Netanyahu'nun talimatıyla kurulan Nagel Komitesi, Tel Aviv yönetimine sunduğu raporda Türkiye ile 'olası bir savaşa' hazırlıklı olunması gerektiğini belirtti. Türkiye'nin Osmanlı dönemindeki nüfuzunu geri kazanma hırsıyla hareket ettiği öne sürülen raporda, söz konusu durumun İsrail ile gerilimin artmasına ve muhtemelen çatışmaya dönüşmesine yol açabileceği iddia edildi.
Jerusalem Post gazetesinin haberine göre; raporda, Suriyeli muhalif grupların Türkiye ile ittifak kurarak İsrail'in güvenliğine yönelik yeni ve güçlü bir tehdit oluşturma riski bulunduğu öne sürülürken, "Suriye'den gelen tehdit İran tehdidinden bile daha tehlikeli bir hal alabilir." ifadesine yer verildi.
Bu bağlamda savunma bütçesinin artırılması, yeni askeri ekipmanların alınması ve hava savunma sistemlerinin geliştirilmesi gibi önlemler önerilirken, Ürdün Vadisi’nde tahkim edilmiş bir güvenlik bariyeri inşasının gerekliliğine de vurgu yapıldı.
BATI ŞERİA'DA NELER OLUYOR?
Öte yandan İsrail'in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalal Smotrich ise Gazze'deki yıkımın aynısının Batı Şeria'da da görmek istediğini belirtti. Smotrich, "Finduk beldesi, Nablus ve Cenin (Gazze'deki) Cibaliya'ya benzemeli" ifadelerini kullandı.
Çeşitli kentlerdeki baskınlarda aralarında çocukların da olduğu 20 Filistinli gözaltına alınırken bir okula düzenlenen saldırıda 3 öğrenci yaralandı. Önceki gün gerçekleştirilen Tubas ve Nablus kentlerine düzenlenen baskınlarda ise 2 Filistinli hayatını kaybetti. İsrailliler işgal altındaki Batı Şeria'da Filistin Mahalli İdareler Bakanı Sami Hiccavi'nin konvoyuna saldırı düzenlerken aracına da el koydu.
16 BİN 612 İHLAL
Filistin Kurtuluş Örgütü'ne bağlı Ayrım Duvarı ve Yahudi Yerleşim Birimleriyle Mücadele Konseyi, İsrail ordusu ve Filistin topraklarını gasbeden İsraillilerin, 2024 yılında işgal altındaki Batı Şeria'da 16 bin 612 ihlal gerçekleştirdiğini açıkladı.
İsrail ordusunun, işgal altındaki Batı Şeria'nın Tulkerim kentinde düzenlediği saldırılarda hayatını kaybeden 8 Filistinli için cenaze töreni düzenlendi. Tulkerim kentinde düzenlenen cenaze törenine katılan öldürülen Filistinlilerin yakınları, üzüntü yaşadı.
Peki Nagel Komitesi'nin Tel Aviv'e sunduğu rapor ne anlama geliyor? Diğer yandan İsrail'in Batı Şeria'daki saldırıları genişler mi? Batı Şeria'da da Gazze gibi bir yıkım olur mu? Akademi Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Fatma Yeşilkuş ve Çanakkale Onsekiz Mart Üni. Öğr. Üy. Dr. Ufuk Necat Taşçı milliyet.com.tr'ye değerlendirdi.
'DURUMU DAHA DA KÖTÜLEŞTİREBİLECEK'
Batı Şeria'da yaşanan son gelişmelerle ilgili 'İsrail’in Filistin’e yönelik gerçekleştirdiği katliamın derinleşen ve karmaşıklaşan doğasını bir kez daha gözler önüne seriyor' diyen Akademi Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Fatma Yeşilkuş, 'Özellikle aşırı sağcı Smotrich’in açıklamaları, çözümlenemeyen gerilimi artırabilecek ve zaten hassas olan durumu daha da kötüleştirebilecek nitelikte. Filistin’deki insanlığa karşı işlenen suçlara ek olarak Batı Şeria’daki baskınlar, gözaltılar ve Filistinli bakanın konvoyuna saldırı gibi eylemler, uluslararası hukuk ve insan hakları bağlamında ciddi sorunlar doğuruyor. Barışın ve kalıcı bir çözümün sağlanması için iki devletli bir yapının kurulması; Filistin halkının haklarına ve güvenliğine saygı duyulması elzemdir. Ancak mevcut koşullarda, bu hedefe ulaşmak ne yazık ki zor görünüyor.' dedi.
