30.03.2023 - 15:35 | Son Güncellenme:
Derleyen: Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr - Asırlardır Boğaz'ı süsleyen yalı ve köşkler, Avrupa ve Asya'yı buluşturan İstanbul'a tarih boyunca eşlik etti. Bugüne kadar farklı inanç ve milletten pek çok kişinin yaşadığı Boğaz'da Müslümanlara ait yalılar genellikle açık renklerle boyanırken gayrimüslim vatandaşlar ise çoğunlukla gri ve tonlarını tercih ediyordu. Kullanılan renklerin bile bir anlamının olduğu tarihi yapıların hikâyeleri yalnızca bunlarla sınırlı değil. İçlerinde 'perili' olarak anılan da var, ıssız ve terk edilmiş halinden önce yolculuğu Zonguldak'tan başlayan da, yangınlarla kaderi değişen de. İşte megakentin eşsiz İstanbul manzarasında önemli bir pay sahibi olan Boğaz'ın 3 incisinin ilginç hikâyesi.
YUSUF ZİYA PAŞA YALISI: 'PERİLİ' OLARAK BİLİNİYOR
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün gölgesindeki köşk günümüzde mimarisi ve bordo rengiyle Boğaz'ı seyredenlerin mutlaka dikkatini çekiyor. Şatoyu andıran mimarisiyle İstanbul Boğazı'ndaki diğer yapılardan kolaylıkla ayrılan köşk, Yusuf Ziya Paşa Yalısı olarak biliniyor. Ancak geçmişte yaşanan olaylardan ötürü halk arasında 'perili köşk' olarak da anılıyor. Yalının hikâyesi ise oldukça şaşırtan cinsten.
Yalının inşasına 1910 yılında başlansa da inşaat uzun yıllar boyunca tamamlanamadı. İnşa aşamasındaki gecikme sebeplerinden en önemlisi ise görkemli bir köşk yaptırılmak istenmesiydi. Ancak Padişah II. Abdülhamit'in "Boğaz'da cami minarelerinden daha yüksek bina yapılamaz" fermanı, köşkün ihtişamlı bir görünüme sahip olmasının önündeki engeldi.
PENCEREDEN GÖRÜNMESİNE BİLE DAYANAMIYORDU
Yusuf Ziya Paşa Yalısı'nın sahibi o dönem zengin bir tüccar ve Mısır Hidivi olan Abbas Hilmi Paşa'nın başyaveri olan Yusuf Ziya Paşa'ydı. Yusuf Ziya Paşa kendisinden çok daha genç bir kadına âşık olmuştu. Paşa, bu genç ve güzel kadınla evlenmek için neredeyse tüm servetini harcamaya hazır olsa da âşık olduğu kadın evliliğe sıcak bakmıyordu. Paşa ise onlarca yıl boyunca içinde 'peri kızı kadar güzel bir kız' yaşadığı için 'perili' diye anılacak olan köşkü yaptırarak kadının gönlünü alabileceğine yürekten inanıyordu.
Sonunda Paşa'nın teklifi kabul eden genç kadın hiçbir masraftan kaçınılmayan köşkte yaşamaya başladı ancak gerçekte şatafatlı bir saraya hapsedilmiş oldu. Genç kadının adeta bir hapishanede yaşamaya başlamasının sebebi ise eşi Yusuf Ziya Paşa'nın çok kıskanç bir adam olmasıydı. Yusuf Ziya Paşa, genç kadını kimsenin pencereden dahi görmesini istemiyordu. Sırf bu yüzden köşkün kuleyi andıran bölümündeki inşaatın yıllarca tamamlanmasına izin vermedi ve peri kızlarını andıran güzel eşini hapsetmeye devam etti.
Bu durum savaş sebebiyle eşiyle birlikte Mısır'a gittiği döneme kadar devam etti. Mısır'da hayatını kaybeden Paşa, vasiyeti gereği 'peri kızı'nı hapsettiği kulenin taşlarından yapılan bir mezara gömüldü. Adını 'peri kızı'ndan alan köşk ise zaman içerisinde bu hikâye unutulunca 'perili köşk' olarak anıldı ve köşkün içinde gezen bir hayalet olduğu söylentileri etrafa yayıldı. Böylelikle 'Perili Köşk'ün 'perili' ve 'hayaletli' olduğu inancı günümüze kadar devam etti.
