07.03.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Mert İnan
Usta gazeteci Çetin Emeç’in, 7 Mart 1990’da çapraz ateşe tutulan aracında katledilmesinin üzerinden tam 30 yıl geçti. Cinayetle ilgili yürütülen soruşturma sonucunda 2 Mart 1996’da Kadıköy’de bir banka şubesinde sahte kimlikle yakalanan İrfan Çağrıcı ile beraberinde yargılanan 4 sanık, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılsa da diğer tetikçi Muzaffer Dalmaz yurt dışına kaçmayı başardı. Henüz 55 yaşındayken, kalemine kurşun sıkılan Bab-ı Ali’nin usta ismi Çetin Emeç’in gerçek failleri ve tetiğe batıran güçler ise 30 yıldır sırrını koruyor.
Hürriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç, 7 Mart 1990 günü, her sabah olduğu gibi şoförü Sinan Ercan’la birlikte işyerine doğru yola çıkacaktı. Emeç otomobiline bindiği sırada kar maskeli caniler, usta gazetecinin otomobilinin önünü keserek tetiğe bastılar.
Alçak saldırıya büyük öfke
Emeç ve şoförü Sinan Ercan olay yerinde şehit olurken, katliam haberi kısa sürede Türkiye’nin gündeme düşmüştü. Emeç’i katleden saldırganlar ise olayın ardından kaçtıkları otomobili Bostancı’da terk ederek izlerini kaybettirdi. Alçak saldırı toplumsal öfkeye neden olurken Emeç’in naaşı, binlerce kişinin katıldığı cenaze töreni sonrası Zincirlikuyu Mezarlığında defnedildi. Çetin Emeç, Hürriyet’te kaleme aldığı 20 Temmuz 1987 tarihli yazısında kendisi için, “Şu üç beş satırla çiziktirdiğim bir ömür kesitinden sanırım tek profil çıkıyor. Gazeteciyim ben...” ifadelerini kullanıyordu.
Emeç’e pusu kurup katleden isimlerden İrfan Çağrıcı, cinayetten 6 yıl sonra, 2 Mart 1996 günü Kadıköy’deki bir banka şubesinde ‘Rasim Ayar’ adına düzenlenmiş sahte kimlikle yakalandı. Çağrıcı, İslami Hareket Örgütü adına cinayeti işlediğini itiraf ediyordu. Suikasta ilişkin İstanbul 3 No’lu DGM’de açılan yasa dışı ‘İslami Hareket Örgütü’ davasının iddianamesinde, Emeç’in evinin önüne gelen örgüt üyelerinden Tamer Arslan’ın, Levent’te gasp edilen 34 FFE 21 plakalı otomobili kullandığı bilgisine yer veriliyor, İrfan Çağrıcı’nın ön koltukta, Muzaffer Dalmaz’ın ise arka koltukta oturduğu, Çağrıcı’nın suikast silahlarını İran uyruklu “Mustafa” ve “Ali” adlı kişilerden aldığı belirtiliyordu.
Maskeli katil
Soruşturma safhasında, Çetin Emeç’in evinden çıktığı sırada sanıkların kar maskelerini taktığı, Tamer Arslan’ın otomobille Emeç’in otomobilinin önünü keserek hareket etmesini engellediği, Çağrıcı’nın Emeç’e, Dalmaz’ın da önce şoför Sinan Ercan’a, sonrasında Emeç’e ateş ettiği anlaşılmıştı.
Suikastın ardından Ahmet Kerimi’nin İrfan Çağrıcı’ya 10 bin dolar verdiği ve bu paralarla çeşitli semtlerde hücre evleri tutulduğu ortaya çıktı. Gazeteci Çetin Emeç ve Turan Dursun ile İran rejim muhalifi Ali Akbar Gorbani’nin öldürülmesi olaylarının da içinde yer aldığı çok sayıda cinayet, bombalama ve gasp eylemlerinden sorumlu tutulan yasa dışı İslami Hareket Örgütü’nün sözde İcra Şurası üyesi İrfan Çağrıcı, ‘Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye kalkışmak’ suçundan idam, 4 sanık da müebbet ağır hapis cezasına çarptırıldı. Çağrıcı’nın bu cezası, ‘AB Uyum Yasaları’ çerçevesinde idam cezasının kaldırılmasının ardından ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi. Davada yargılanan 4 sanığa da müebbet ağır hapis cezası verildi.
