06.12.2021 - 07:44 | Son Güncellenme:
Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr - Giresun Adası'nda Amazonların ve birçok kavmin yaşadığı, mitolojik çağlara ait kalıntıların yer aldığı söylenirken, ada için bazı efsaneler de bulunuyor. İlk ve en kuvvetli efsane, adanın Amazon kadınları tarafından kurulduğu yönünde. 4 bin yıllık mitolojik efsaneye göre, savaşçı Amazon kadınlarının adayı üs olarak kullandığı, adayı yılda bir kez bahar, bereket ve döllenme törenleri için terk ettikleri, 'Mayıs Yedisi' (yeni takvime göre 20 Mayıs) olarak adlandırılan bu günün Aksu Festivalleri olarak yaşatıldığı söyleniyor. Peki, Mayıs Yedisi'nin Amazon kadınlarıyla ilgisi ne? Amazon kadınları gerçekten Giresun'da mı yaşadılar?
AMAZON KADINLARIYLA İLİŞKİLENDİRİLİYOR
Mayıs Yedisi Bayramı Karadeniz bölgesinde Ordu-Ünye/Fatsa/Merkez, Giresun ve Trabzon'un Beşikdüzü mevkiinde kutlanan bir bahar bayramı. Özellikle Giresun çevresinde kutlanan Mayıs Yedisi'nde doğurganlıkla ilgili ritüellerin de olması, burada yaşadığı varsayılan Amazon kadınlarıyla ilişkilendiriliyor. Çocuğu olmayan ve hamile kalamayan kadınların saç ayaktan geçirilmesi, Hamza Taşı etrafında dönülmesi doğurganlık ile ilgili nitelendirilen ritüellerden.
Öğretim Görevlisi Dr. Koray Genç, taş sembolünü doğurganlığın ve üretkenliğin sembolü olan Kibele tanrısıyla ilişkilendirirken, saç ayağı ise ateş ve ocağın kutsallığı ile bağdaştırdı. Ateşin dirilmeyi gösterdiğini ve ocağın da ateşin evi olduğunu söyleyen Dr. Genç, ada etrafında dolanma ritüelinin ise Amazonlarla anıldığını belirtti.
Amazonların yılın belirli günlerinde bölgedeki erkeklerle birlikte olduğunu ve ardından erkeği öldürdüğünü, eğer doğan çocuk erkek ise sakat bıraktığını ya da canını aldığını söyleyen Dr. Genç, "Denize taş atma ritüelini, oradaki kadınların eşlerini, Amazon kadınlarından korumak için yaptıkları eylemle açıklayanlar var" ifadelerini kullandı. Bu ritüellerin Mayıs Yedisi'yle bağdaştırıldığını da söyleyen Dr. Koray Genç, adanın sadece Amazonlarla anılamayacağını dile getirerek, adaların Türk mitolojisinde de önemli bir yeri olduğu konusuna vurgu yaptı.
'ŞURADA YAŞADI DEMEK DOĞRU DEĞİL'
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muharrem Kaya ise bölgede genç kızlığa geçiş ile ilgili ritüellere dikkat çekerek, bunların benzerlerini Kızılderili toplumlarında da gördüğümüzü belirtti. Bu dönemde kadınların, çocukluktan doğurgan bir bedene, çocuk sahibi olarak toplumda yer bulma eşiğine geçtiğini, bununla birlikte kadın bedeni üzerinden bereketin kutsanması motifinin de karşımıza çıktığını söyleyen Prof. Dr. Kaya, tarıma dayalı geçimi olan bütün toplumların kadın bedeni ile doğanın uyanışını birbiriyle ilişkili olarak gördüklerinin altını çizdi.
Bir bilim insanı olarak net bir şekilde "Amazonlar şurada yaşadı" demenin doğru olmadığını söyleyen Muharrem Kaya, ancak tarihte pek çok savaşçı kadının olduğunu sözlerine ekledi. Özellikle çobanlığa dayalı topluluklarda kadınların da erkekler kadar savaşçı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kaya, "Hayvanlarını korumak zorundalar. Mesela erkekler ava gidince başka bir akın düzenliyorlar. O zaman oba erkeksiz kalıyor. Kadın da vahşi hayvanlara ve diğer yağmacı toplumlara karşı savaşmak zorunda. İskitlerden tutun da Fatımilere kadar kadın savaşçılar var. Ancak tamamen kadının yönetici olduğu ve iktidar olduğu Amazonlar gibi ütopya ve fantezi olarak görebileceğimiz bir yapıyı ben okumadım" dedi.
'BEREKET İLİŞKİSİ KADIN BEDENİ ÜZERİNDEN GÖRÜLÜYOR'
Tarıma geçen toplumlarda tarımı başlatanın kadın olduğunu, bu sebeple tarım toplumlarında bereket tanrıçasının da kadın olduğunu söyleyen Kaya, toprak ve tarlanın kadın bedeni gibi düşünüldüğünü ekledi. "O yüzden kadın bedeni eşittir tarla gibi simgeselleştiriliyor" ifadelerini kullanan Prof. Dr. Kaya, "Bereket ilişkisini kadın bedeni üzerinden görmemiz gerekiyor. Doğum yapmış kadınlar tarlalarda yürütülüyor. Bir tür temas büyüsü gerçekleştiriliyor" ifadelerini kullandı.
