10.11.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
AYDIN HASAN
1920 yılının sıcak bir Haziran günü, Ankara Garı’nın bitişiğindeki Direksiyon Binası’nın önünde yaylı bir araba durdu. Arabadan çarşaflı, yüzü açık, iri siyah gözlü, 22 yaşlarında dal gibi narin boylu, güzel bir kadın indi. Görevliler, konuğunun geldiğini haber vermek için birkaç yüz metre ilerideki Meclis binasında koşturdu. Milli mücadeleyi örgütleyen Meclis açılalı daha iki ay bile olmamıştı. Ankara’nın en kasvetli, en sıkıntılı günleriydi. İzmir’den başlayan Yunan işgali, kara bir bulut gibi Anadolu içlerine doğru yürüyordu. İstanbul’daki yönetimin kışkırttığı iç isyanlar Ankara’yı dört bir yandan sarıyordu.
Ankara’da milli mücadeleyi örgütleyen Mustafa Kemal, 11 Mayıs 1920’de İstanbul’da toplanan bir Divan-ı Harp tarafından idama mahkum edildi. 24 Mayıs 1920’de Mustafa Kemal’in idam kararını padişah onayladı. İdam kararını Zübeyde Hanım’a gazeteden okuyan genç kadın, o anda kararını verdi. Hem kendisi hem de vatanı için ölüm kalım savaşına giren Mustafa Kemal’i, dar günlerinde Ankara’da yalnız bırakamazdı. İstanbul - İnebolu - Kastamonu güzergâhı üzerinden tehlikeli bir yolculuğun sonunda Ankara’ya ulaştı. Aşkı için gözünü kırpmadan Ankara’ya koşan bu güzel genç kadın kimdi?
Önce Selanik sonra İstanbul
Fikriye Hanım, 1897 yılında Yunanistan’ın Teselya bölgesindeki Larisa’da dünyaya geldi. Babası Memduh Hayrettin Bey, Rum çetelerin Türk halka yönelik tacizleri nedeniyle önce Selanik’e sonra da İstanbul’a göç etti. Fikriye Hanım, aldığı özel eğitimle piyano ile ud çalmayı öğrendi.
Zübeyde Hanım’ın ikinci eşi Ragıp Bey’in erkek kardeşinin kızıydı. İstanbul’da peş peşe anne ve babasını kaybedince kardeşi Jülide ile kaldı. Ağabeyi Enver ile küs idi. Jülide de genç yaşında veremden ölünce İstanbul’da tek başına kaldı.
Piyanoda Rumeli türküleri
Mustafa Kemal ile aralarında 16 yaş fark vardı. Derne’den Çanakkale’ye, Bitlis’ten Şam’a hayatı cephelerde geçen Mustafa Kemal, her İstanbul’a gelişinde Fikriye’yi görmenin bir yolunu bulurdu. Araştırmacı Eriş Ülger’in çalışmasına göre Mustafa Kemal, o dönemde arkadaşı olan Doktor Fikret’e, “Şu anda İstanbul’da Fikriye diye bir kız var. 14 yaşlarında hoş ve güzel bir kız. Üvey babamın yeğeni. Onun da bana ilgi duyduğunu hissediyorum. Ama Hüzün’den sonra birisine bağlanmak birisiyle evlenmek bana imkânsız gibi geliyor” diyecekti. Fikriye, Mustafa Kemal’e tutku derecesinde aşıktı. Mustafa Kemal de Fikriye’ye ilgisiz değildi.
Mustafa Kemal’in Ankara hayatına artık bir kadın eli değmişti. Samsun’a çıktığından bu yana elbiseleri ütü görmeyen Mustafa Kemal, düzenli giyinmeye ve yemeklerini saatinde yemeye başladı. Akşamları da, Direksiyon Binası’ndan Fikriye’nin piyano başında seslendirdiği Rumeli türküleri duyulur oldu. Ünlü araştırmacı Hıfzı Topuz’a göre Mustafa Kemal ile Fikriye, o günlerde gizli bir nikah kıymışlardı. Ancak resmi tarihte bu yönde bir bilginin kaydı yok. Cepheye asker, mühimmat ve erzak sevkinde stratejik önemi olan Ankara Garı’nın çevresine Yunan uçaklarından bombalar düşmeye başlayınca Mustafa Kemal, Çankaya’daki bağ evine taşındı. Eli mahir Fikriye Hanım, gece gündüz çalışarak bağ evini, göze hoş gelen bir mekana çevirdi.
Çankaya Köşkü’nün fiilen ilk First Lady’si olan Fikriye Hanım, bağ evine taşındıktan sonra çarşafını çıkardı, tayyör giymeye başladı. 1922 yılının Haziran ayında Zübeyde Hanım, İstanbul’dan Ankara’ya gelerek oğlunun yanına yerleşti. Mustafa Kemal, büyük taarruz için Afyon cephesine gittiğinde, iki kadın Başkomutan’ın esir düştüğü söylentileri üzerine günlerce birbirine sarılarak ağladı. Zübeyde Hanım, Ragıp Bey’in emaneti olarak gördüğü Fikriye’yi seviyordu. Ama nedense oğlunun Fikriye ile evlenmesine kesin bir şekilde karşı çıkıyordu.
Veda edip cepheye gitti
17 Ağustos 1922’de Mustafa Kemal, önce annesinin elini öptü, duasını aldı sonra Fikriye’ye veda ederek Ankara’dan cepheye hareket etti. 26 Ağustos’ta Kocatepe’den başlayan Büyük Taarruz, 9 Eylül’de İzmir’in kurtuluşu ile büyük zafere dönüştü. Mustafa Kemal, İzmir’den Ankara’ya döndüğünde Fikriye Hanım ağır hastaydı. Zatürre tedavisi için Münih’e gönderildi.
