21.06.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
Ramazan ayının son günlerindeyiz. Pek çok güzellik ve bereketi içinde barındıran, bin aydan daha hayırlı Kadir gecesiyle bir kez daha buluşuyoruz. Kadir Gecesi kadrini, kıymetini, değerini kitabımız Kuran’ın o gece indirilmeye başlamasından almaktadır. Yüce kitabımızın 97. suresi, bu gecenin fazileti hakkında nâzil olmuştur: “Şüphesiz, biz onu (Kuran’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (el-Kadr, 97/1-5).
Bu ayetlerden hem o gecenin hem de o gecede gökle yeri birleştiren, Kuran’ın şerefini anlatan bir sûreyle karşı karşıya
Binlerce aydan hayırlı
Kadr kelimesi “güç, hüküm, değer, şeref” gibi anlamlara gelir. Kuran-ı Kerim’in bu gecede indirilmesi geceyi şereflendirdiği için ona Kadir Gecesi denilmiştir. Bu gece bin aydan daha hayırlıdır. Kuran’da bu gibi yerlerde geçen sayı, olayın değerini sayılarla sınırlama amacı taşımaz. Bu sadece çokluğu ifade etmek içindir. Bu gece insanların hayatında binlerce aydan daha hayırlıdır.
İnsanların hayatlarında geçip giden nice binlerce ay ve binlerce sene vardır ki bu mübarek gecenin yaptığı etkinin ve sağladığı değişimlerin bir nebzesini bile bırakamamıştır. Bu gece Allah Teâlâ’nın vereceği görevleri üstlenmek üzere melekler ve Cebrail yeryüzüne inerler. Melekler gecenin başından itibaren tan yeri ağarıncaya kadar gruplar halinde inerek müminlere selâm verirler. Bu durum gecenin karanlığı çekilinceye kadar devam eder.
Peygamber Efendimiz bir başka hadisinde “inanarak ve mükâfatını Allah’tan bekleyerek Kadir Gecesi’ni değerlendirenlerin geçmiş günahlarının affedileceği” müjdesini vermiştir (Buhârî, Fazlu leyleti’l-Kadr, 1). Kadir Gecesi’ni, namaz kılarak, Kuran-ı Kerim okuyarak, tevbe ve dua ederek değerlendirelim. Üzerimizde namaz borcu varsa hiç değilse 5 vakit kaza namazı kılalım.
Dünya, ahiret mutluluğu
Bir Müslüman olarak bu gece kitabımız Kuran’la ilgimizi bir kez daha gözden geçirmeli, Kuran’ı yeniden keşfetmenin heyecanını yakalamalıyız. Hayatımızın bereketlenmesini ve şeref kazanmasını istiyorsak Kuran’ı raflardan hayatımıza indirmeye çalışmalıyız. Unutmayalım ki bu kitabı hayatımıza indirdiğimiz, hayatımızdaki değerini anladığımız ve onu elimize aldığımız gece bizim için Kadir Gecesi olacaktır. Aksi takdirde geceler hep aynıdır. O geceye tesadüf etmek fazla bir anlam ifade etmeyecektir.
Bin aydan daha hayırlı bu geceyi tam anlamıyla ihya etmek demek, dünya ve ahiret mutluluğunu içeren kitabı okumamız, öğrenmemiz, çocuklarımıza öğretmemiz, anlamamız, emir ve yasaklarına uymamız, kısaca onu yaşamamızla mümkün olacaktır. Kuran’ı sadece ölülere ve bazı gün ve gecelerde okunmak için gönderilmiş bir kitap olarak görmemeliyiz. Hz. Âişe bu gecenin nasıl ihya edileceğini Hz. Peygamber’e sormuş, o da “Allahümme inneke afüvvün tühıbbü’l-afve fa’fu annî” (Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet!) de” şeklinde cevap vermiştir (Tirmizî, Da‘avât, 84; İbn Mâce, Duâ, 5).
Teyze anne gibidir
Peygamber Efendimiz umre için bulunduğu Mekke’den çıkarken amcası Hz. Hamza’nın kızı peşine takılarak onunla birlikte gelmek isteyince kabul eder. Medine’ye geldiklerinde oradaki akrabaları küçük kızı paylaşamazlar. Hz. Ca’fer, onu almaya kendisinin daha layık olduğunu, zira onun hem amcasının kızı olduğunu hem de teyzesi ile evli bulunduğunu söyler.
Kendisinin buna daha layık olduğunu söyleyen Hz. Ali ise eşinin Resulullah’ın kızı olduğunu ifade eder. Zeyd b. Harise de onu kendisinin getirdiğini ve kardeşinin kızı olan bu çocuğun bakımını üstlenmenin ona düştüğünü belirterek hak iddia eder. Sonunda durumu arz ettiklerinde Hz. Peygamber, “Ben, teyzesiyle beraber olabilmesi için kızı Cafer’e vereceğim. Zira teyze anne gibidir.” buyurur (Buhari, Sulh, 6).
Hz. Süleyman’ın duası
“Ey Rabbim! Bana ve anama-babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme ilham eyle ve rahmetinle, beni iyi kulların arasına dâhil et.” (en- Neml, 27/19)
?
İftar duası
“Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttuk, senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin.”
?