'İSRAİL'E FİNANSAL VE ASKERİ YAPTIRIMLARIN YAPILMASI ŞART'
Dr. Yeşilkuş açıklamalarının devamında şunları söyledi; Batı Şeria’nın geleceği, İsrail’in yayılmacı politikasına karşı yerel ve uluslararası aktörlerin tutumlarına, desteğine, bölgesel dinamiklere ve özellikle İsrail hükümetinin politikalarına bağlı olarak şekillenecektir. Özellikle İsrail’e finansal ve askerî yaptırımların yapılması şarttır. Ancak, ABD’nin, hangi başkan seçilirse seçilsin, İsrail’e olan koşulsuz desteği, süreci çıkmaza sokmaktadır. Çünkü bunca zaman İsrail’in Gazze’de alenen soykırım olarak nitelendirilebilecek yapmış olduğu bu katliama başta ABD olmak üzere uluslararası toplumun sessiz kalması, Birleşmiş Milletler’de ABD’nin bu sorunun çözümü noktasındaki olası önerilere veto hakkını kullanması ve hatta 20 Ocak’ta Başkanlık koltuğuna oturacak Trump’ın İsrail yanlısı bir kabine oluşturması birtakım endişeleri de beraberinde getiriyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden Netanyahu’ya yönelik tutuklama emri çıkarmasına rağmen bu sürecin de uygulanabilirliği noktasındaki tartışmalar sürecin belirsizliğini koruyor. Diliyoruz ki yapanın yanına kâr kalmadığı bir sonuç görelim...
2025 YILINDA NASIL BİR İSRAİL GÖRÜRÜZ?
Başta ABD’nin İsrail’e vermiş olduğu açık destek, İsrail’in arz-ı mev’ûd hayalleri kapsamındaki yayılmacılık politikası ve özellikle Suriye’deki gelişmeler üzerine Şam’a yönelik saldırılarını artırması, İsrail’in politikalarında ısrarcı olduğunu gösteriyor. Ama burada en önemli, oyun bozucu ve oyun kurucu devlet olan Türkiye ön plana çıkıyor. Terörü hem sınır içinde hem de hemen yanı başımızda, sınır ötemizde sıfırlamaya yemin etmiş bir ülke olarak, İsrail tehdidini de bertaraf edebileceğine inancımız sonsuz.
NAGEL KOMİTESİ'NİN RAPORU AKILLARA CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN SÖZLERİNİ GETİRDİ
İsrail'in bölgede her zaman bir bahane bularak saldırılarını gerçekleştiren, uluslararası topluma da bu mesnetsiz bahanelerini sunarak yaptığı katliamları yasallaştırmaya çalışan ve katil bir yönetim tarafından yönetilen devlet olduğunu ifade eden Dr. Yeşilkuş, Nagel Komitesi'nin Türkiye raporuyla ilgili de görüşlerini aktardı.
'İran tehdidini öne sürerek gerçekleştirmiş olduğu saldırılarına şimdi Türkiye’yi tehdit gibi göstererek yeni bir düşman algısı yaratmaya çalışmakta.' diyen Dr. Yeşilkuş şunları söyledi;
'Yani, Filistin halkına yönelik işgalci ve zalim politikalarını yıllardır sürdüren İsrail, şimdi de Türkiye’yi hedef tahtasına koymaya çalışmaktadır. İsrail’in Türkiye’yi bir tehdit olarak göstermeye çalışması, kendi saldırgan politikalarını meşrulaştırma çabalarının bir parçasıdır.
Bu rapor akıllara, Sayın Cumhurbaşkanımızın “İsrail yönetiminin tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. Şu anda bütün hesap bunun üzerinedir” şeklinde yaptığı konuşmasını getirmektedir. Dolayısıyla, Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak sergilediği kararlı duruş, bölgedeki birçok aktörü rahatsız etmektedir. Özellikle Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yürütülen bağımsız dış politika, bölgede oyun kurucu rolümüzü pekiştirmiştir. Unutmamak gerekir ki, Türkiye, mazlumların ve haklıların sesi olarak sadece kendi topraklarını değil, bölgedeki barış ve istikrarı da korumak adına güçlü bir irade sergilemektedir. Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi, İsrail yönetiminin bu hesapları, Türkiye’nin kararlılığı karşısında boşa çıkacaktır. Türkiye, tarih boyunca olduğu gibi bugün de vatan topraklarına yönelik herhangi bir tehdide karşı dimdik ayakta duracak ve tüm gücüyle bu oyunları bozacaktır.
