07.06.2022 - 16:12 | Son Güncellenme:
Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr - Son dönemlerde oldukça popüler olan Viking dizilerinin en çarpıcı sahnelerinden biri de işkence sahneleri. Özellikle azılı düşmanları için kullanılan 'Kan Kartalı' adlı işkence ve idam yöntemi dikkat çekiyor. Araştırmalar bu ve daha pek çok Viking tarzı işkencenin gerçekten kullanılmış işkence yöntemleri olabileceğini söylüyor.
'Kan Kartalı', işkencecilerin kurbanın kaburgalarını omurgalarından ayırdığı, kemiklerini ve derisini bir dizi 'kanat' oluşturmak üzere dışarı doğru çekip çıkardığı iddia edilen bir uygulama. Peki, dizilerde yer alan Viking işkencelerinin ne kadarı gerçek, ne kadarı abartı? Araştırmacı Tarihçi Doç. Dr. Selahattin Özkan'a ve Hitit Üniversitesi'nden Dr. Öğretim Üyesi Halil Yavaş'a sorduk.
İNTİKAM ALMAK İÇİN YAPTILAR
Dr. Halil Yavaş, 'Kan Kartalı'nın saf bir işkence yönteminden ziyade bir idam ve infaz yöntemi olduğu söylemenin daha isabetli olacağını belirtti. Bu işkence yönteminin Vikinglerin diğer işkence şekillerinden farklı olarak gelişi güzel tasnif edilmediğini belirten Dr. Yavaş, işkence şeklinin uygulandığı bir hikâyeyi de şöyle anlattı:
"Ünlü Viking şeflerinden Ragnar Lodbrok, 9'uncu yüzyılın ortalarında yağmalama için İngiltere'ye gitmişti. Bu sırada adanın kuzeyindeki krallıklarından olan Northumbria'ya saldırmış fakat başarısız olunca esir düşmüştü. Ülkenin kralı Aella onu yılanlarla dolu bir kuyuya atarak öldürmüştü. Ragnar'ın intikamını almak isteyen Kemiksiz Ivar, Halfdan ve Hubba başka Viking şeflerini de yanına alarak büyük Danimarka ordusu veya büyük Viking ordusu denecek bir ordu hazırladılar. Bu ordu 865'te İngiltere'ye ulaştı ve yoğun bir yağmalama eylemine dönüştü. Burada Ragnar Lodbrok'ın intikamını almak isteyen Vikingler, 'Kan Kartalı' denilen bu yöntemle kralı idam ettiler."
'GELİŞİGÜZEL BİR İŞKENCE DEĞİL'
Bu yöntemin gelişigüzel bir şekilde babalarının katiline duyulan öfke doğrultusunda bulunmuş sıradan bir işkence olmadığının altını çizen Halil Yavaş, infaz şeklinin çok eski dönemlere dayanmakla birlikte Viking çağının sonlarına kadar sürdüğünü de belirtti.
KANATLARI DIŞARI AÇILMIŞ KARTAL ŞEKLİ VERİLİYOR
İnfazın yapılmadan önce kurbanın canlı tutulduğunu belirten Dr. Yavaş, buradaki amacın kurbanın acıyı tatması olduğunu söyledi. Yavaş, işkence yöntemini, "Öncelikle sırt bölgesinde omurgalarının üstünden boydan boya derisi kesilir ve akabinde kaburgası omurgasından ayrılarak dışa doğru açılır. Böylece kurbana kanatları dışa açılmış bir kartal şekli verilir. Daha doğrusu Vikingler bu görüntüyü bu şekilde tanımlamışlar. Bununla da sınırlı kalmayıp kurbanın ciğerleri çıkarılıp omzunun üzerine konulur" diyerek anlattı. Burada kurbanın tanrıları Odin'e sunulmasının hedeflendiğini söyleyen Halil Yavaş, "Dönem metinlerinden anladığımıza göre başka kurbanlar da mevcut" dedi.
