13.06.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Mert İnan - Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz söyleşimizin ikinci gününde sözlerine son zamanlarda Atatürk’e yönelik, birtakım kişilerin saldırılarına değinerek başladık. Atatürk’ü sevmeyen veya eleştirenlerin küçük bir azınlık olduğunu dile getiren Yavuz, “Ancak Atatürk’ün ailesine, özel yaşamına ve inanç dünyasına yönelik saldırıda bulunanlar, çöplükte yaşayıp, çöplükten beslenen provokatörlerdir. Bu kişileri dikkate almıyorum. Türk milleti kahir ekseriyetiyle Ata’sını seviyor. Asıl sorun Ata’sını sevenlerin onu anlayamamasıdır. Bugünkü açmazdan çıkış yolu Atatürk’ü doğru anlamaktan geçmektedir. Bugün camilerde ezan okunup, namaz kılınıyorsa Atatürk’ün sayesindedir. Bu gerçeğin üstünü örtmeye çalışıyorlar ama bu gayretleri onları bir menzile ulaştırmayacaktır” dedi.
Atatürk’ün muharebe sahasında verdiği kararların altında yatan düşünce veya davranış özgüvenin mi, cesaretin mi göstergesidir?
“Özgüveni çok yüksekti. Özgüvenini yüksek tutan bir cesareti vardı. Bunları ikilem olarak görmemek lazım. Bir bütünün parçaları olarak görülmelidir. Ancak onun özgüveninin arkasında müthiş bir sezgi, akıllı bir muhakeme becerisi yatmaktaydı. Muhakeme bilgiye dayalı yapılır ancak bilgi muharebede her zaman tam değildir. Eksik bilgiyle muhakeme yapmak zorunluluktur. Atatürk, eksik bilginin kalan kısmını sezgisiyle tamamlıyordu. Kararlarında isabet oranı çok yüksekti. Ayrıca çok yüksek bir moral gücü vardı. Kendisine ve askerlerine güveniyordu. Askerleri de ona karşı inanılmaz bir güven içindeydiler.”
‘Bir zamanlama ustası’
Büyük Taarruz’un en kritik hamle ve stratejisi neydi?
“Atatürk’ün cephedeki en önemli ve kritik kararı taarruz planının kendisiydi. Taarruz planı Afyon’un güneyinden cephenin yarılarak, kısmen kuşatılmasına dayanıyordu. Bu plan sayesinde sıklet merkezi bölgesinde 1’e 6’ya yakın kuvvet üstünlüğü sağlamış oldu ve 1.5 günde cepheyi yardı. Süvari kolordusunu etkin kullanıp, düşmanının gerisine sarkıttı. Baskın etkisi elde etti. Onun ulaşım yolları ve iletişim hatlarını keserek başarıya ulaştı. Büyük Taarruz’da güneyden kuşatma taktiği yerine, doğu-batı istikametinde cepheden taarruz edilmiş olsaydı başarı şansı çok düşük olurdu. Başkomutan’ın planına en çok karşı çıkan 2. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa’ydı. ‘Bu plan kumarda zar atmak gibidir’ demiştir. Ancak Atatürk büyük risk alarak, düşmanın beklemediği yerden ve beklemediği zamanda taarruz etti. Bu sayede Yunan Ordusu’nu darmadağın etti.
Atatürk zamanlama ustasıydı. Büyük Taarruz için kuvvet geliştirmeyi esas aldı. Sakarya’daki 100 bin kişilik orduyu 200 bin kişiye çıkarmadan taarruz emrini vermedi. Beklemeyi uygun gördü. Çukurova’nın Fransızlarca boşaltılması bu gücü oluşturmak ve desteklemek için önemliydi. Hatay’ı geçici da olsa onlara bırakmaya razı oldu. Afyon’a yani cepheye demir yolu Konya, Pozantı üzerinden geliyordu. Adana ve Mersin asker temini için ek insan kaynağıydı. Mersin Limanı’na dışarıdan gelen yük demiryoluyla Afyon’un doğusuna aktarıldı. Taarruz planı ve zamanlaması tüm bu bileşenler hesaplanarak yapıldı. Hesaplı bir risk söz konusuydu.”
‘Üniter yapıda bir Cumhuriyet’
Herkesin bir Atatürk tasviri var. ‘Turancı Atatürk’, ‘Devrimci Atatürk’ hatta’ Dindar Atatürk’ söylemleri bile ortaya atılıyor. Doğru tanım veya anlamlandırma nasıl yapılmalı?
