14.01.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
YAVUZ HAKAN TOK
“Konseptin adı ‘Mirkelam Şarkıları’, ama bu bir saygı albümü projesi gibi düşünülmedi aslında. Eğlenceli bir proje bu. Saygı değil, sevgi albümü demek daha doğru.” Mirkelam’ın 20 yıldır birlikte çalıştığı menajeri Süheyl Atay, daha sohbetin başında röportajın konusu olan yeni albümü özetliyor bu üç cümleyle. ‘Mirkelam Şarkıları’, Mirkelam’ın 20 yıldır kulaklarımıza yer etmiş şarkılarını farklı seslerden dinleyeceğimiz bir ‘sevgi’ albümü. Önümüzdeki günlerde piyasaya çıkacak albümün kadrosunda Bedük, Feridun Düzağaç, Teoman, Eser Yenenler, Göksel, Mabel Matiz, Pinhâni, Kenan Doğulu, Gülşen ve Nil Karaibrahimgil var.
“Biraz klişe ama 10 tane şarkı, 10 da arkadaş var bu albümde. Şu var ki 20 sene sonra hiçbirimiz burada olmayacağız. ‘Hatıralar’ı Teoman’ın söylemesi, ‘Asuman’ı Nil Karaibrahimgil’in söylemesi... Bu çok güzel bir enerji. Düşünsenize hayatımızda Nil olmasaydı eksik kalırdık. Onun o şarkılarla yarattığı etkinin şimdi benim bir şarkımla birleşmesi çok yeni bir şey,” diyor Mirkelam.
Bu ara çok moda böylesi albümler. Sizin bu albümü yapma nedeniniz nedir?
Birçok nedeni var. Parasal nedeni de var tabii ki, benim ünümle ilgili nedeni de var. Bir şeyler yapabilmekle ilgili nedeni var sonra. Çünkü 50 yaşına geldiğinde artık birçok şeyi üretmiş oluyorsun. Hayat zaten geride kalan bir şey. Aynı şeyleri yapmak, aynı etkiyi yaratmak çok zor. Bir kapıyı kapatıp başka bir kapıyı açmak gibi de geliyor bana.
20 yıldan 10 şarkı seçmek zor olmadı mı? Şarkılar ve şarkıcılar nasıl seçildi?
Belli başlı şarkılar olmadan olmazdı zaten. Kenan (Doğulu) ‘Tavla’yı söyler mi diye düşündük, söyledi. Söylemem de diyebilirdi. O da oluyor. ‘Kokoreç’i birisi için düşündük mesela, kendisi de çok heyecanlandı ama şarkı olmadı onda, eşleşmedi. Bu çok zor bir şey. Kültleşmiş şarkıları tekrar söylemek için onun üzerine yorum katmak, kültün içinde çıkarmak zorundasınız. Venüs heykelini yeniden oymaya çalışmak ya da ‘Mona Lisa’ resmine bıyık çizmek gibi bir şey.
Saydığınız isimlerin büyük kısmı kendi müziğini yazan, karakteristiği olan müzisyenler bir taraftan.
Aslında arkadaşlarım ben söylemeden onu hissettiler. Teoman bana “Abi ben şarkıya biraz çomak soktum. Sen beni şaşırtmıştın, ben de seni şaşırtacağım,” dedi. Çünkü ben de onun şarkısını söylediğimde farklı söylemiştim. Ben o şaşkınlığı istiyorum zaten. Yoksa “Bu şarkılar var, bu şarkıcılar da var. Ben bundan yararlanayım, ünüme ün katayım” değil maksadım. Benim 1995 yılından bu yana amacım hep kovana çomak sokmaktı zaten.
Böylesi albümler çok konuşuluyor, çok ilgi görüyor ama bir yandan da çok eleştiriliyor. Bundan çekinmiyor musunuz?
Orada çok önemli bir şey var. Her zaman besteciler çok iyi şarkıcı, şarkıcılar çok iyi şarkı yakalayamayabiliyorlar. Ama Kayahan Abi’nin ya da Orhan Gencebay’ın albümlerinde mesela, en iyi şarkıları en iyi şarkıcılar söylüyor. Farklı bir enerji çıkıyor ortaya. Her şeye bir kulp takılabilir teknik olarak. Ben de eleştiriyorum bazen ama insanlar eleştirmen değil. Onlar şarkıların içindeki duyguyu alıyorlar.
Çok kendine has bir şarkı yazarı ve şarkıcısınız aynı zamanda. Bu da bir handikap olabilir.
Ben iyi bir yorumcu değilim. Ben kendi şarkılarımı iyi söylüyorum. Sesimi en iyi o şarkılarda kullanıyorum. Bu aslında kendi kendime yarattığım bir dünya.
‘Anneanne de oğul da beni dinler’
Son 20 yılın Türkçe popüler müziğinde Mirkelam nasıl bir yerde sizce?
İlk 10 kişiden biridir. Reklamlarda şarkıları kullanılan isimlerden biridir. Bu bir kriter çünkü her popüler şarkı reklam müziği olmaz; o şarkılar demek ki farklı yerlere dokunmuş demektir. Anneannesi de beni sever, üniversiteyi bitirip iş adamı olmuş 35 yaşındaki oğlu da beni sever. Konserlerde bunu görüyorum zaten.
Çaldığınız her mekânı doldurabilmeniz de bununla mı ilintili?
Elbette. Mazhar Fuat Özkan’ın ‘Bu Sabah Yağmur Var İstanbul’da’sının üzerine ben ‘İstanbul’da’ şarkısını yazdım mesela. ‘Tavla’nın üzerine de birileri bir şarkı yazmalıydı. Yazılmayınca benim ‘Tavla’m işe yarıyor hâlâ. Öyle olunca da benim konserlerim doluyor işte.