21.11.2023 - 17:39 | Son Güncellenme:
ANKARA (DHA)-
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalara ilişkin Amerikan haber dergisine röportaj verdi. Erdoğan, Gazze'deki mevcut durumla ilgili düşüncelerinin sorulması üzerine, "Bugün işgal altındaki Filistin topraklarında, özellikle de Gazze'de 7 Ekim'den bu yana İsrail tarafından gerçekleştirilen saldırılarla savaşın kadın ve çocuklar üzerinde bırakabileceği en ağır sonuçları görmekteyiz. Yakın tarihte eşi benzeri görülmemiş bir şiddette, İsrail'in Filistin'deki siviller üzerine kurşun ve bombalar yağdırması karşısında hepimiz büyük bir dehşet ve endişe içindeyiz. Bugün Gazze'de saatte 5 çocuk öldürülürken, 7 bebek bombalar arasında dünyaya gözlerini açıyor. Dünyanın neresinde doğduğu önemli değil; her çocuğun güvenli ve sıcak bir yuvada yaşamaya, iyi bir eğitime ve sağlık hizmetlerine erişime hakkı vardır. Filistin'in çocukları ile Ukraynalı, Avrupalı, Amerikalı, Türk veya diğer ülkelerdeki çocuklar arasında, haklar ve fırsatlara erişim noktasında hiçbir fark görmüyoruz, göremeyiz" dedi.
'SAVAŞ SUÇLARI İŞLİYOR'
Bugün Gazze'de yaşananı bir savaş olarak adlandırmanın mümkün olmadığını belirten Erdoğan, "Bu örgüt refleksleriyle hareket eden bir devletin, son model teknolojik silahlarıyla kadın-erkek, çocuk-yaşlı ayırt etmeksizin toplu bir cezalandırma yöntemini gütmesidir. Örgüt refleksi diyorum, zira medeni devletlerin çatışmalarda dahi gözettiği bir hukuk vardır. Ancak İsrail'in Filistin'de ayrım gözetmeme, orantılı cevap verme, kimyasal ve biyolojik silah kullanmama gibi en temel savaş hukuku ilkelerini dahi pervasızca ihlal ettiğini görüyoruz. Filistin'de bir devlet, açıkça küresel insani değerlere ve uluslararası hukuka karşı gelerek insanlığa karşı suça varan savaş suçları işliyor. Böylesi bir vahşeti; sadece Filistin'i, sadece bölge ülkelerini ya da sadece Müslüman ülkeleri ilgilendiren bir sorun olarak göremeyiz. Dünyanın barış, düzen ve güvenliğini korumakla mükellef Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi 5 üyesine, Birleşmiş Milletler yetkililerine ve küresel değerlerin savunucusu olma iddiasında olan Batı ülkelerine sormak lazım; ateşkesin sağlanması, insani yardımın bölgeye acilen ulaştırılması, bütün dünyanın güvenliğini tehdit eden krizin derhal durdurulması için neyi bekliyorsunuz? Sivillerin açıkça ve kitlesel olarak hedef alındığı bir çatışmada, BM Genel Kurulu'nca kabul edilen ateşkes çağrısı kararına 'hayır' diyen Güvenlik Konseyi daimi üyesi ülkeler oldu. Tarih, engel olunabilecekken, seyirci kalınan büyük kıyım ve savaşların ibretleriyle doluyken, krizi durdurabilecek güçte olan bu ülkeler neden sorumluluğu üstlenmekten kaçıyor? Lafı eğip bükmeden söylemek istiyorum; hiçbir ideoloji, hiçbir siyasi menfaat, hiçbir ekonomik kazanç masum bir insanın canından daha değerli değildir" ifadelerini kullandı.
'GEREKLİ ÇABAYI GÖSTERMEYE HAZIRIZ'
Türkiye olarak, geçmişte olduğu gibi bugün de zulümün ve mazlumun yanında olacaklarını kaydeden Erdoğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın girişimleri başta olmak üzere, her kurum ve araçla yaşanan katliamı dünyaya duyurmak ve saldırıları durdurmak için yoğun çaba gösterdiklerini vurgulayarak, "Ülkemiz, insani yardım çalışmaları kapsamında Filistin halkına her türlü desteği eksiksiz sunmak için gayretlerini sürdürmeye devam edecek. Türkiye'nin bölgedeki krizlerin ve sorunların çözümünde kilit ülke olduğunu vurgulamam gerekiyor. Bu bağlamda tesis edilecek barışın korunması için garantörlük de dahil olmak üzere gerekli çabayı göstermeye hazırız. Filistinlilerin kendi topraklarında özgür ve güvenli bir şekilde yaşamalarını sağlamak için elimizden gelen her şeyi yapmaya kararlı olduğumuzu bilmenizi isterim. Yalnızca Müslüman değil, vicdan sahibi her ülkeden de aynı hassasiyet ve yaklaşımı bekliyoruz, beklemeliyiz" dedi.
'BARIŞ İÇİN HER TÜRLÜ ADIMI ATACAĞIZ'
Erdoğan, 'İsrail'in eylemleri ve Gazze'deki durum açısından sizin ya da Cumhurbaşkanı'nın bir kırmızı çizgisi var mı? sorusuna da şöyle yanıt verdi:
"Vicdanlı her insan için kırmızı çizgi işlemediği bir suçtan dolayı alınmış masum bir insanın canı, bir bebeğin bir damla gözyaşı, bir çocuğun 'yaşamak istiyorum' haykırışı olmalıydı. Uluslararası toplum için, çocuklar üzerine kimyasal silahlar atıldığında, BM tesisleri dahil sivil yerleşimler hedef alındığında, korumakla mükellef olduğumuz insani yardım çalışanları mektupla yardım çığlığı attığında hepimizce kırmızı çizgi geçilmiş olmalıydı. Bizim inancımıza göre masum bir insanın ölümü 'insanlığın ölümü' ile denktir. İnsanlığımızı, bir bir öldürülen Filistinli kardeşimizle birlikte gömerken, hangi kırmızı çizgiden bahsedebiliriz ki? Burada uluslararası topluma sormak gerek; insanlığın kırmızı çizgisi nerededir? Bu vahşeti durdurmak için hangi kritik ölüm eşiği bekleniyor? Haftalardır devam eden saldırılar karşısında uluslararası toplumda vicdanları sağır eden bir sessizlikle karşı karşıyayız. Bu 40 günlük sessizliğin bedelini, belki nesiller boyu süren tamir ve yeniden güven inşasıyla ödemek zorunda kalacağımızın ne kadar farkındayız? Bir anne, bir kadın, bir insan olarak, çocuklarımıza ve torunlarımıza bu korkunç mirası bırakmayı reddediyorum. Türkiye olarak; dili, dini, ırkı ne olursa olsun; insani merhametle kucaklayan, özü itibarıyla değerli gören, bir küresel anlayışı savunacağız. Bölgede ve dünyada güvenin, istikrarın, barışın tesisi için her türlü adımı atacağız."