09.07.2021 - 15:05 | Son Güncellenme:
AA
Çekin, Dikmen Hakimevinde düzenlenen bilgilendirme toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Ertuğrul Çekin, demokrasi ve hukuk devletinin korunup yaşatılmasında en önemli kurumsal güvencelerden birinin yargı olduğunu, yargı yetkisinin de Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız yargı mercilerince kullanıldığını söyledi.
Yargı yetkisini kullananların Anayasa, kanunlar ve uluslararası sözleşmelerle bağlı olduğuna işaret eden Çekin, pozitif hukukun, adli işlemlerin hem dayanağı hem sınırı olduğunu belirtti.
Hakim ve savcıların görevlerini bu sınırlar içinde kullandıklarını ve kullanmak zorunda olduklarının unutulmaması gerektiğini vurgulayan Çekin, "Yürürlükteki mevzuatı, akademisyenler, gazeteciler eleştirebilir, toplum eleştirebilir ancak hakim ve savcılar açık mevzuat hükümlerini görmezden gelemezler, değiştiremez ve uygulanmasını erteleyemezler. Yargı mercileri, anayasal teminat altındaki bağımsızlıkla çalışır. Bu güvence sadece yasama ve yürütmeye karşı değil, kamuoyu ve medyaya karşı bağımsızlığı da kapsar. Bağımsızlık, yargı mensuplarının karar verirken her türlü etki ve baskıdan uzak olmalarını gerektirir." diye konuştu.
"Bağımsızlık, Anayasanın bahşettiği, Anayasanın sözüyle ve kendiliğinden var olan bir teminat değildir. Bağımsızlık, Anayasa'nın sağlanmasını emrettiği bir teminattır." ifadelerini kullanan Çekin, herkese bunu sağlama veya varlığını korumada bazı sorumluluklar düştüğünü bildirdi.
Ertuğrul Çekin, konuşmasına şöyle devam etti:
"Yargılama dedikoduya veya medya anlatısına göre değil, dosyadaki bilgi ve deliller ışığında mahkemede yapılır. Adalet arayışı her zeminde değerlidir ancak tecelli edeceği yer mahkemedir. Maddi ve hukuki gerçekleri tespit etmek, diğer herhangi bir meslekten daha az uzmanlık gerektiren bir iş de değildir. Anayasamız, devam eden bir yargılamayla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşme yapılmasını, beyanda bulunulmasını bile yasaklamışken, özellikle sosyal medya ortamında yargının bağımsız işleyişine müdahale sonucu doğurabilen yayınlarla karşılaşılmaktayız. Zaman zaman kampanyaya dönüştüğü görülen bu yayınların devam eden davalar, yargı mercileri ve mensuplarıyla ilgili gerçeklerle bağdaşmayan, hatta ağır hakaretlere varan ifadeler içermesi dikkati çekmektedir. Bu tür aceleci veya yersiz yorumlar, bilahare sahiplerini de müşkül duruma sokabilmektedir."
Hakim ve savcıların ancak kararlarıyla konuşabildiğini dile getiren Çekin, yargı mensupları, yargının itibar ve saygınlığını korumak adına ihtilaf ve tartışmalardan uzak durmak zorunda olduğunu ifade etti. Bu kapsamda yargı mensuplarının bu sükunetinin istismar edilmemesi gerektiğini belirten Çekin, "Hukuki sorumluluk dışında en başta ahlaki sorumluluğun, devam eden yargı süreçleriyle ilgili daha özenli bir dil ve tutumu gerektirdiği unutulmamalıdır." dedi.
Sosyal medya üzerinden yürütülen linç kampanyalarının kimseye faydasının bulunmadığını vurgulayan Çekin, "Eleştirinin yıkıma dönüşmemesi, ifade hürriyeti ile hakaretin birbirine karıştırılmaması için yargı süreçlerini serinkanlı biçimde takip etmeyi ve değerlendirmelerimizin bilgiye dayalı olmasının önemini öğrenmek zorundayız. Unutmayalım ki yargı Türk milletinin yargısıdır. Adliye bu ülkenin bir kurumudur. Hakim ve savcılar da bu milletin evlatlarıdır." değerlendirmesinde bulundu.
