25.01.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
GENÇ GAZETE
TEK BAŞIMA ABD’ye gidip Work and Travel yapmayı çok istiyordum. Aileme ilk başlarda konuyu açtığımda bana karşı çıktılar ama ben internetten araştırma yapmaya çoktan başlamıştım bile. Araştırmalarım sonrasında Just English’le bağlantıya geçtim. Orada kalacağım yer ve nerede çalışacağım konusunda bilgi aldım ve yapacağım iş aklıma yattı. Daha sonra konuyu aileme tekrar açtım ve onların da iznini aldım. İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği’nde öğrenim görüyorum. 2. sınıfın sonunda Haziran 2014’te New York’a gittim.
‘Her şey çok planlıydı’
ABD’ye ilk gittiğimde işlerin yolunda gitmeyeceğini düşündüm ama bütün endişelerim çok kısa bir sürede yok oldu. Her şey tahmin ettiğimden daha planlı ve yolunda gitti. Manhattan’daki ikinci günümde hemen işe başladım. Bir fotoğraf stüdyosunda asistan olarak çalıştım. Burada satış yapıyordum ve arada fotoğraf çekiyordum.
İş yerinde çok güzel arkadaşlıklar edindim. Aylık 2 bin Dolar olmak üzere 4 ayda 8 bin Dolar kazandım. Bu para ABD’ye gitmek için yaptığım masrafları karşılamanın yanı sıra ülkeyi gezmeme de yetti.
Bu ülkede olduğum süre boyunca her günüm dolu dolu geçti. Bir yeri sevmenizi sağlayan şeykesinlikle karşılaştığımız insanlar. Çok şanslıydım ki iyi insanlar tanıma fırsatı yakaladım. New York’ta 6 yabancı öğrenci bir evde yaşadık. Tayland, ABD, Japonya, Almanya, İspanya’dan arkadaşlarım vardı. Hepsi çok sıcak kanlıydı. Ev işlerini bölüşüp, kiramızı ortak ödüyorduk. Kazandığım paranın 450 Dolar’ı kiraya gitti. Yemek için de aylık 500 Dolar harcadım. 1000 Dolar’ı tamamen gezmeye ve alışverişe harcadım.
İngilizcem gelişti’
İş dışında fırsat bulduğum zamanlarda kimi zaman tek başıma, kimi zaman da arkadaşlarımla Boston, Washington, New Jersey’e gittim. Daha sonra Büyük Kanyon’u görmek için Arizona, Las Vegas, Los Angeles, San Francisco ve California’ya yolumu düşürdüm. Çevremde Türk arkadaşlarımın olmaması İngilizcemin gelişmesini sağladı. Daha önce üniversitenin hazırlık sınıfındayken 4-5 ay kadar İngiltere’de eğitim almıştım ama konuşmayınca dil köreliyor. Work and Travel insanlarla sürekli iletişim kurmamı, İngilizceyi aktif kullanmamı ve kendimi çok rahat ifade edebilmemi sağladı.
Tüm gittiğim yerlerde elde ettiğim izlenim, ABD’lilerin zor şartlarda çalışmayı bilen insanlar oldukları yönünde. Kadınlar zor işlerde, geceleri bile çalışıyorlar. İnsanların özgüvenleri yüksek.
‘ABD’ye yine gideceğim’
ABD’den uçağa binip, dönerken hep oraya gitmeyi beklediğim günler gözümün önüne geldi. Bir yandan da bir daha oraya gitmenin yollarını düşünüyordum. Avrupa’da İtalya, İspanya, Almanya gibi birçok ülkeye eğitim amaçlı ya da turistik olarak gitme fırsatı yakalamıştım. Ama şu ana kadar yaşadığım en keyifli zaman dilimini Work and Travel yaparak yaşadım. Farklı yerlerde, farklı insanlar tanımak yeterince harikayken, anılar bıraktım ABD’nin birçok yerine. Kısacık bir dönemde büyüdüğümü hissettim, gittiğim zamanki halimden çok daha farklıydım. Şimdi arkadaşlarımla sosyal medyada görüşüyorum. Onlarla iletişimim hiç kopmadı.
