşünüyor. Türk, 7 bin yıllık millet. Atatürk, ‘Anadolu Türk beşiğiydi’ diyor, doğru. Türk,
Osmanlı’dan öncesini bilmiyor ki. Hazar İmparatorluğu var, İskitler var, Sümerler’e açılan kapılar var Türkler’de. Türk’ü iyi anlamamız lazım. Türk, töresi olan demektir. O törelerin içinde olan
herkes Türk’tür. Yoksa konuya Batı’nın tanımladığı anlamda ırksal yaklaşırsak hiç doğru olmaz.”
‘Gözüm açık gitmeyecek’Sosyal medyada paylaştıktan sonra kısa sürede büyük beğeni toplayan türküyle ilgili Kıraç’a binlerce mesaj gelmiş. Bir sanatçının en büyük mutluluk kaynaklarından biri olan bu geri bildirimlerin onun için acı yanları da var. Öyle ki bir takipçisinden aldığı mesajı unutamadığını ve çok etkilendiğini vurgulayarak şöyle diyor: “Kerkük’teki kardeşlerimiz mesaj attı. Çok duygulandıklarını söylediler. Bir tanesi, ‘Abi yarın ölebilirim ama sayende gözüm açık gitmeyecek’ türünden bir mesajdı.”
‘Kerkük, Türkiye’nin bir yöresidir’Konunun sanatsal boyutunun
siyaset üstü olduğunu belirten Kıraç, “Kerkük Türkiye’nin bir yöresidir” diyor ve ekliyor: “Türkü dinlerseniz, önce yöresi söylenir. Orta Anadolu neyse Kerkük odur. Kerkük yöredir, o kadar Türk’tür. Toplumun, kültürün kabul ettiği yere yöre denir. Adana yöresi diye bir yöre yoktur, Çukurova yöresi vardır. Ha siz oraya il dersiniz, Akdeniz bölgesi diye ayırabilirsiniz. Ama halkın kabulü böyle değildir. Binlerce yıllık kültür içinde
orası Çukurova’dır. Ankara değildir, Orta Anadolu’dur. Gümüşhane değildir, Kelkit’tir.
Bu siyasetin üzerinde bir konudur.”
‘Türkü haykırıyor’Türküyü Kıraç’tan dinlerken insanın tüyleri diken diken oluyor. Kuşkusuz bunun altında yatan Kıraç’ın türküyle kurduğu bağ ve onu doğal biçimde yansıtması. Kendisine önce türkünün hikayesini ve hissettiklerini soruyoruz. “Türkü ‘beni duyun’ diyor, haykırmak istiyor” diye başlıyor, “Biliyorsunuz Saddam zulmü döneminde Türkmen liderleri idam ettiler. Türkünün o zamanlar yazıldığını biliyorum. İlk kez Cem Karaca’dan duymuştum. İnanılmaz dramatik, çok hüzünlü ve içinde isyan da var.”
Türküyü söylerken hissettiklerini de şöyle anlatıyor: “İnsanlar orada yıllardır acılarla yaşıyor. Türküde bu var; seslendirirken hissediyorum. Acayip bir türkü, ilk kez seslendirdiğimde gözümden yaşlar geldi. Bir kere söyledim, bağlamayla. Sonra referanduma gidildiğinde yine söyledim. Hem büyük coşkunluk hem de büyük bir çığlık, acı veriyor bana. Sanatçı gözüyle bakınca tam bir türkü. Türkülerin hepsi birbirinden güzeldir ve gerçeği anlatır. Neşet Ertaş’a sormuşlar, ‘Yeni şarkıcılar da yazıyorlar, söylüyorlar ama sizin kadar etkilemiyor, sırrınız nedir?’ O da, ‘Biz çekmediğimiz aşkın türküsünü yapmıyoruz’ demiş. Böyle bir şey, gerçek yani. Kerkük Zindanı’nda, orada yaşanılan acılar o sözlerde hayat buluyor, çok ozansal bir ifadeyle.”
