Gündem‘Kayıp mont incelenmedi’

‘Kayıp mont incelenmedi’

27.10.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Türkiye’de yaşayan yabancılara karşı gerçekleşen Rahip Santoro cinayeti ve Zirve Yayınevi katliamı hâlâ soru işaretleriyle dolu. İki karanlık eylemde de FETÖ’nün parmak izlerinin olduğu şüphesi var.

‘Kayıp mont incelenmedi’

Türkiye’de yabancılara karşı gerçekleşen iki karanlık eylemde FETÖ’nün parmak izlerinin olduğu şüphesi var. Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamı dosyasının avukatı Erdal Doğan, katliamı gerçekleştirenlerin dinlendiğine ve takip altında olduklarına yönelik iddiaların araştırılmadığını ve o dönemki istihbarat görevlilerinin FETÖ’cü olduklarının anlaşıldığını belirtiyor. Trabzon Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro’nun kayıp montu ile ‘Tetikçiyi gördüm diyen’ görgü tanığının ortadan kayboluşu da dosyalardaki FETÖ’ye dair soru işaretlerini artırıyor.

Katili aramızda

Trabzon Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro, 5 Şubat 2006’da cinayete kurban gittiğinde birçok kişi bu olayın arkasında ‘ultra milliyetçi’ karanlık güç odaklarının olduğu fikrindeydi. 5 Şubat 2006’da Trabzon’da öldürülen Santoro’nun zanlısı olarak tutuklanan 16 yaşındaki Oğuzhan Akdin’in ileri derecede miyop olmasına rağmen 40 metreden 3 isabetli atış yaparak cinayeti işlemesi o dönem çok az kişi tarafından sorgulanmıştı. Cinayet zanlısı 16 yaşındaki Akdin, 18 yıl cezaya çarptırıldı. Adalet Bakanlığı’na 2011’de yaptığı başvuru sonucu Akçaabat Yarı Açık Cezaevi’ne nakledilen Akdin, 20 Temmuz 2012’de firar teşebbüsünde bulunmuş 30 dakika sonra yakalanınca kapalı cezaevine gönderildi. Rahip Santoro’nun katili Akdin, geçen ağustosta Adalet Bakanlığı tarafından yapılan düzenleme sonucunda denetimli serbestlik sayesinde cezaevinden tahliye edildi.

‘Ortadan kayboldu’

Haberin Devamı

Santoro cinayetinin işlendiği tarihte Trabzon Emniyet Müdürlüğü görevinde şuan FETÖ/PDY üyeliği iddiası ile cezaevinde bulunan Ramazan Akyürek bulunuyordu. Santoro cinayetindeki karanlık ellerin kimler olduğu Dink cinayeti gibi bir türlü tam olarak aydınlatılamadı. Cinayete kurban giden Rahip Santoro’nun ailesinin avukatlarından Ercan Eriş, cinayetten üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen dosyadaki birçok noktanın aydınlatılamadığı görüşünde. “Cinayetin arkasında FETÖ’nün olması ağırlık kazanıyor” diyen Eriş, şüphesini şöyle dile getirdi: “Rahip Santoro kurşulandığında üzerinde mont vardı. Bu montta atış mesafesini belirlemeye yardımcı olacak delikler bulunuyordu. Uzmanlar, montun atış mesafesinin hesaplanması açısından büyük delil olduğunu söylemişlerdi. Ancak cinayetin araştırıldığı dönemde Santoro’ya ait montun varlığı gündeme getirilmedi. Emanete alınan mont ortadan kaybolmuştu. Cinayetin önemli delillerinden biri olduğu belirtilen montun adli emanette unutulduğu söylendi. Delil hiç incelenmedi.”

Haberin Devamı

‘FETÖ’den şikâyetçi olabiliriz’

Avukat Ercan Eriş, “Santoro’nun ailesi davaya müdahil olmadı. Katili de affettiler. Ancak Santoro cinayetinde çok önemli bir ayrıntı gözden kaçırıldı. Bir görgü tanığı, tetiği çeken parmağın yetişkin biri olduğunu söylemiş, asıl tetikçiyi gördüğünü iddia etmişti. Bu görgü tanığı bu sözlerinin akabinde yurtdışına gitti ve Türkiye’ye dönmedi. Can güvenliğinden endişe ettiği için Türkiye’ye gelmeyen bu tanığın ifadeleri aslında cinayeti çözebilirdi. Aradan geçen zaman ve Türkiye’de yaşananlardan sonra Santoro cinayetinin arkasında FETÖ’nün olması ağırlık kazanıyor. Bu karanlık suikasti FETÖ’nün işlediği bir cinayet ihtimali olarak görüyorum. Şayet cinayet FETÖ kapsamında yeniden araştırılmaya başlanır ve yeni bir dava açılırsa müdahil olabiliriz. Bize göre Hatay’da Katolik Kilisesi Episkoposu Luigi Padovese’nin öldürülmesi de incelemeye alınmalıdır. O dönem Katolik Kilisesi’ne gelen bir kişi yasadışı bazı tipler tarafından ‘Neden kiliseye gidiyorsun, içeride kimler var, kaç kişisiniz, sonunuz kötü olacak’ diye tehditler almıştı. Bu tehditlerin asıl amacı Santoro cinayetinin arkasındaki gücün ortaya çıkarılmamasıydı. Cinayetin aydınlatılmaması için dolaylı tehdit mesajlarının gönderildiğini düşünüyoruz. FETÖ/PDY’den şikâyetçi olabiliriz.”

Haberin Devamı

‘Sanıklar dinlenmişse neden önceden önlenmedi?’

