Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – "Hormonlarımız bizi yönetir" diyerek bizi nasıl etkilediklerini anlatan Farmakolog Prof. Dr. Vahide Savcı, "Vücudumuzun homeostazis dediğimiz her an dengede olma durumunu sağlayabilmek için çalışırlar. Gündüz çalışan hormonlarımızın, genellikle aktif yaşamın bize sunduğu yükleri dengelemek için, gece çalışanlar da gündüz biriken yükü temizlemek ve çöplerin boşaltılması için mesai yaparlar" dedi.
Bunların dengesizleşmesinin yorgunluk, bitkinlik, tükenmişlik hissinin başlıca nedeni olduğunu söyleyen Vahide Savcı gibi Wellbeing Uzmanı Pelin Bozkurt Bilgiç de, "Bir hormon sahneden çıktığında veya tam tersi başrol olduğunda tüm sistem dağılır" diye konuştu. Aşırı stresli olmanın, uyku düzenindeki bozukluğun ve kilo verememe sorunun hormonlardan geçtiğini söyleyen Bilgiç, "Eğer sağlıklı bir temel yaşam tarzına hâkim olursanız ve neler olduğunu anlarsanız, bu semptomlara hâkim olursunuz. Aslında bizim yaşam tarzımız hormonları etkiliyor" detayını paylaştı.
BİRBİRLERİNİ DE ETKİLEYEBİLİYORLAR
Vücuttaki tek bir hormonda yaşanan bozukluk bir başka hormonu etkiler mi? Prof. Dr. Vahide Savcı'ya göre, hormonlarımız bir uyum ve denge içinde çalışıyorlar. Birçoğunun ana kontrol merkezi ise beynimiz.
Hipotalamus ve hipofiz denilen beyin bölgeleri bizim bedenimizdeki birçok hormonu kontrol eder ve vücudumuzda olup biten her şeyden de haberdar olarak ilgili hormonları veya sistemleri devreye geçirirler. Bu etkileşimlerin sonucunda da homeostazis yani denge hali oluşturulur.
HORMONLARI BESLEMEK MÜMKÜN
"Hormonlarımızı besleyerek onları doğru yönlendirmek mümkün" diyen Pelin Bozkurt Bilgiç, "İyi olma hali, dayanıklılık, yeni durumlarla baş etme ve bunlara uyum sağlama becerisine sahip olmakla ilgili ama önce ruhumuzu beslemeliyiz" dedi. Prof. Dr. Vahide Savcı ise, "Bağırsaklarımız bizim genel wellbeing düzeyimizin yani fiziksel, zihinsel ve ruhsal bedenlerimizde iyi olma halinin sürdürülmesi için çok önemli. Mikrobiyata adını verdiğimiz, bağırsaklarımızda bizimle yaşayan yaklaşık bir trilyon mikroorganizmanın tüm vücudumuzu yönettiğini söyleyebiliriz" ifadelerini kullandı.
Bu durumun bağırsaklarımızı beynimizi, akciğerlerimizi ve birçok organ ve sistemimizi etkilediğini söyleyen Savcı, "Bu sistemler arasında hormonal sistemimiz yani endokrin sistem de vardır. Hormonlarımızın düzeyleri bağırsaklarımızı ve mikrobiyatayı etkilerken, mikrobiyata profili de hormonlarımızın sentezini ve metabolizmasını etkiler. Dolayısıyla beslenme şeklimiz, hormonlarımızı etkileyerek onları güçlendirebilir veya zayıflatabilir" vurgusunu yaptı.
RENKLİ BESİNLER HORMONLAR İÇİN BİREBİR
Hormonların sağlıklı salgılanması ve işlemesi için doğru besinleri tüketmek de büyük önem taşıyor. Prof. Dr. Vahide Savcı, "Taze, lifli ve renkli beslenmenin, hormonlarımız için de çok sağlıklı olduğunu belirtebilirim. Aşırı hayvansal içerikli beslenme, kötü yağların tüketilmesi hormonlarımızın sentezi ve metabolizmasında istenmeyen etkiler yaratır" diye konuştu. Savcı, Omega-3, D vitamini, B vitaminleri, selenyum, iyot, çinko, magnezyum, kalsiyum düzeylerimizin iyileştirilmesi için de bunları içeren gıdalardan zengin beslenmenin doğru bir yaklaşım olacağını vurguladı.
KISITLAYICI DİYETLER ALTÜST EDİYOR
Kısıtlayıcı diyetlerin hormonların dengesini etkilediğini söyleyen Pelin Bozkurt Bilgiç, "Yemekle savaş, kendine kızma, güvensizlik ardından aşırı yeme döngüsü birçok hormonun etkisi altında olur ve birçok hormonu etkiler. Yağları zararlı görüp tüm yağlardan uzaklaşırız, oysa zararlı olan trans yağlar, işlenmiş yağlardır. Diğer yağları kendi gruplarında ölçülü bir şekilde beslenmenize katarak maksimum fayda görürsünüz" dedi.