'KURGUSAL BİR ÖRNEK OLABİLİR'
Selahattin Özkan ise bahsedilen işkence yöntemi için "Vikingleri kim yazdı, kim okudu ve kim anlattı?" sorusuna sormamız gerektiği kanaatinde. Tarihi bir materyale ulaşıp onu kendi iç dünyamızda kurgulamanın edebi bir yöntem olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Özkan, Tolkien'in de bu yöntemi kullandığını belirterek, "Bu yöntem tarih biliminin edebiyatın bir alt dalı olarak kabul edildiği 18'inci yüzyıla kadar gelen çağlarda kendince bir miras oluşturdu. Ancak bu tarihi bir bilim olarak görenler için doğru bir yöntem değil. Tarihi edebi bir yöntem olarak gören Victoria dönemi insanları için tarih edebiyatın bir konusu. Burada tartıştığımız 'Kan Kartalı' adı verilen işkence yöntemine dair anlatıların da böylesi bir olgunun sonucu olduğunu düşünüyorum" diye konuştu.
'ŞU AŞAMADA TESPİT EDİLMESİ MÜMKÜN DEĞİL'
Arkeolojik bir delile dayanmadığı sürece bu işkence yönteminin birebir doğru olup olmadığını anlamamızın çok zor olduğunu söyleyen Selahattin Özkan, "Bu işkence yönteminin anlatıldığı bir yazma eser var, işkencenin nasıl yapıldığı anlatılmış. Nors dili çok özgün bir dil. Kendi sanatları var, kendi şiir normları var. Uyak ve dizi biçimleri çok farklı. Bunu anlamak ve yorumlamak gerçekten çok zor. Mesela hâlâ bazı şiirleri İngilizceye ve Almancaya çeviremiyorlar. Yorumlaması ve tefsiri yapılabiliyor ama birebir çevirisi yapılamıyor. Türkçeye zaten hiç çevrilemiyor, öyle bir dil ailesine mensup Nors dili. Böyle olunca söz konusu kan kartalı işkence yönteminin birebir arkeolojik kazılarla, tarihi araştırmalarla ispat edilmesi şu ana kadar mümkün görülmemiş. İleride herhangi bir gelişme olursa bilgilerimizi sorgulayıp güncelleyebiliriz. Ancak şu aşamada söz konusu işkence yönteminin tespiti yapılamamış" diyerek bu yöntemin bir kurgu olabileceğinin üzerinde durdu.
GERÇEĞİ Mİ ANLATIYOR?
Bu korkunç adıyla akıllara kazınan kan kartalı işkence yönteminin izinin yalnızca yazma eserlerde karşımıza çıktığını söyleyen Selahattin Özkan, Nors dilinin kendi içindeki edebi nitelikleri bağlamında incelenmesi gerektiğini, bir kelimenin birden çok anlama gelebildiğinin altını çizdi. "Bunun söz oyunu olup olmadığını çok derin arkeolojik kazılar ortaya çıkarılabilir" diyen Özkan, "Acaba burada yazar gerçeği mi anlatıyor?" sorusunu aklımızın bir köşesinde tutmamız gerektiğini söyledi.
ÇOCUKLARIN BOĞAZINI KARGIYLA DELMİŞLER
Vikingler sadece işkence yöntemi olarak kan kartalını mı kullandı? Öğretim Üyesi Dr. Halil Yavaş bu soruya, "Onların acımasızlıkları konusunda büyük şöhretleri var. Lakin kan kartalı uygulamasının dışında sistematik bir şekilde işkenceci olduklarını söyleyemeyiz. Keyif için işkence yapmışlardır ancak özellikle Batı Avrupa'daki sistemli işkence yöntemlerini onlarda göremeyiz" diyerek cevap verdi.
Bir yere saldırmadan önce oraya Vikinglerin geleceğini duyan insanların kaçmayı tercih ettiğini, baskınlar sırasında hiç ihtiyaç olmamasına rağmen büyük küçük demeden önlerine gelen herkesi öldürmekten keyif aldıklarını söyleyen Yavaş, bu konuya şöyle örnek verdi: "Landnamabok'dan nakledilene göre saldırıları sırf eğlence içindi. Çocukların boğazlarını kargıyla deldikleri de iddia edilir. Hatta bu korkunç uygulamaya katılmayan ve buna karşı çıkan bir İzlandalı sırf bu yüzden arkadaşları tarafından 'Çocuk Seven Adam' olarak anılıyordu."