'AMAZONLARA BENZEYEN KAVİMLER VARDI AMA...'
Tanıtım için Amazonların, Mayıs Yedisi ve Giresun Adası ile bağdaştırılabileceğini söyleyen Dr. Koray Genç ise, Mayıs Yedisi'nin daha çok Oğuzların Çepni boyuna dayandırılabileceği görüşünde. Hititolog Prof. Dr. Ahmet Ünal da Dr. Koray Genç ile aynı fikirde. Bölgeyi tanıtmak için böyle efsanelerin çeşitli etkinliklerle ilişkilendirildiğini söyleyen Ahmet Ünal, Giresun'da Amazonlara ait kalıntıların bulunamayacağını düşünüyor. Herhangi bir şekilde kültürleri olmadığını ve kültürleri olmadığı için de bulunan kalıntılardan Amazonlar olup olmadıklarını anlayamayacağımızı söyleyen Prof. Dr. Ahmet Ünal, Anadolu'da anaerkil toplumların yaşadığını ve Amazonlara benzeyen kavimler olduğunu ancak bu kavimlere Amazon denilemeyeceğinin altını çizdi.
'MİTOLOJİDE ANLATILDIĞI GİBİ DEĞİL'
Amazon kadınları efsanesinde toplumların birbirine bakış şekillerinin etkili olduğunu söyleyen Hititolog Prof. Dr. Ahmet Ünal, ataerkil toplumların anaerkil toplumları yanlış algılamasından sebep Amazon kadınları efsanesinin ortaya çıktığını belirtti. Hititler gelmeden önce Anadolu'da birçok anaerkil toplumun olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ünal, diğer bir yandan Hititlerin, Romalılarının ataerkil olduğunu ve anaerkil toplumların kadın yanlı davranışlarını anlayamadığını vurguladı. O dönemlerde zevk alemi yapan bir kadını bir Yunanlının gördüğünde yanlış anladığını ve kadını şeytan atfettiğini söyleyen Ünal, Amazon kadınlarına benzer bir toplumun yaşadığını ancak mitolojide anlatıldığı gibi olmadığının altını çizdi.
'POLEMİK YARATILIYOR'
Bir toplumun kendinden olmayanı dışlamak için bazı şeyleri ilave ederken istemediği topluma suç üstüne suç yüklediğini vurgulayan Prof. Dr. Ünal, Heredot'un Lidyalı kızların evlenmeden önce fuhuş yapıp para biriktirdiklerini anlatmasını örnek gösterdi. Hititolog Ünal, "Amazonlar yok ama onlara benzeyen bir toplum var. Aşırı anaerkil bir yapıya sahipler" ifadelerini kullandı. Ünal, "Ataerkil toplumların birçoğu Hint-Avrupa ve Sami kökenli toplumlar olduğu için anaerkil toplumları görünce yanlış anlıyorlar. Kendilerinden olmadıkları için polemik yaparak dışlıyorlar" dedi.
Amazon efsanesinin de bu tip anaerkil sosyolojik yapıya sahip kavimlerden çıktığını söyleyen Ahmet Ünal, efsaneyi ataerkil toplumların çıkardığını ekledi ve bu kavimlerin Hitit sosyolojik yapısına da etki ettiğine vurgu yaptı. Anaerkil kavimlerin, ataerkil bir toplum olan Hititlerin yoğun ataerkil bakışını törpülediğini belirterek, "Bu kavimler, en azından kadın haklarının Hitit toplumuna girmesini sağladı. En az kral kadar söz sahibi kraliçeler var ve biz bu kraliçelere 'Tavanana' diyoruz" ifadelerini kullandı.
HİTİT METİNLERİNDE YER ALIYOR
İnsanların gördükleri ve alışık olmadıkları şeyleri abartarak ve efsaneleştirerek yaydıklarını söyleyen Prof. Dr. Ünal, Amazonların gerçekleştirdiği varsayılan, bir nehrin kıyısında çiftleşme töreni yaptıklarını ve erkek çocuklarını atıp kız çocuklarını yanına alması geleneğinin Hitit metinlerinde örneklerinin olduğunu, bunun bir kavmin dini inancı veya geleneği olabileceğini söyledi.
Prof. Dr. Ünal, "Hitit metinlerinde sembolik olarak köylerde genç kızları topluyorlar ve bu bayram eğlence çerçevesinde yapılıyor. Irmak vadisine getiriyorlar ve metin burada kırıldığı için kendine sansür uyguluyor. Sonra onları toplayan kişi tekrar onları köylerine götürüyor. Bakın bu neye benziyor? Lidyalı kızların vadide sevgilileriyle buluşup çeyiz parası biriktirmelerine benziyor. Amazon kadınlarının ırmak vadisinde erkeklerle çiftleşmeleri gibi... Hitit metinlerinin Amazon efsanesine katkısı, bu yedi köyden kızların toplanıp ırmak vadisine götürülmesi ve orada zevk alemi yapılması, kızların yıkanıp hamile kalması ve köylerine geri götürülmesiyle benzetilebilir" ifadelerini kullandı.