‘Kayıp mont incelenmedi’

Malatya’da 18 Nisan 2007’de İncil basımı yapan Zirve Yayınevi’nde yaşanan katliam Türkiye’nin kanını dondurmuş, yayınevinde çalışan Alman uyruklu Tilman Ekkehart Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel boğazları kesilerek öldürülmüştü. Zanlılardan Salih Gürler, Cuma Özdemir, Hamit Çeker ve Abuzer Yıldırım olay yerinde yakalanırken, üçüncü katın penceresinden kaçmak isterken düşerek yaralanan Emre Günaydın ise tedavisinin ardından çıkarıldığı mahkeme tarafından cezaevine gönderilmişti. Türkiye’yi sarsan katliam için dönemin Başbakanı Erdoğan da “Olay vahşet” demişti.

Zekeriya Öz’ün İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı olduğu 17 Mart 2011’de başlattığı soruşturmada Ergenekon ve Zirve Yayınevi davası arasında bağlantı olduğu iddia edilmiş, 5 asıl sanıkla birlikte 9 olan sanık sayısı 21’e yükseltilmişti. Sanıkların arasına Emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve Emekli Albay Mehmet Ülger ile 12 askeri personel de eklenmişti. 2010’da mütalaasını veren Cumhuriyet Savcısı tutuklu 5 sanık hakkında 3’er kez müebbet hapis cezası talep etti. Cumhuriyet Savcısı davanın ikinci mütalaasında ise Tolon ve Ülger gibi isimler hakkında ‘darbeye teşebbüs’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet, adam öldürmeye azmettirmekten 3’er kez müebbet ceza talep ediyordu. 7 yıl boyunca tutuklu yargılanan Abuzer Yıldırım, Salih Gürler, Cuma Özdemir, Hamit Çeker, Emre Günaydın ise avukatları Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verdikleri dilekçelerin ardından Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılmasıyla sonra tahliye edildiler. Tolon ise Özel Yetkili Mahkemelerin kapatılması ve tutukluluk süresini 5 yılla sınırlayan yeni kanunun yürürlüğe girmesinin ardından 2014’te Ergenekon davasında tahliye edildi. Ancak Tolon, Zirve katliamı davası kapsamında azmettirici olduğu iddiasıyla tutuklandı. Tolon’un kumpasa uğradığı anlaşılınca bu davadan tahliye edildi.

Zirve Yayınevi’nde 3 kişinin katledilmesiyle ilgili Malatya 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 9 yıldır süren dava geçen 28 Eylül’de karara bağlandı. Mahkeme, Emre Günaydın, Abuzer Yıldırım, Salih Gürler, Hamit Çeker ve Cuma Özdemir için 3’er kez ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası verdi. 2 sanık ise 6’şar yıl hapse çarptırılırken, 14 sanık beraat etti.

Haberin Devamı

‘Cinayete yol verilmiştir’

Haberin Devamı

‘Kayıp mont incelenmedi’

Zirve Yayınevi Davası’nda mağdur ailelerin avukatlığını yapan Erdal Doğan, katliamın önlenebileceği halde bazı güvenlik güçlerinin gerekli hassasiyeti göstermediğini belirterek şunları söyledi: “Bazı devlet görevlileri Dink cinayetinde olduğu gibi istihbarat bilgileri olduğu halde katliamın önlenmesi için gerekli hassasiyeti göstermedi. Zirve Katliamı’nın yaşandığı dönemde Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’ti. O dönem telefon dinlemelerinin sıkça gündeme getirildiği yıllardı. Akyürek’in hazırladığı Zirve Yayınevi raporu Meclis’te dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım tarafından gündeme getirildi. Yıldırım, rapora atıfta bulunarak Zirve katliamına karışanların telefon dinlemeleri sonucunda yakalandığını söyledi. Oysa ki sanıklar suç mahalinde yakalanmıştı.”

‘İhmalkâr davranıldı’

Avukat Doğan, bazı devlet görevlilerinin cinayette ihmalkâr hatta görevi kötüye kullandıklarını iddia ederek, “Sanıklar gerçekten dinlenmiş ve suç işleme potansiyelleri tespit edilmiş ise neden bu katliam gerçekleşmeden önlenmedi. O dönem bu konuları gündeme getirdik. Mahkemeden katliamın neden önlenemediğinin araştırılmasını istedik. Bazı emniyet görevlilerinin görevi kötüye kullandığını dair dilekçeler sunduk. Bize göre Akyürek ve dönemin Malatya Emniyet İstihbarat Daire Başkanı, Zirve katliamında en hafifinden söyleyecek olursak ihmalkâr davranmıştır. En ağır ifadeyle cinayetin işlenmesine göz yumulmuştur. Kanaatimiz Malatya’da gerçekleşen katliamda açık şekilde cinayete yol verilmiştir. Cinayetin örgütlü işlendiğine inanıyoruz ve bu konudaki itirazımızı temyize sunduk” dedi.

İddianamedeki tanık ifadesi

FETÖ Çatı İddianamede A.K. adlı tanığın ifadesinde Dink, Rahip Santo cinayeti, Zirve Yayınevi’ne düzenlenen saldırıların arkasında emniyet istihbaratın ve emniyet teşkilatındaki cemaat mensuplarının olduğunu iddia ediliyor. Türkiye’nin içinden geçtiği sürece yönelik operasyon yapıldığı cemaatin bilgisi olmadan bir operasyonun gerçekleşemeyeceği, Uludere olayının da bir organizasyon olduğu ileri sürülüyor. Çatı İddianame’deki tanık ifadelerinde; “Zirve olaylarının Ergenekon yapısına bağlanması da zorlamadır. FETÖ’nün emniyet ve yargı kadroları bu olayları aydınlatmak yerine Ergenekon ile irtibatlandırmaya çalışmıştır” ifadelerine yer veriliyor.

Yarın: Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybettiği helikopter kazası