'OK ATMAK İÇİN AĞAÇLARA ASMIŞLAR'
Bir diğer örneğin de 907-911 yılları arasındaki İstanbul Kuşatması'nda görüldüğünü belirten Halil Yavaş, burada şehre yakın karargah kuran varoşlara korkunç saldırılarda bulunduklarının altını çizdi. Bizans döneminden de örnek veren Yavaş, 941 yılında bulundukları saldırıda İstanbul Boğazı'nı geçtikten sonra İzmit Körfezi'ne kadar ulaştıklarını söyledi. İzmit Körfezi'nde yaptıkları düzensiz saldırılarda birçok kişiyi öldürdüklerini belirten Dr. Öğretim Üyesi Yavaş, "Hatta bazılarını sadece ok atmak için ağaçlara asmışlar" diye konuştu.
'ETLERİNİ YEDİKLERİ HAYVANLARIN KEMİKLERİYLE ÖLDÜRDÜLER'
İşkence yöntemlerinin engizisyon mahkemelerindeki gibi teknik olmadığını söyleyen Halil Yavaş, "Vikingler içlerinden nasıl geliyorsa öyle davranıyorlardı. Eğlence sırasında fidye almak için tuttukları Canterbury piskoposunu etlerini yedikleri hayvanların kemikleriyle vura vura öldürmüşlerdi" detayını paylaştı.
Suçlular için de ayrı cezalar verdiklerini söyleyen Yavaş, "Kişinin işlediği suça göre parmağı kesilir, burnu kesilir, kulakları kesilir hatta çoğu kez idam cezası verilirdi. İdam edilen kişi bir köleyse cesedi bile gömülmeden hayvanların yemesi için açıkta bırakılırdı" diyerek Vikinglerin ceza yöntemlerine örnekler verdi. Halil Yavaş, Vikinglerin öfkelerini nasıl dindirebileceklerse o şekilde davrandıklarını, bundan dolayı da diğer teknik işkence yöntemlerine başvuran Çinliler ve Batı Avrupalılar'dan daha farklı bir işkence anlayışına sahip olduklarının altını çizdi.
'ÖLÜM ONLAR İÇİN BİR SON DEĞİL'
Doç. Dr. Selahattin Özkan ise onların bu acımasızlıklarını Vikinglerin insanlarla ve ölümle kurduğu bağın çok farklı olması ile açıklıyor. Ölümün Vikingler için bir son olmadığını, aslında önemli bir olay bile görülmediğini belirten Doç. Dr. Özkan, "Onlar için ölüm bedenin sonlanması değil. Ölümle bedeninin bir anda ortadan kalktığına ruhun bir yerlere gittiğine inanmıyorlar. Onlar için ölüm sonrası ve ölüm öncesi hayat arasında çok keskin çizgiler yok. Metinlerine baktığımız zaman ölen büyükleriyle kurdukları bağ ve tanrılarının yönettiği ölüm sonrası hayat, sanki bu hayat kadar gerçekmiş gibi önümüzde duruyor. Bu sebeple ölüm ve hayat arasında keskin bir çizgi çizdiklerini görmüyoruz" ifadelerini kullandı.