'ADLARI AMAZON DEĞİLDİ'
Anadolu'da bir sürü efsane olduğunu söyleyen ve 30 erkek evladını ırmağa atan Kaniş Kraliçesi efsanesine vurgu yapan Hititolog Ahmet Ünal, "Niye erkek çocukları atılıyor?" sorusunu sordu. Bunun bir polemik için yapıldığını vurgulayan Ünal, ataerkil toplumların, anaerkil toplumların kız çocuklarına olan aşırı düşkünlüğünü bu şekilde yorumladıklarını söyledi. Amazonların var olduklarını ama adlarının 'Amazon' olmadığını ve kökenlerinin Anadolu'da olduğunu düşündüğünü söyleyen Ahmet Ünal, "Hitit metinleri de bunu iki yönden destekliyor. Yedi köyden toplanan kızlar ve erkek çocuklarını ırmağa atan Kaniş Kraliçesi bu ihtimali güçlendiriyor" ifadelerini kullandı.
KÖKLERİ ÇEPNİLERE DAYANIYOR
Bütün bu bilgiler ışığında Mayıs Yedisi ve Amazon kadınları bağlantısı kurmak mümkün mü? Dr. Koray Genç, bu kutlamaların kökenini Oğuzların boyu olan Çepnilere dayandırıyor. Genç, Çepnilere dayandırmasının sebebini, "Bu ritüeller çok fazla su odaklı gidiyor. Su bizim Oğuzlardan beri kutsal atfettiğimiz bir şey, hâlâ da kutsal sayıyoruz. Temizlik getirdiğini, arındırıcı olduğunu kabul ediyoruz. Oğuzlarda da suyu kirletmemek adına yıkanmama adeti var mesela. Oğuzlar suyu kirletmemek için yıkanmazlarmış. Ölülerini tekrar diriltme düşüncesiyle suya bırakırlarmış. Dolasıyla suyun bereket getirici, şifalandırıcı etkisi de Çepnilerle örtüşüyor. Denize 7 tane taş atılması da örtüşüyor. Taş da su gibi Oğuz boylarından gelme. Taşa güç atfediliyor. Divan-ı Lügati't-Türk'te 'Yada Taşı' geçer. Günümüz Türkçesine çevirdiğimizde Yağmur Taşı anlamına geliyor. Bu taş için şöyle bir rivayet var: Bu taşı elinde bulunduran istediği gibi iklimleri yönetebiliyor. Buradaki taşı da bununla ilişkilendirebiliriz" diyerek açıkladı.
Çepnilere bakıldığında Mayıs Yedisi'ne benzer birçok kutlamanın yapıldığını söyleyen Genç, yalnızca ritüellerde değişiklik olduğuna vurgu yaptı. Koray Genç, "Bazı kısımlarda yedi deniz dalgasından su alınır. Bazı kısımlarda yedi tane farklı su kaynağından su alınır. Bazı kısımlarda yedi deniz dalgasından zıplanır. Ancak nihayetinde ritüeller hep aynı kapıya çıkıyor. Kırk tür bitkiden yapılan çayın içilmesi sonucu bütün hastalıklara şifa bulunacağı, doğanın canlanacağı gün olduğu için doğada geçirilmesi gerektiğine ve bunun sıhhat getireceğine inanılıyor ki Mayıs Yedisinde Ordu'da herkes sokakta olur. Sağ ayağıyla denize giren ve yedi dalgadan atlayan kişinin yıl boyu hastalanmayacağı, evinden bereketin eksik olmayacağına inanılıyor. Deniz kenarı makbul olmakla birlikte herhangi bir su kenarında adak kesilmesi, akan suların denizle buluştuğu yerde yapılıyor" dedi.
'PROFESYONELLEŞMESİNDEN YANA DEĞİLİM'
Mayıs Yedisi'nin Hıdırellez'deki Hızır ve İlyas motifleriyle uyuştuğunu ve su kıyısında buluştuklarını söyleyen Genç, "Buluştukları gün dünyaya bolluk bereketin geldiğine inanılır. Bununla birlikte su kıyılarının önemi buradan çıkıyor diyebiliriz" ifadelerini kullandı. Bahar bayramlarının birbiriyle benzer olduğunu söyleyen Koray Genç, bu ritüellerin ve kutlamaların belediye festivali şeklinde olmaması gerektiğini kanaatinde. Dr. Koray Genç, "Ben kesinlikle profesyonelleşmesinden yana değilim. Protokol devreye girdiğinde insanların ilgisi kayboluyor. Benim çocukluğumda gördüğüm Mayıs Yedisi ile şimdiki çok farklı. Örneğin Giresun'da kutlanan törenlerde tam bir festival havası var. İnsanlar sadece bu gece hangi sanatçı çıkacak diye konuşuyor. Böyle bir organizasyon havasına soktuğunuzda olayın gelenekselliği kaçıyor" diyerek sözlerini sonlandırdı.