‘Bu gülü Latife Hanım gönderdi’
Nezihe Araz’ın “Mustafa Kemal’le 1000 Gün” adını taşıyan kitabındaki anlatıma göre, yıllar sonra Latife Hanım, Jale Tulga adlı genç kızdan bir istekte bulundu. Kitaptaki ifadelere göre, Latife Hanım ile genç kız arasında şöyle bir diyalog yaşandı:
- Ankara’ya öyle mi? Kim bilir ne kadar değişti koca Ankara. O şehri öyle merak ediyorum ki. İşte sana bir sır, daha doğrusu bir emanet. Yıllardan beri gerçekleştirmek istediğim bir şey vardı, cesaret edip kimseye söyleyemediğim.
- Emredin efendim. Ben size hizmete hazırım biliyorsunuz.
- Estağfurullah sadece bir rica. Ankara’da... Bir çiçekçiden bir tek kırmızı gül al lütfen. Ama bir tek. Onu Anıtkabir’e götür ve Mustafa Kemal’in mübarek kabrinde, yere bırak. Ayak ucuna. Kimden geldiğini o anlar, ama sen yine de ‘Bunu Latife gönderdi’ diye söyle! Bu iyiliği bana yapabilir misin?
- Nasıl yapmam. Elbette, elbette efendim. Emredersiniz.
Genç kız, bir 10 Kasım sabahı, tam da devlet töreninin yapıldığı bir sırada Anıtkabir’e çıktı ve tek kırmızı Gül’ü bıraktı, “Bunu size Latife Hanım gönderdi efendim” diyerek...
Mustafa Kemal’in Latife Hanım’ı eş olarak tercih etmesindeki asıl faktör Paris’te aldığı eğitim, entelektüel kimliği ve görünümü ile yeni siyasi ve toplumsal düzen içinde modern Türk kadınına rol model olmasını istemesiydi.
Resmini kolyesinin içinde taşıyordu
Paris Sorbonne Üniversitesi’nde Hukuk öğrenimi gören genç Türk kızı huzursuzdu. Sakarya Savaşı’nın kazanılmasından sonra İzmir’e dönmeye karar verdi. Vapur, İzmir rıhtımına yanaştığında genç kız gümrük görevlilerinin dikkatini çekti. Valizleri didik didik arandı. Boynundaki zinciri altından kolye açıldığında içinden bir Fransız gazetesinden kesilmiş Mustafa Kemal’in resmi çıktı. İşgal altındaki İzmir’de ilk sıkıntısını o gün yaşadı.
Kâtibeliğini yaptı
İzmir, Büyük Taarruz’un ardından 9 Eylül’de kurtarıldı. Mustafa Kemal’in karargahı artık güzel İzmir’deydi. Aynı kız bir gün karargaha girdi ve yaverlerin görüştürmek istememesine rağmen Mustafa Kemal ile görüşmeyi başardı. Askeri başarının ardından özellikle İngiliz ve Fransızlarla çetin bir diplomatik mücadele dönemi başlıyordu. Çok iyi İngilizce ve Fransızca bilen genç kız, Mustafa Kemal’in karargahında katibelik yapmaya başladı.
1923’te evlendi
Bu genç kız Latife Hanım idi. 1898’de İzmir’in zengin ve tanınmış ailelerinden Uşakizade (Uşaklıgil) Muammer Bey’in kızıydı. Katibeliğini yaptığı sırada Mustafa Kemal’i ısrarla babaannesiyle birlikte yaşadığı Köşk’e davet etti. Muammer Bey’in Köşk’ü, İzmir’de kaldığı süre içinde Mustafa Kemal’in karargahı oldu. Bu misafirliği sırasında Mustafa Kemal ile Latife Hanım arasında yakınlık arttı. Ve bu yakınlık, 29 Ocak 1923’te evlilikle sonuçlandı.
‘Şerefinize içiyoruz’
Mustafa Kemal, Sakarya Savaşı ile Büyük Taarruz’a birlikte komuta ettiği Fevzi (Çakmak) Paşa’ya “Hoca Paşam” der, büyük saygı duyardı. Fevzi Paşa, mütedeyyin bir komutandı. Mustafa Kemal, Fevzi Paşa’nın bulunduğu ortamda o güne kadar hiç rakı içmemişti. Fevzi Paşa, Mustafa Kemal’in evlenmesine o kadar sevindi ki nikâhın ikinci akşamı bahçede sofra kurulmasını istedi. Fevzi Paşa, Mustafa Kemal’in kadehine rakı, kendi bardağına portakal suyu koydu. Rakı kadehini eliyle Mustafa Kemal’e takdim ederek, “Şerefinize içiyoruz” dedi.
Gazeteden öğrendi
Fikriye Hanım, büyük aşkı Mustafa Kemal ile Latife Hanım’ın evliliğini zatürre tedavisi gördüğü Münih’te, bir Alman gazetesinin haberinden öğrendi.
Dönüşünde İstanbul’dan Ankaya geçerek Çankaya Köşkü’ne çıktı. Bir iki gün misafir kaldı. Veda etmek için yeniden gittiğinde yaverlerden birinin kendisini, Köşk’e almamasına çok alındı. Kendisine daha önce Mustafa Kemal’in hediye ettiği tabancayı göğsüne dayadı ve ateşledi. Kurtulmuştu ancak yaralanan vücudu bu kez hastalığına direnemedi. 31 Mayıs 1924’te vefat etti. Mezarının Ulus’ta, Etnografya Müzesi’nde veya Kuğulu Park’ta olduğu yönünde üç rivayet var.