“Atatürk, Türk kimliğine dayalı yeni bir ulus devlet kurdu. Atatürk, bu ülkenin insanlarının beka sorunu yaşamadan, refah içerisinde, demokratik bir şekilde yaşamasını arzuluyordu. Birey özgür, halk egemen, ülke bağımsız olsun istedi. Türk kimliğine dayalı, üniter yapıda bir Cumhuriyet kurdu. ‘Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir’ dedi. Bu, modern bir ulus devletti. Turan için yola çıkan Enver Paşa’ydı. Ondan anladığımız Türk kimliği ifadesiyle farklı kökenleri ayrıştırmak yerine birleştirmeyi amaçlamasıdır. ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ demiştir. Her türlü yayılmacı politikayı reddetmiştir. Başka anlamlar yüklemeye gerek yoktur.”
‘Zihninde kazanmadığı bir savaşa girmiyor’
Bir ülkenin kaderini belirleyecek stratejileri belirlemek gibi bir stresle nasıl başa çıkıyordu?
“Bu noktada büyüklük dediğimiz tanım devreye giriyor. Anafartalar’dan bir örnek vermek isterim. Atatürk, ikinci çıkarmanın olduğu tarihte, 3-4 gün hiç uyumuyor. Adanmış bir yaşam söz konusu. Ölüm korkusu yok. Öte yandan hayata sıkı sıkıya bağlı. Sıradanlığı da kabul etmiyor. Muharebe önce zihinde kazanılır veya kaybedilir. Atatürk zihninde kazanmadığı savaşa girmiyor; her daim gücünü ve sınırlarını bilerek hareket ediyor. Bu da stresle başa çıkmasını kolaylaştırıyor.”
İstiklal Savaşı’nın Sovyetler sayesinde kazanıldığını öne sürenler var?
“Atatürk, Sovyetlerle ile İngiltere ve Fransa’ya karşı cephe ortaklığı yaptı. İngilizlerin Kafkasya’daki emellerini Sovyetler ile işbirliği yaparak yıkmıştır. İşbirliği yapmıştır anacak ulusal bağımsızlığa yönelik en ufak bir taviz vermemiştir. Ruslar, İstiklal Harbi sırasında Kocaeli ve Sakarya’ya 3 Kolordu çıkarma teklifinde bulunduğunda, bu teklifi kabul etmemiştir. Böyle bir teklifi kabul etmek bağımsızlığı kaybetmek demekti. Savaş sonrası Sovyet modelini seçmediği gibi, kafasındaki özgün modeli hayata geçirmiştir. Sovyetlerden yardım almıştır ama esas olarak fakir de olsa milletin gücüne dayalı olarak mücadeleyi sürdürmüştür.”
Atatürk’ün Musul’u almadığı, askeri harekât düzenlemediği eleştirisinde haklılık payı var mı?
“Mustafa Kemal Paşa’nın 1917’de yazdığı rapor dikkate alınsaydı, her şey farklı gelişebilirdi. Türkiye’nin sınırları daha farklı olurdu. Belki de emperyalizmin Kürt kartı bölge dinamiklerini alt üst etmeye elverişli olmazdı. Etnik problemlerin bir kısmını yaşamıyor olurduk. Mesele güçlü olmak ve o gücü akıllı, etkin kullanmak meselesidir. Bütün olumsuzluklara rağmen Başkomutan, Musul için harekât düzenlemiş ancak sonuç alıcı olmamıştır. Bugünden bakıp o günün koşullarını dikkate almadan değerlendirmede bulunmak akıllı adam işi değildir. Şayet niyetler düzgünse saflıktır. Değilse ahmaklıktır. Daha ötesidir. Belirli bir maksada matuftur.”
‘Her savaşa özgü bir stratejisi vardı’
Atatürk’ün özel bir savaş stratejisi var mıydı?
“Atatürk, bütün kara muharebe türlerini yaşayan ender komutanlardan biriydi. Mesela Gerilla savaşını Kurtuluş Savaşı içinde de kullanmıştır. Çanakkale ve Sakarya’da savunma; Muş, Filistin ve Milli Mücadele’de geri çekilmeyi icra ettirmiştir. Taarruzu Kafkas Cephesi, Muş ve Bitlis’in kurtarılması esnasında ve Büyük Taarruz’da yönetmiştir. Savaşta stratejinin maksadı kendi iradeni düşmana kabul ettirmektir. Ancak her savaş için geçerli bir strateji yoktur. Her savaşa özgü bir stratejisi olmuştur. Esas olan koşullara uygun olarak en uygun olanı bulmak ve yapmaktır. O da bunu yapmıştır.”
‘Atatürk’ün yolunu takip etmediğimiz için kaybetme noktasına geldik’
2021’den geriye baktığınızda Atatürk’e layık olduğumuzu düşünüyor musunuz?