Orgeneral Kılınç’ın Avrasya doktrini / 7 Mart 2002
Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, 7 Mart 2002’de Türkiye’nin NATO dışında yeni bir güvenlik konseptine geçmesi gerektiğini söyledi. Bu açıklamalar uluslararası arenada geniş yankı bulurken, Kılınç; ‘Avrasyacılık’ olarak tanımlanan güvenlik konsepti gündeme getiren ilk kişiydi. Kılınç’ın bu sözlerinden 1 yıl sonra 1 Mart tezkeresi Meclis’ten geçmiyor, Türk-ABD ilişkilerinde kırılmalar dönemi başlıyordu. Kılınç, 18 yıl önce ABD, AB ve NATO’ya karşı eleştirilerini; “Türkiye milli menfaatleriyle ilgili sorunlarda AB’den destek görmüyor. Rusya da bir yalnızlık içinde. Dolayısıyla ABD’yi göz ardı etmeksizin İran’ı da içine alan yeni bir arayışa girmek gerektiğini düşünüyorum” sözleriyle özetliyordu.
2003 yılında emekli olan Kılınç, 7 Ocak 2009 tarihinde Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındı. 5 Ağustos 2013 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karara bağlanan Ergenekon davasında 13 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı ve hakkında yakalama kararı çıkarıldı. 12 Ağustos 2013 tarihinde İstanbul Adliyesi’ne giderek teslim oldu. 11 Mart 2014 tarihinde cezaevinden tahliye edildiğinde, 7 Mart 2002 tarihli konuşması nedeniyle kumpasa uğradığı gündeme gelmişti.
Türban yasağı / 7 Mart 1980
Anayasa Mahkemesi, 7 Mart 1989 tarihinde aldığı kararla, ‘Üniversitelerde saç ve boynun örtü ve türbanla kapatılmasının Anayasa’ya aykırı olacağına” hükmetti. AYM, ANAP hükümetinin 1990 yılında sorunu bir yasa değişikliğiyle aşma girişimini 16 Ocak 1998 tarihinde Refah Partisi ve 22 Haziran 2001 tarihinde Fazilet Partisi hakkında verdiği kapatma kararlarında, üniversitelerde türbana serbestlik tanınmasının Anayasa’nın laiklik ilkesine aykırı olacağını vurgulamaya devam etti.
Her iki kararda da, bu partilerin türban konusundaki tutumları parti kapatma nedenleri arasında sayıldı. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti, 2008 yılında türban serbestisi için Anayasa değişikliğine gittiğinde, Mahkeme 5 Haziran 2008 tarihinde yasakları iptal etti.
‘Olanlar çok ağırıma gitti’
Basın şehidi Çetin Emeç’in hayat arkadaşı Bilge Emeç, cinayetten 20 yıl sonra Vatan gazetesine verdiği röportajda, gerçek faillerin hiçbir zaman bulunmadığından şikâyet ederken, “Kaç kere kayboldu ifadeler, kaç kere. Defalarca soruşturmayı yürüten terörle mücadelenin başındaki kişi değişti. Çok ağırıma gitti bu olanlar. Nasıl kaybolur ifadeler? Asıl, Çetin’in arabasında yanında olan çantasından sonraki gün yazacağı yazı kayboldu. O yazıda ne vardı, merak ediyorum. Katilin bulunması çok önemli değil. Yakalanan katilin de gerçek olduğunu düşünmüyorum.
Gerisinde kim var bu işlerin hâlâ çözülmedi. Çözülse ne olacak ki artık onu da bilmiyorum” ifadelerini kullanmıştı.