'ÖLDÜRMENİN NORMAL KARŞILANDIĞI BİRÇOK DURUM VAR'
Böyle olunca öldürmek fiiline de bizden çok daha farklı yaklaştıklarını belirten Selahattin Özkan, yasal bağlamda ise öldürmenin Viking yasalarına göre tabii suç olduğunun üzerinde durarak, "Toplumu sarsan bir olay. Ancak bu suç karşısında toplumun ve bireyin verdiği tepki çok farklı. Kişi kendisinin veya yakının ölümüyle ilgili bizlerin aynı durumda kuracağımız bir ilişki kadar çok keskin duygular beslemiyor. Onlar ölümü daha ağırbaşlı karşılıyor. Ölüm sonrası hayatın sıradan olduğuna, öldükten sonra herkesin bununla yüzleşeceğine ve bunun normal olduğuna inanıyorlar. Ölüm bu vahşi halka çokça normal geliyor. Toplumsal dengeyi sarsıyor ama bireysel olarak kişiyi çok yıpratmıyor. Bunun psikolojik ve sosyolojik nedenlerin muhakkak ki yeni araştırmacılar tarafından yanıtlanacaktır. Cinayet suçu yargılanıyor, cezalandırılıyor ama cinayet suçunu yargıdan muaf tutan bir sürü örnekle de karşılaşıyoruz" diye konuştu.
'NE KADAR İNSAN ÖLDÜRÜRLERSE O KADAR ÖVÜNÜYORLAR'
Kutsal kitapları olan Edda'da ölümün bir son olmadığının ve zamanın döngüsel olarak algılandığını söyleyen Selahattin Özkan, "İnançlarındaki 'öte dünya' tek tanrılı dinlerdeki ölüm sonrası hayat gibi de değil. Ölüm öncesi hayat ve ölüm sonrası hayat sanki tek bir yermiş gibi anlatılıyor. Devler de, troller de, cinler ve insanlar hatta ruhlar da bu bütüncül dünyada yaşıyor. Vikingler ruhlarla bu yüzden iletişime geçebileceğini düşünüyor, trollerle karşılaşabileceklerini de bu yüzden düşünüyorlar. Mesela Türklere çok benzer şekilde atalar kültü denilen bir inançları da var. Vikingler ölen aile üyelerinin ruhuyla iletişime geçebileceğini düşünüyorlar. Sözün özü ölümle ruhla ve zamanla ilişkisi bizimki gibi olmayınca öldürme fiili de gözlerinde de bizimkisinden çok farklı bir hâle geliyor" diye konuştu.
Doç. Dr. Özkan, savaş esnasında Vikinglerin özel birtakım maddelerle kendilerinden geçip savaşta başka bir varlığa, 'berserk'e dönüşüp normalde yapmayacakları bir şeyi yapabileceklerini söyledi. "Böyle olunca bir insanın savaşta gözünün dönmesi, normalde bir tavuğu kesemeyen bir Vikingin savaşta insan öldürmesi hatta parçalaması doğaçlama şekilde gelişiyor" diyen Özkan, Vikingler için bu durumun bir övünç kaynağı olduğunu, ne kadar insan öldürür ve ne kadar dökerlerse o kadar keyif aldıklarını, kendilerinden geçtiklerini ayrıca erkeksi hissettiklerini söyledi.
VİKİNGLER BARBAR MI?
Vikinglerin savaş halleri ve işkence yöntemleri göz önünde bulundurulunca onlara 'barbar' denilmesinin sebebinin de bu olup olmadığı sorusu akıllara geliyor. "Vikingler için o dönemden söz ederken kafir, Danimarkalılar, Varangian, Ashmen, kuzeyliler, kuzey adamları gibi ifadeler kullanıyordu" diyen Halil Yavaş, Vikingler için barbar denilmesinden önce barbar kavramını tanımlamak gerektiğini söyledi. Etimolojik kökeniyle ilgili tartışmalar olmakla birlikte sözcüğün temel unsuru yabancıları küçümsemek olduğunu söyleyen Yavaş, "Bu noktadan bakacak olursak evet Vikingler Avrupalılar açısından barbardır" dedi.
'KARNI KESİLİP İÇ ORGANLARI GÖZÜNÜN ÖNÜNDE ATEŞE ATILIRDI'
Halil Yavaş, "Acımasızlıkları ve gelişi güzel bir şekilde işkence etmekten keyif alıp eğlenmelerinden dolayı Avrupalıların onlara barbar denemeleri biraz haksızlık olur" dedi. Batı Avrupalıların Vikingler gibi gelişi güzel bir şekilde keyif için insan öldürmediklerini söyleyen Yavaş, Avrupalıların hedeflerine ulaşmak için Vikinglerden farksız davranmadığının da altını çizdi.