Bilgiç, "Rengarenk beslenmek lifli gıdalar, fermente gıdalar, kaliteli yağ hepsi vazgeçilmezimiz olmalı. Triptofan kaynaklı kabak çekirdeği, susam, muzu, nar yediğinizde gündüz serotonin gece melatonin hormonunu sentezlemeyi sağlar" dedi. İltihabi bir tepki oluşmasını önlemeye yardımcı gıdaları tercih etmek gerektiğini söyleyen Bilgiç, kırmızı siyah üzüm, elma, lahana, brokoli, limon, domates, yeşil soğan, yağlı balık, kabuklu yemişler, keten tohumu, yeşil yapraklı sebzeler tüketmek gerektiğini vurguladı.
Sağlıklı bir hormonal yapının sırrı aynı zamanda uyku düzeninde de saklı. Prof. Dr. Vahide Savcı, "Sirkadyen ritim olarak adlandırılan ve gece-gündüz döngüsüne göre çalışan biyolojik iç saatimize göre yaşamak hormonlarımızın işlerini doğru yapabilmesi için çok önemli. Çünkü onlar da bu ritme uygun çalışırlar. Vücudumuzdaki 'saat genleri' her hormonun ne zaman hangi önemdeki işi yapacağını da belirler.
Melatonin de bu 'saat genleri'ni etkinleştiren ve tüm hücrelerin ona uygun hale gelmesine yardımcı olan bir hormonumuzdur. Dengesiz beslenme, sağlıksız ve kısa uyku ile sürdürülen yaşam, melatonin, büyüme hormonu, insülin, leptin, ghrelin dengelerini bozarak insülin direncine, kalp-damar hastalıklarına, Alzheimer, Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıkların oluşumuna zemin hazırlar" diyerek sağlıklı uykunun önemini aktardı.
DAHA GENÇ KALMAK VE GÖRÜNMENİN YOLU
Hormonlarımızı iyileştirerek daha genç ve güçlü olmak ne kadar mümkün? Pelin Bozkurt Bilgiç, "Kromozomlarımızın ucunda yaşayan DNA’nın tekrarlayan bölümlerini oluşturan telomerler, her hücre bölünmesi ile kısalır. Kısaldıkça hücrelerin bölünme, kendini yenileme ve tamir etme süreci önce zorlaşır zamanla da durur. Telomerler aşınma hızlarına bağlı olarak hücrelerinizin yaşlanma hızını belirler. Kritik uzunluğa kadar kısaldıklarında yaşlanma başlar. Telomerlerimiz bizi dinliyor onlara verdiğimiz talimatları özümsüyor.
Gündelik olarak yaptığımız seçimlerde sürekli iradeyle mücadele ihtiyacımız doğuyorsa bir şeyler ters gidiyor demektir, bu yaşam modeli sürdürülebilir olmadığı gibi etkileri de çok net belli olur" dedi.
Yaşlanmayı yavaşlatmak için beslenme, uyku özellikle stres konularını ciddiye almak gerektiğini söyleyen Bilgiç, "Herkesin sizi hissettiğiniz yaşta görmesi; yaşama dair tatmin duygusu, kişisel gelişim ve başkalarıyla kurulan sosyal bağlarla ilişkilidir. Genç hissetmek ile genç olmak aynı şeyler değil" şeklinde konuştu.
KABUĞUNU SOYMADAN TÜKETİN ÇÜNKÜ...
Beslenmemizde yeterince antioksidan alabilmek için bol miktarda narenciye, taneli orman meyveleri, elma, erik, havuç, yeşil yapraklı sebzeler, domates (kabuğunu soymadan), patates, fasulye, kabuklu yemişler, tohumlar, tam tahıllar ve yeşil çay kullanmak gerektiğini söyleyen Pelin Bozkurt Bilgiç, "Besinlerden alınan antioksidanlar vücut tarafından daha iyi emilir ve etkileri takviyelerinden daha güçlü olur. Tatlı veya abur cubur kabul edilen hemen her şey yüksek şeker kaynağıdır.
Baklagiller, kabuklu yemişler, deniz yosunu, meyve ve süt ürünleri ne kadar çok yersek işlenmiş et, katkı maddeli hazır besinlerden ve gazlı içeceklerden ne kadar uzak durursak telomerlerimiz o kadar uzun olur" bilgisini verdi.
KORTİZOL HARİÇ HEPSİ AZALIYOR
Prof. Dr. Vahide Savcı ise, "Hormonlarımızı iyileştirerek daha genç ve güçlü olmak kesinlikle mümkün. Hormonlarımız bizim genç ve güçlü olmamız için çalışırlar. Yaş alırken kortizol hariç birçok hormonumuzun düzeyi de azalır. İşte tam bu noktada beslenmemizle ve yaşam biçimlerimizle onların düzeylerini yükseltebilirsek ya da dengeleyebilirsek daha genç, enerjik ve sağlıklı olmak mümkün olur" diyerek sözlerini noktaladı.