Hakim ve savcıların sosyal medya ortalamasının çok üzerinde vicdan ve hakkaniyet duygusu taşıdığından hiç kimsenin kuşku duymamasını isteyen Çekin, toplumun yüksek duyarlılıkta olduğu konularda duyarlı olunması çağrısında bulundu.
Yargılamanın titizlik ve uzmanlık gerektiren hukuki bir süreç olduğunu bildiren Çekin, şöyle devam etti:
"Bu süreç kendi mecrasında ilerlemelidir. Mahkemelerin verdikleri kararlar, istinaf ve temyiz gibi denetim süreçlerinden geçerek kesinleşmektedir. Yargılama sonucunda verilen kararların eleştirilmesi doğaldır. Bununla birlikte mahkemeler davaları tarafların ya da kamuoyunun beklentilerine göre sonuçlandıramazlar. Bu tür beklentiler oluşturarak ancak yargıya, kurumlarımıza ve toplumun adalet duygusuna zarar vermiş oluruz. Lütfen hukuki süreçleri gereken hassasiyetle ve mutlaka serinkanlı biçimde takip edelim. Bu konuda toplumda kanaat oluşturmada rolü bulunan gazetecilerimizin, fikir ve kalem erbabımızın özellikle önemli bir rolü ve sorumluluğu bulunmaktadır. Bugün bu rolü ve sorumluluğu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz."
YARGI REFORMU STRATEJİSİ
Yargı Reformu Stratejisi'nin 30 Mayıs 2019'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kamuoyuna açıklandığını hatırlatan Çekin, "Yargı Reformu Stratejisi'nin yaklaşık 2 yıllık uygulamasında belgede öngörülen 256 faaliyetten 131'i hayata geçirilmiştir. Böylece önemli bir kısmı salgın koşullarına rastlamış olsa da faaliyetlerin yaklaşık yüzde 52'si uygulamaya konulmuştur." dedi.
İnsan Hakları Eylem Planı'nın da 2 Mart'ta kamuoyuna duyurulduğunu anımsatan Çekin, Bakanlıkça Yargı Reformu Stratejisi ile İnsan Hakları Eylem Planı'nda yer alan hedeflerin bitirilmesi için çalışmaların sürdürüldüğünü anlattı.
İNFAZ SİSTEMİ
İnfaz sistemine ilişkin değişiklikler içeren mevzuat paketinin de TBMM'de 17 Haziran'da kabul edildiğini belirten Çekin, düzenlemeyle 4 farklı kanunda değişiklik yapıldığını dile getirdi.
Çekin, düzenleme kapsamında Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurullarının görev ve yetkilerinin genişletildiğini ifade ederek, 2001'de kurulan izleme kurulları, yerinde incelemeler yaparak uluslararası sözleşmelerle belirlenen ilkeler çerçevesinde denetim ve buna ilişkin rapor hazırlanmasından sorumlu olduğunu vurguladı.
Düzenlemenin infaz sisteminin şeffaflığını artırdığına işaret eden Çekin, yeni değişiklikle izleme kurullarınca hazırlanan raporların Kamu Denetçiliği Kurumu ile Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumuna da gönderileceğini bildirdi.
Çekin, maddi durumu iyi olmayan hükümlülerden nakil giderlerinin alınmaması sağlandığını, infaz kurumlarında dijital dönüşüm kapsamında hükümlülerin bazı işlemlerini elektronik ortamda yapabilmeleri imkanı tanındığını kaydetti.
Tutuklu ve hükümlülere hasta ziyareti amacıyla verilen mazeret izinlerinin de kolaylaştırıldığını anlatan Çekin, ziyaret sürelerinin 1,5 saate çıkarıldığını, tutuklu ve hükümlüler bakımından hasta ziyareti amacıyla verilen mazeret izinleri arasında beklenmesi gereken asgari bir aylık süre şartının da kaldırıldığını aktardı.
"KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİ BAKANLIĞIMIZIN EN ÖNEMLİ ÖNCELİKLERİNDENDİR"
TBMM tarafından kabul edilen 4. Yargı Paketine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Çekin, söz konusu düzenlemelerle vatandaşların hak arama hürriyetini daha da geliştiren bir dizi değişiklik yapıldığına dikkati çekti.