Her gencin bu deneyimi yaşaması gerektiğini düşünüyorum. Ben bu yıl 3. sınıfın sonunda ABD’ye tekrar gidip, kendi alanımla ilgili staj yapmayı planlıyorum. Ama ne zaman bir arkadaşımdan Work and Travel’a katılacağını duysam onun adına her ne kadar bir yanım çok kıskanıyor olsa da çok seviniyorum. Hayatta risk almak gerekebilir, cesaret de gerekebilir ama sonunda pişman olmayacağınıza eminim. Bence Work and Travel’a başvurun ve kendinize unutulmaz bir anı bırakın.
Dil bilmemenin zorluğu
Günümüzde yabancı ortaklı şirket sayılarının artmasıyla iş verenlerin beklentileri bir hayli yükseldi. Artık her alanda binlerce mezun var ve iş verenler iyi olanı değil en iyi kim ise onunla çalışmayı istiyorlar. En çok önem verdikleri şey de yabancı dil. Yabancı dil dediğimizde direkt aklımıza İngilizce geliyor. Ama artık İngilizce Türkçe gibi zaten bilmemiz gereken bir dil. İngilizce dışında başka diller de var. Biz daha İngilizceyi oturtamamışken, hâlâ “Ben konuşulanı anlıyorum da işte konuşamıyorum” diyerek her geçen gün yabancı dilin bizi bir yerde sıkıştıracağının farkında değiliz. En kötüsü yaş ilerledikçe ihtiyacımızın azalacağını düşünüyoruz. Geçen gün metro beklerken bir grup Alman arkadaştan biri 45 yaşlarında bir teyzeye İngilizce “ODTÜ’ye bu trenle mi yoksa karşıdaki trenle mi gidebilirim?” diye sordu. Teyze bir anda kıza öyle bir bağırdı ki! Herkes “Acaba ne söylediler de bu teyze bu kadar sinirlendi” diye düşündü. Kızcağıza verilecek tek cevap “Karşıdaki trenle gidebilirsin” olacaktı. Yaklaşık 50 kişinin olduğu istasyonda kimse cevap veremedi, sadece ben yardımcı olabildim. Sonuçta dünya değişiyor ve bizim de bu değişimi takip etmemiz gerekiyor.
‘Yolumu bulamadım’
Merve Tüfekçi: Dil bilmeden yurtdışında bulunup da zor durumda kalmak kaçınılmaz bir son. İlk yurtdışında bulunduğumda yol bulma konusunda sıkıntı yaşadım. Londra’da Hyde Park’a gitmek istemiştim. Sabah erkenden haritayla yola çıkmıştım. Belki de metro hattının gelişmiş olduğundan kaynaklandı bilemiyorum, metrodan çıktığımda Hyde Park’ta değil Regent’s Park’ta buldum kendimi. Elbette her turistin başına sıkça gelen bir olay. Fakat yardım almamayı tercih ettiğim için, yanlış parka geldiğimi oradan ayrılırken öğrendim. Konuşmadıkça insan zor duruma düşüyor. O nedenle dil deyip geçmemek gerek. Öğrenmek, hayatımızın tamamına yayılmış bir süreç. Bu sürecin kötü değerlendirilmesi birçok kayba neden olabiliyor.
‘Stajımda zorlandım’
Özlem Topaloğlu: Üniversitede tüm hocalarım, yabancı dilin öneminden bahsediyordu. O zamanlar, uyarıları dikkate almamıştım. Yaşayarak işin ciddiyetini ancak kavrayabildim. Öğrenciyken bir medya kuruluşunda ekonomi muhabiri olarak staj yaptım. Stajımın ikinci gününde basın toplantılarına katılmaya başladım. Her şey güzeldi, ta ki Türk bir firmanın yabancı paydaşlarından birinin düzenlediği basın toplantısına katılana kadar. Meslekte acemiliğimi atmış olsam da, İngilizce konuşulan bir toplantıya katılmak beni korkutmuştu. Toplantıya girdiğimde dil bilmeyenler için kulaklıklar vardı. Acemiliğimden onu da takmamıştım. Toplantı başladığında hiçbir şey anlamıyordum. İngilizce bilmediğim ve bunun önemini anlamadığım için çok pişman olmuştum.