“Kesinlikle hayır. Kurtuluş Savaşı’nda 3 yıl Türk askerleriyle yaşayan Hans Tröbst, 1925’te yazdığı kitapta, ‘Türkler dünyanın en temiz insanlarıdır. Eğer Mustafa Kemal’in yolundan giderlerse bunlarla kimse başa çıkamaz. Ama o yolu bırakırlarsa yeniden başa dönerler’ ifadelerini kullanıyor. Belki tam olarak başa dönmedik ancak Atatürk’ün yolunu tam olarak takip etmediğimiz için kaybetme noktasına geldik. Askeri zaferi ekonomik ve bilimsel zaferle taçlandıramadık. Benim için Atatürk sonsuza dek ebedi başkomutanımdır. Her subay için de ebedi başkomutan olması gerektiğini düşünüyorum. Dönemsel değil, evrensel ihtiyaçları dikkate alarak hayatımızı kurgulamak zorundayız.”
‘Doğup büyüdüğü Selanik’te kendi tasarımını yeşertti’
Mustafa Kemal, Selanik’te doğmasa Atatürk olmazdı diyorsunuz?
“Selanik’te doğmayıp, Osmanlı’nın başka bir vilayetinde dünyaya gelse Atatürk yani emsalsiz lider olamazdı. İnsanın karakteri üzerinde yetiştikleri ortamın etkisi büyüktür. Çünkü değerler belirli bir çevre içinde gelişir. Toplumsal yapı önemli rol oynar. Selanik İmparatorluğun en özgür kentiydi. Batı değerlerinin en yaygın olduğu ve benimsendiği yerdi. Atatürk de bundan hem etkilendi hem beslendi. Geniş ufuklu olmasında şehrin kültürü başlıca etkendir. Atatürk, imparatorluğun yıkılmakta olduğunu, dünyadaki fikir akımlarını Selanik’te çok daha iyi gördü. O coğrafyada doğup, büyüdüğü ve o kültürünü aldığı için yeni tasarımın alt yapısını orada yeşertmiş oldu.”
‘Vahdettin iddiası baştan aşağı yalan’
Atatürk’ü Samsun’a gönderen, İstiklal Savaşı’nı başlatmasını söyleyen kişinin Vahdettin olduğu iddiaları da bitmeyen bir nakarat gibi değil midir?
“Baştan aşağı yalan ve düzmece söylemler. Bugünün ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik siyasi propaganda ve algı unsurundan başka bir şey değil. Bu iddia veya söylemin ciddiye alınması mümkün değildir.”
‘O’nu emsalsiz yapan kendini millete adaması’
Herkes Atatürk kitabı yazıp, analiz yapabilir mi?
“Atatürk’ü abartarak anlatan, hatta Atatürk’ün bile rahatsız olacağı anlamda güç atfedenler var. Abartmaya gerek yok çünkü Büyük Önder’in değeri zaten ortada. Onu Türkiye’nin emsalsiz lideri yapan kendini millete adamış olmasıdır. Vatanı kurtarmış olmasıdır. Bilimin rehberliğine göre devleti ülkeyi kurmasıdır. Bazen bakıyorsunuz Atatürk adeta ilahi güç gibi tasvir ediliyor. Atatürk’ün kişisel donanımları yanı sıra onun kişiliğe duyulan ihtiyacın dönemsel denkliği çok önemlidir. Koşullar o çapta bir lidere ihtiyaç duyulmasına yol açmıştır. Koşullar ve durumlarla Büyük Önder’in tahayyül ve tasavvurları bire bir denk düşmüştür. O’nu yazmak kimsenin tekelinde değildir. Elbette her isteyen Atatürk’ü yazabilir. Ancak hem onu iyi tanımak hem de dönemin koşullarını iyi analiz etmek koşuluyla...”
‘Siyasete girmeyi düşünmüyorum’
Siyasete girecek misiniz?
“Siyaset girmeyi düşünmüyorum. Siyaseti önemsiyorum, ulvi bir iştir. En nitelikli kişilerin bu işi yapması gerekir. Milli siyasetin hayata geçirilmesi gerektiği kanısındayım. Bunun için uygun koşulların ve kadroların ortaya çıkması lazım. Mevcut hali ise içler acısıdır. İyi yetişmiş insanların sorumluluk duygusuyla yapması gerekir. Ama öyle olmuyor. Bu yüzden uzak duruyorum.”
Peki Galatasaray?
“Galatasaray ile duygusal bir bağım var. Son yıllarda ülke genelinde yaşanan değerler erozyonu Galatasaray’ı da içine çekti ve etkiledi. Buna karşı durmak, kulübü borç batağından kurtarmanın adımlarını atmak, kendi ayakları üzerinde duran bir yapıya dönüştürmek için başkanlık seçiminde Sayın Eşref Hamamcıoğlu ile birlikte hareket etmeye karar verdim. Donanımlı bir ekibimiz var. Seçimi kazandığımız takdirde kulübün yönetiminde yetkin aklı egemen kılacağız. Gerçekçi, akılcı, şeffaf, disiplinli ve demokratik bir yönetim tarzıyla herkesi kucaklayarak başarının koşullarını sağlayacağız.”
-BİTTİ-