KIBRISLI YALISI: HİKÂYESİ ASLINDA ZONGULDAK'TA BAŞLADI
64 metre ile İstanbul Boğazı’na bakan en uzun cepheye sahip Kıbrıslı Yalısı'nın hikâyesi ise sanılanın aksine Kıbrıs'ta değil Zonguldak’ta başladı. İzzet Mehmed Bey, 20’li yaşlarında İstanbul’a geldiğinde okuma yazma bilmesi sebebiyle sarayda 'kapı hasekisi' görevine getirildi. İzzet Bey, bu görevden sonra sarayın farklı noktalarında da çalıştı. Hayatını değiştiren olay ise Kasım 1757 yılında gerçekleşti.
Bu tarihte sadrazam yardımcılığına getirilen İzzet Bey görevini yaklaşık 6 boyunca yapmaya devam etti. Takvimler 25 Mart 1758'i gösterdiğinde Sadrazam Koca Ragıp Paşa, İzzet Bey'in hizmetini beğenmediği için onun görevine son verdi. İşini kaybeden İzzet Bey, büyük maddi sıkıntılar çekerek elindeki her şeyi teker teker kaybetti. Yaşanılan bu durum Sultan III. Mustafa'nın kulağına dahi gitti.
TORUNU SATIŞA ÇIKARDI
Gelişmeler üzerine İzzet Bey'e 7 bin 500 kuruş yardım yapıldı. Zamanla işlerini ve maddi durumunu toparlayan İzzet Bey, kısa zaman sonra saraya geri döndü. İzzet Bey'in saraya dönüşüyle beklenmedik olaylar peş peşe yaşanmaya başladı. Kızlar Ağası Yazıcılığı görevine geri döndükten sonra darphane müdürlüğü, valilik ve kaymakamlık gibi görevlere de atanan İzzet Bey, birkaç yıl içinde sadrazamlığa kadar yükseldi.
Paşalık mevkiine erişen İzzet Mehmed Paşa, böylelikle Boğaz'a bakan en uzun cepheli yalıyı yaptırma imkânı buldu. Zonguldak'ta başlayan İzzet Bey'in hikâyesi işte böyle zorlu bir yolculuktan sonra İstanbul Boğazı'na kadar uzandı.
İzzet Bey'in vefatından sonra torunu yalıyı satışa çıkardı. Yapının kaderi de işte bu satışla birlikte tamamen değişti. Daha önce üç defa sadrazamlık görevini yapan Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa yalıyı satın aldı. Böylelikle İzzet Bey'le özdeşleşen yalının adı 'Kıbrıslı Yalısı' olarak değişti. Yapı günümüzde de 'Kıbrıslı Yalısı' olarak anılmaya devam ediyor.
ESMA SULTAN YALISI: İKİ YANGIN KADERİNİ DEĞİŞTİRDİ
Günümüzde çeşitli düğün ve eğlence etkinlikleri sayesinde bir hayli popüler olan Esma Sultan Yalısı ise tarih boyunca sık sık el değiştirmesiyle ünlü bir yapı. Yalıda yaşanan iki büyük yangınla tamamen kaderi değişen Esma Sultan Yalısı, 1918'de Rum Okulu olarak kullanılmaya başlandı. 1920'de çıkan yangında ciddi hasar alan yapı, daha sonra eski ihtişamını kaybederek tütün deposu olarak kullanıldı. 32 yıl boyunca tütün deposu olarak kullanılan yalı, 1952'de iş insanı Saffet Baştımar tarafından satın alındı.
Yeni sahibi tarafından mobilya ve kömür deposuna çevrilen yapının kaderi, 1975 yılında satışa çıkarıldığı dönemde bir kez daha değişti. Yapıda çıkan ikinci yangın bu kez çok daha büyük zararlara yol açtı ve yalı tamamen metruk hale geldi. 1990'lı yıllarda restore edilerek günümüzde ayakta duran yalı şimdilerde bir otel zincirine bağlı olarak hizmet veriyor.