Çekin, değişiklik kapsamında ilgililerin başvurularına ilişkin idareye tanınan sürenin 60 günden 30 güne indirildiğini, idari yargı mercilerince verilen nihai kararların en geç 30 gün içinde yazılmasının düzenlendiğini belirtti.
"Kadına karşı şiddetin önlenmesi Bakanlığımızın en önemli önceliklerindendir." ifadesini kullanan Çekin, konuyla ilgili 4. Yargı Paketi ile de yeni bir düzenleme yapılmakta olduğunu anlattı.
Çekin, "Bu düzenlemeyle 'Kadına Karşı Şiddete Sıfır Tolerans' ilkesi gereğince boşanılan eşe karşı işlenen suçlarda daha ağır cezalar getirilmektedir. Kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının 'boşanılan eşe karşı işlenmesi de nitelikli hal' olarak düzenlenmiştir." diye konuştu.
Çekin, sulh ceza hakimliklerinin kararlarına karşı yatay itiraz usulü, adli kontrol hükümlerinin uygulanmasındaki değişiklikler ve tutuklama şartlarına ilişkin düzenlemelerle kişilerin hak ve hürriyetlerinin güçlendirilmesinin sağlandığını bildirdi.
Suç mağduru kadınların ifadelerinin somut delil olduğunu belirten Çekin, "Soruşturma ve yargılama kapsamında adli görüşme odalarında alınan suç mağduru kadınların ifadeleri somut delildir. Ayrıca çocuk izlem merkezlerinde suç mağduru çocukların beyanları da somut delil niteliğindedir. Bu ifadeler uzmanlar eşliğinde alınmaktadır, kadın ve çocuklarımızın beyanları elbette ki delildir. Bu hususlar dikkatten kaçırılmamalıdır." şeklindeki değerlendirmesini paylaştı.
Değişiklik kapsamında özel hayatın korunmasına ilişkin yeni düzenlemeler de getirildiğini işaret eden ekin, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu kapsamda iddianamede suçu oluşturan 'olaylar ve suçun delilleriyle ilgisi bulunmayan bilgilere yer verilemeyeceği' kabul edilmiştir. Diğer taraftan yargılama sonucunda beraat kararı verilmesi durumunda, 'iletişimin tespitine veya dinlenmesine ilişkin kayıtların yok edileceği' hükme bağlanmıştır. Değişiklik kapsamında ayrıca cezada alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri geliştirilerek uzun yargılamaların önüne geçilecek tedbirler alınmıştır. Yargı Reformu Stratejisi kapsamında birinci yargı paketiyle ceza adaleti sistemimize seri muhakeme ve basit yargılama usulleri getirilmiştir. Bakanlığımız tarafından bu usullerin uygulaması takip edilmiş ve bu Yargı Reformu paketiyle uygulamaların daha da etkinleştirilmesi için bazı değişiklikler yapılmıştır."
Çekin, geçen yıl bazı hükümlülere getirilen Kovid-19 izninin süresinin 30 Kasım'a kadar uzatıldığını, hakim adayları ile avukat stajyerlerinin farklı alanlardaki hukuki yetkinliklerinin artırılması amacıyla da Anayasa Mahkemesinde staj yapma imkanı tanındığını ifade etti.
289 DARBE DAVASINDAN 288'İ BİTTİ
FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimine değinen Çekin, yargı teşkilatının bu süreçte kanunların verdiği görevleri eksiksiz biçimde ifa ettiğini vurguladı.
"Hain darbe girişiminin beşinci yılında ülkemizin terörle mücadelesi kesintisiz bir kararlılıkla devam etmektedir." ifadesini dile getiren Çekin, derdest fiili darbe soruşturması bulunmadığını kaydetti.
Çekin, darbe girişimi yargılamalarına ilişkin şu şekilde bilgi verdi:
"289 fiili darbe davasının 288'i karara bağlanmıştır. Yargılaması devam eden bir dosya bulunmaktadır. Bununla birlikte terör örgütü yöneticiliği ve üyeliğine ilişkin soruşturma ve davalar da devam etmektedir. Bakanlığımızca firari örgüt üyelerinin iade süreçleri de büyük titizlikle sürdürülmektedir.
Bu süreç teyakkuz halinde devam ettirilmektedir. Ulaşılan yeni bilgi, belge ve deliller dikkatle değerlendirilerek adli ve idari mercilerle paylaşılmaktadır."