31.05.2017 - 07:36 | Son Güncellenme:
Arif Balkan / İstanbul
İstanbul’da görevli ağır ceza hakimi A.K., 2007-2008 yıllarında bir uyuşturucu çetesine yönelik soruşturmada telefon dinlemelerine takıldı. İki çete arasındaki 8 kişinin öldüğü kanlı çatışmalara yönelik ‘Son Nokta Operasyonu’nuyla açığa çıkan ilişkiler hakimin meslekten ihraç edilmesine yol açtı. Suç örgütü üyeleriyle ‘seks partileri yapmak’ ve ‘adli işlerini takip etmek’ gibi suçlarla ilişkilendirilen A. K., 2012 yılında da mesleğin şeref ve onurunu, memuriyet nüfuz ve itibarını bozacak nitelikte kusurlu ve uygunsuz hareket ve ilişkiler içerisinde olduğu gerekçeleriyle meslekten men edildi. Hakimin bu karara itirazı ise Danıştay’ca haklı bulundu. Yaklaşık 8 yıl sonra Danıştay davranışları, ‘özel hayat’ olarak nitelendirerek ihraç kararını hatalı buldu.
İHRAÇ KARARINA İTİRAZ ETTİ
Dosyada hakimin, “Suç örgütü üyeleriyle illegal ve gayri ahlaki ‘Konsey’ adı verilen bir oluşum içerisine girmek, iş takibi, menfaat ya da gayri ahlaki ilişki kurarak kusurlu veya uygunsuz hareket veya ilişkiler içerisinde bulunarak mesleğin şeref ve onurunu, memuriyet nüfuz ve itibarını bozduğu, mesleğe olan genel saygı ve güveni yitirdiği, mesleğin şeref ve onurunu, memuriyet nüfuz ve itibarını bozacak nitelikte kusurlu ve uygunsuz hareket ve ilişkiler içerisinde olduğu” iddialarıyla 2012 yılında HSYK kararıyla meslekten men edildiği yer aldı. Hâkim, verilen cezanın, yasal olmayan dinleme sonucunda özel hayatına ilişkin telefon kayıtlarından elde edilen delillere dayandığını gerekçe gösterek Danıştay’a başvurdu.
DANIŞTAY KARARI HATALI BULDU
Dosyayı inceleyen Danıştay 16. Dairesi, meslekten çıkarma cezasına esas alınan hakime isnat edilen fiillerin, büyük oranda kendisi dışındaki üçüncü kişilerin telefon görüşmelerinin usulüne uygun olarak dinlenilmesi sonucu elde edilen tapelerden tespit edildiğinin görüldüğünü belirterek, hakime verilen ihraç kararını hatalı buldu. Danıştay’ın ‘özel hayat’ vurgusu yapılan kararında şu ifadelere yer verildi: “Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen ses kayıtlarının, bu soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan üçüncü kişiler hakkında yürütülecek disiplin soruşturmasında delil olarak kullanılamayacağı ve sadece bu delillere dayanılarak disiplin cezası verilemeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır. Bu durumda, dava konusu disiplin cezasının verilmesinde, davacının özel hayatı kapsamındaki davranış ve ilişkilerinin belirleyici olduğu anlaşıldığından, davacıya verilen meslekten çıkarma cezasının, Anayasanın 20. maddesi ve AİHS’nin 8. maddesinde tanımlanan özel hayatın gizliliği hakkına orantısız bir müdahale oluşturduğu ve bu yönüyle hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmasının yanısıra, soruşturmada adı geçen suç örgütü lideri ve üyesi kişilerin bir kısım adli işlerini takip etmek ve bahsi geçenlerin kendi işlerinde mesleki sıfat ve konumunu kullanmalarına müsaade etmek gibi davacının mesleki hayatına ilişkin suçlamaların ise davacı aleyhine delil olarak kullanılamayacak olan tapeler dışında, şüpheden uzak, somut delillerle kanıtlanamadığından, davacıya verilen meslekten çıkarma cezasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”