CEBİMDEKİ CÜMLELER
İş ortamındasınız ve İngilizce telefon görüşmesi yapmanız gerekiyor. 5 dakika bile sürmeyecek bir telefon konuşması, “Şimdi hangi kelimeleri kullanmalıyım” şeklindeki endişeli düşüncelerinizle gözünüzde büyüyebilir. Bu durumda aşağıda yer alan konuşma kalıplarını kullanarak, istediğiniz kişiyle iletişim kurabilirsiniz. İngilizcede telefon görüşmelerinde kullanılan kelime ve ifadeler şöyle:
İletişime geçerken:
* Hello/ Good morning/ Good afternoon... - Merhaba/ Günaydın/ Tünaydın...
* This is Barış speaking. - Ben Barış.
* Could I speak to ... ... please? - ... ile görüşebilir miyim lütfen?
* I’d like to speak to ... ... - ... ... ile görüşmek istiyorum.
Daha fazla bilgi verirken:
* I’m calling from İstanbul. - İstanbul’dan arıyorum.
* I’m calling on behalf of Mr. Johnson. - Bay Johnson adına arıyorum.
Çağrı kabul ederken:
* Barış speaking. - Ben Barış.
* How can I help you? - Nasıl yardımcı olabilirim?
Arayan kişinin adını sorarken / kişi hakkında bilgi almak isterken:
* Who’s calling please? - Kim arıyordu?
* Where are you calling from? - Nereden arıyorsunuz?
Arayan kişinin beklemesini rica ederken:
* Hold the line please. - Hattan ayrılmayın lütfen.
* Could you hold on please? - Lütfen bekleyiniz.
* Just a moment please. - Lütfen biraz bekleyiniz.
Aktarırken:
* Thank you for holding. - Beklediğiniz için teşekkürler.
* The line is free now. I’ll put you through. - Hat şu an müsait. Bağlıyorum.
Olumsuz bir bilgi verirken:
* I’m afraid the line’s engaged. Could you call back later? - Maalesef hat meşgul. Daha sonra arayabilir misiniz?
* I’m afraid he’s in a meeting at the moment. - Maalesef kendisi şu an bir toplantıda.
* I’m sorry. She’s out of the office today. - Üzgünüm, kendisi şu an ofis dışında.
* I’m sorry. There’s nobody here by that name. - Üzgünüm, o isimde biri burada bulunmuyor.
* Sorry, I think you’ve dialed the wrong number. - Üzgünüm, sanırım yanlış numarayı aradınız.
Bir sorun çıkması durumunda:
* The line is very bad. Could you speak up please? - Hat çok kötü çekiyor. Biraz yüksek sesli konuşabilir misiniz?
* Could you repeat that please? - Tekrar eder misiniz lütfen?
* I’m afraid I can’t hear you. - Maalesef sizi duyamıyorum.
Not bırakırken/ alırken:
* Can I leave/ take a message? - Not bırakabilir/alabilir miyim?
* Would you like to leave a message? - Not bırakmak ister misiniz?
* Could you give him/her a message? - Kendisine bir not iletebilir misiniz?
* Could you ask him/her to call me back? - Beni aramasını söyler misiniz?
* Could you tell him/her that I called? - Aradığımı kendisine söyler misiniz?
İngiliz ve Amerikan İngilizcesi farklı
İngiliz ve Amerikan İngilizcesi arasında telaffuzun yanı sıra bazı kelimeler, farklılık gösteriyor. Örneğin İngiliz İngilizcesinde kurabiyeye Biscuit denilirken Amerikan İngilizcesinde Cookie denilmektedir. İşte iki lehçe arasında değişen kelimeler şöyle:
İngiliz İngilizcesi Amerikan İngilizcesi Türkçesi
Chips French Fries Patates cipsi
Lift Elevator Asansör
Loo Restroom Lavabo
Jumper Sweater Kazak
Trainers Sneakers Ayakkabı
Underground Subway Metro
Football Soccer Futbol
Petrol Gas Gaz
Sweets Candy Şeker
Flat Apartment Apartman
Shop assistant Sales clerk Satış danışmanı
Film Movie Film
Trousers Pants Pantalon
Sofa Couch Koltuk