Baskıya karşı türküTürkler’in, Kerkük Türkmenleri’yle aynı topraklarda şekillenen yaşamları sonraları türlü sebeplerle ayrılsa da, bu bir milletin çocukları olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Halkbilimci ve Türk Halk Müziği yorumcusu, şef Mehmet Özbek’e göre bir ulusa direnç veren, o ulusun dili ve müziği. Özbek bunu şu şekilde açıklıyor: “Türkmenler o kadar baskıya rağmen türkülerini, hoyratlarını devam ettirerek ayakta kalmaya çalıştılar. Evde, yolda, kahvehanede türkü ve hoyrat çalıp söylediler. Özellikle hoyrattır, dertlerini ifade eden. Tıpkı Azerbaycan Türkleri gibi mahnalarını terk etmiş olsalardı, bugünkü özgürlüklerine kavuşmaları çok zor olacaktı.”
Hoyrat, hem şiir hem de müzik formunda söylenen halk edebiyatındaki maninin bir türü. Bu tür manilere Azerbaycan Türkleri “Bayati”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Irak Türkleri “Hoyrat” diyor. Türk dünyasında hoyratların en yaygın olduğu yer de Kerkük. Özbek, Kerkük’te herkesin ezbere hoyrat söylediğini belirtiyor. Kerküklüler’in türküye “deste” dediğini de vurgulayan Özbek, “Kerkük hoyrat ve destelerinin bizim halk müziğinde çok önemli yeri var. Kerkük türküleri Türkiye’de çok sevilen türküler” diye anlatıyor.
Mehmet Özbek: “Türkmenler o kadar baskıya rağmen türkülerini, hoyratlarını devam ettirerek ayakta kalmaya çalıştılar. Evde, yolda, kahvehanede türkü ve hoyrat çalıp söylediler.”
FedakÂrlığın türküsü: Altın Hızma MülayimHepsi birbirinden etkileyici Kerkük türküleri içinde en bilineni, geçtiğimiz ay Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın muhtarlar toplantısında da dinletilerek gündeme gelen “Altın Hızma Mülayim” türküsü... Bu türkünün önemi herkes tarafından bilinmesinden ziyade, müzikal açıdan oldukça estetik olmasıyla ölçülüyor. Özbek şunları söylüyor: “Altın Hızma Mülayim, Kerkük’ün tapusu niteliğinde bir türkü. Müzikal bakımdan çok estetik. Sözleri şiirsel ve anlatım
o kadar romantik; ‘yaz güzü
temmuzda sen terle men sileyim’... Fedakârlık bu kadar iyi ifade edilebilir.”
Kuzey Irak Türkmenleri ile Türkiye’nin kültür birliği, her iki halkı duygu birliğine de yönlendirmesi bakımından çok önemli. Özbek, Kerkük ile aynı kültür sahası içinde olduğumuzu, dil ve müzik açısından Kerkük’e en yakın toplumun Urfa olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Urfa, Diyarbakır, Erzurum, Kars, Bayburt, Kerkük, Harput ve Azerbaycan, bilindiği gibi Azerbaycan kültürüne dahil. Buna Azeri sahası diyoruz. Türkmenler’in dilleri, edebiyatları, gelenekleri bizde Urfa ile aynıdır. Özellikle
Telafer ilçesinin kültürü tamamen Urfa kültürüdür.” Özbek, Kerkük’ün hoyratlarını anlatırken bir de örnek veriyor:
Cem Karaca’ya mı Demirçın’a mı ait?Anonim bir Türkmen türküsü olarak bildiğimiz Kerkük Zindanı’nın kime ait olduğuyla ilgili farklı görüşler mevcut. Halkbilimci Mehmet Özbek, konuyla ilgili “Kerkük Zindanı, Kerküklülere ait değil. Türkü değildir. Yanılmıyorsam Cem Karaca tarafından bestelendi. Anonim özelliği yoktur” derken, mimar ve tarihçi
Prof. Dr. Suphi Saatçi ise “Saddam’ın dayanılmaz zulümleri sırasında sözleri Fahrettin Ergeç tarafından yazılmış. Semir Yahyaoğlu’na göre, bestesi Kerkük’ün büyük sanatçısı Demirçın’a aittir” diyor.
YARIN: Körfez savaşlarında Türkmenler