Bir ayet
“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel yolla sav! İşte o zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost haline gelir.” (Fussilet, 41/34).
?
Bir hadis
Bir genç bir ihtiyara yaşlı olmasından dolayı ikramda bulunursa, Allah, yaşlandığı zaman kendisine ikramda bulunacak bir kimseyi kendisine hazırlar (Tirmizi, Birr, 75).
?
İki soru - iki cevap
- Zekât vermenin belirli bir zamanı var mıdır?
Zekât vermenin belli bir zamanı yoktur. Nisap miktarı malın üzerinden bir sene geçmiş olması konusunda ay takvimi dikkate alınır. Farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Bunun için Ramazan’ı beklemeye gerek yoktur. Zekât vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekâtlarını vermeleri gerekir. Çünkü zekât bir kulluk borcudur, borç da bir an önce ödenmelidir.
- Zekât, taksitle ödenebilir mi?
Zekâtta asıl olan, kişinin üzerine düşen zekâtı bir an önce ödemesidir. Ancak peşin ödeme imkânı bulunmayan durumlarda bir yıl içinde taksitle de ödenebilir.
- Aile içi ilişkilere olumlu veya olumsuz etki oluşturmak için büyü yapmanın veya muska kullanmanın dinî hükmü nedir?
İslam dini büyük günahlar arasında saydığı sihre ve büyüye şiddetle karşı çıkmış ve onu kesin olarak yasaklamıştır (Buhârî, Vesâyâ, 23). Muska; hastalık, göz değmesi, afetten korunmak veya kurtulmak için yazılan ve insanların üzerlerine astıkları bir materyaldir. Korkudan, nazardan korunmak, bazı hastalıklardan şifa bulmak için dua etmek Kuran-ı Kerim’den ayetler okumak, caizdir (Buhârî, Fezailü’l-Kur’an, 9). Ayet ve dua gibi metinlerin bir şeye yazılıp insanların bedenlerine asılması veya iliştirilmesi konusunda Hz. Peygamber’den bir rivayet yoktur. Bu yüzden aile içi ilişkilerde çeşitli sorunlarla karşılaşan kişi muskadan medet umma yerine Allah’a dua etmeli; bunun yanında sorunları çözmek için gayret ve çaba göstermelidir.
Cerrah Paşa Camii
III. Mehmed devrinde bir dönem sadrazamlık görevini üstlenen Cerrah Mehmet Paşa tarafından Mimar Davud Ağa’ya 1593 tarihinde yaptırılmıştır. İstanbul’un yedinci tepesine inşa edilmiştir. Marmara’ya hakim bir konumdadır. Davud Ağa, Mimar Sinan’ın kalfalarındadır.
Kendisi bir hekim olması sebebiyle cerrah olarak anılmasına sebep olmuştur. III. Mehmed’in şehzadeliği sırasında kendisini sünnet etmiş, Şehzade tahta geçtiğinde ise sadrazamlığa getirilmiştir. 1694 yılında vefat eden Cerrah Mehmet Paşa, külliye avlusundaki türbesinde yatmaktadır.
‘Avret pazarı yakınında’
Evliya Çelebi’nin “Avret pazarı yakınında sanatlı bir camidir” dediği cami, Aksaray ile Kocamustafapaşa arasındaki semttedir. 16. yüzyıl sadrazamlarından Cerrah Mehmet Paşa tarafından 1593’de külliye olarak yaptırılmıştır.
Mimar Davut Ağa, 1594’de tamamlanan Cerrahpaşa Camii’nde örtü şemasına yaptığı bir ekle, altı dayanaklı şemayı son aşamasına ulaştırmış sayılmaktadır. Davut Ağa, bu yapıda Edirne Selimiye Camii’ni sanki kopya etmiştir. Tek minareli olan Cerrahpaşa Camii, Marmara kıyılarından görünmektedir.
Yapı, kare planlıdır. Altı fil ayağı üzerine oturan kubbe, kuzeyden ve güneyden iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Ana kubbeyi saran dört yarım kubbe üzerindeki pencereler yapının aydınlık bir ortam sağlamaktadır. Kurşun kubbenin içi, kalem işi süslerle bezelidir. Minber ve dışa çıkıntılı dört köşeli mihrabı mermerdendir. Mihraptaki İznik çinileri günümüze ulaşamamıştır.
Şehzadeyi sünnet etti
Yaptırdığı külliyenin içindeki türbesinde gömülü olan Cerrah Mehmet Paşa aslen devşirmedir. Sultan III. Murat ve III. Mehmet dönemlerinde saray cerrahı olarak görev yapmıştır. Osmanlı sadrazamlarından olan Cerrah Mehmet Paşa, Enderun’da has oda hizmetinde cerrahlık göreviyle bulunmuştur. 1574’te, yeni padişah III. Murat’ın oğlu Şehzade Mehmet’i ustalıkla sünnet ettiği için bir yıl sonra has oda çuhadarlığından, Yeniçeri ağalığıyla taşraya çıkarılmıştır. 1578’de Kaptan-ı Derya Piyale Paşa’dan dul kalan Hacer Gevheri Mülûk Sultan ile evlenmiştir. 1598’de Sadrazam olmuş bu görevde bir yıl kalmıştır.