Bu konuya Orta Çağ'da İngiltere'de krala karşı gelen insanlar için 'sürükle, as ve parçala' işkence yöntemini örnek gösteren Halil Yavaş idam yönteminin Kan Kartalı'ndan daha vahşi olduğunu söyleyip şöyle açıkladı: "Ele geçirilen suçlu tutuklu olduğu yerden çıkarılır ve idam edileceği şehrin merkezindeki meydana kadar bir atın arkasında sürüklenirdi. Akabinde meydanda herkesin görebileceği yüksek bir yere asılırdı ve bu arada bir ateş yakılırdı. Suçlu öldürülmeden karnı kesilir ve iç organları çıkarılıp onun gözleri önünde ateşte yakılırdı. Son olarak kolları bacakları ve gövdesi ayrılarak şehre gönderilirdi. Bu işkence ibret-i alem için yapılırdı."
BATI AVRUPALILAR VİKİNGLERDEN GERİ KALMIYOR
Toplu katliamlarda Batı Avrupalıların da Vikinglerden geri kalmadığını söyleyen Halil Yavaş, bilhassa engizisyon mahkemelerindeki işkence yöntemlerinin çok daha ileri boyutta olduğunu vurguladı. Yavaş'a göre aralarındaki fark, Vikinglerin güçlerinin yettiği herkesi öldürürken Batı Avrupalıların ise bir amaç doğrultusunda öldürmesi.
VİKİNGLER DE BİRBİRLERİNİ VİKİNG OLMAKLA KÖTÜLÜYORLARDI
Doç. Dr. Selahattin Özkan ise barbarlıklarıyla, vahşilikleriyle savaştaki kendilerinden geçmiş halleriyle Vikingler'in de kendi aralarında birbirini Viking olmakla kötülediklerinin de altını çizdi. Doç. Dr. Özkan, "Mesela bir kabile öbür kabileyi 'Viking' olmakla suçlamıştır. Bundan Viking olmanın kendi içlerinde bile kötü bir manaya geldiklerini anlıyoruz" diye konuştu.
DÜŞMANLARININ ÖNÜNDE GÖĞSÜNÜ KESEN KADIN
Vikinglerin savaştayken kendilerinden geçmesi ve vahşi bir şekilde adam öldürülmesini dinlerken akıllarda canlanan figür hep 'erkek' oluyor. Peki Vikinglerin kadınları erkekleri kadar savaşçı mıydı? Bu soruya Doç. Dr. Selahattin Özkan," Çok tanrılı inançlarda kadının daha farklı roller aldığını söylemeliyiz. Örneklerini birçok halkta görüyoruz. Dini, siyasi ve askeri olarak çok güçlü kadınlardan da bahsediliyor fakat bunlar tabi tekil örneklerdir" diyerek cevap verdi.
Bir şefin kızının, zengin, babası şef olduğu için hem zengin hem siyasi rütbesi olduğunda bu toplumda yüksek mertebelere çıkabildiğini söyleyen Özkan, bu konunun askeri beceriler söz konusu olduğunda da böyle olduğunu, acımasızlıklarıyla ünlü kadınların da bulunduğunu söyledi. "Seyahatleriyle ünlü Kızıl Erikr’in kızının hikâyesinin anlatıldığı destanda Freydís Eiríksdóttir karşısına çıkan yerlileri korkutmak için kendi göğsünü kesip atmıştır. Bu bir kadının kendi uzvunu kesecek kadar vahşileştiği oldukça acımasız bir anlatıdır" diyen Doç. Dr. Özkan, kadınıyla erkeğiyle tüm Vikinglerin vahşi, acımasız, kana susamış ve gözü kara olduğunu, bu nedenle de barbar ve vahşi olarak anılmalarının normal olduğunu belirterek sözlerini sonlandırdı.