'HAZIRLIKLI OLMAMIZ ÖNEMLİ'
Milletimizin tarihsel şuuruyla ve devletimizin güçlü iradesiyle, İsrail’in ortaya koyduğu bu tür raporlar ve iddialar karşısında hazırlıklı olmamız önemlidir. Ancak unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin gücü sadece askeri kapasitesinden değil, aynı zamanda haklı mücadelesinden ve uluslararası alandaki itibarından kaynaklanmaktadır.'
'NETANYAHU HÜKÜMETİ, GAZZE'DE OLASI BİR ATEŞKES SENARYOSUNDA KENDİ SONUNUN GELECEĞİNİ BİLİYOR'
İsrail’de köşeye sıkışmış ve ömrü savaşlara, çatışmalara eşdeğer bir hükümet var olduğunu söyleyen Çanakkale Onsekiz Mart Üni. Öğr. Üy. Dr. Ufuk Necat Taşçı, "Her ne kadar teolojik gerekçeler sunarak iç kamuoyunu konsolide etmeye çalışsalar da aslında yegane amaçları iktidarda kalabilmek. Bilhassa Hizbullah ile ateşkes sonrası yeni bir çatışma ile ömrünü uzatmak adına arayışa giren Netanyahu hükümeti, Gazze’de olası bir ateşkes senaryosunda kendi sonunun geleceğini de biliyor. Dolayısıyla bu tarz vahşet dolu popülist uygulamalarla iç kamuoyunu baskılamaya çalışıyorlar. Netanyahu ve kabinesi Gazze’deki soykırımın ilk gününden beri ne iç kamuoyunu ne de uluslararası toplumu ikna edebilmiş değil. Bilakis İsrail’i dünya çapında istenmeyen, nefret edilen bir ülke haline getirdiler. Vahşette sınır tanımadan, çocuk ve kadın demeden devam ettikleri soykırım, İsrail’in tarihsel süreç içerisindeki haksız kazanımlarının da topyekûn sorgulanmasını beraberinde getirdi." dedi.
BAZI RİSKLERİN OLDUĞUNU UNUTMAMAK GEREK
Dr. Taşçı'nın açıklamaları şöyle; Elbette bunda Mahmud Abbas yönetiminin de hataları mevcut. Özellikle Gazze’deki soykırım süreciyle farklı adımlar atması beklenirken, dönemsel olarak popülist açıklamalar yaparak bunun ötesinde bir adım atmadı. Statükonun içerisinde yerini korumak ve yönetimde kalmak adına yeri gelip İsrail ile beraber operasyonlar dahi yapıp kendi insanlarını tutukladı. Artık Netanyahu ve aşırı sağcı bakanlarının üzerindeki baskı gittikçe artarken, barışın sağlanacağına yönelik ümitler artarken bazı risklerin olduğunu da unutmamak gerek.
'ORTAK KADER' ALGISININ ÖNEMİ
Trump’ın önceki döneminde imzalanan İbrahim Anlaşmaları ile beraber Filistin’i fiilen ve diplomatik olarak ortadan kaldıran, kutsal mabedlerin üzerindeki tasarrufu dahi İsrail’e aktaran o anlaşmanın olası bir replikasına izin verilmemesi gerekiyor. Bunu sağlamak adına Türkiye’nin Suriye’de yeni yönetimin kontrolü sağlamasıyla beraber vurgulamayı daha da artırdığı ‘ortak kader’ algısının önemli olduğunu düşünüyorum.
BATI ŞERİA'DAN FİLİZLENDİRİLMEYE ÇALIŞILAN YENİ İŞGAL
ABD merkezli ve İsrail iç siyaseti temelinde oluşturulmaya çalışılacak bir statükodansa, Türkiye ve bölge ülkelerinin bir araya gelerek inşa edeceği ‘ortak kader’ algısı Doğu Akdeniz ekseninden başlayarak genişletilebilir. Doğrusu da budur. Bunu sağlamanın en temel gereği ise; başta Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin artık başka yerlerde siyaset aklı aramak yerine, toplumlarının vicdanına ve Türkiye’nin kadim ferasetine güvenmesidir. Filistin meselesinin hakkaniyetli ve vicdanları tatmin eden bir çözümü bulunmazsa, bölgede istikrar sadece bir hayalden ibaret olacaktır. İsrail’in Batı Şeria’da filizlendirmeye çalıştığı yeni işgal planının önüne başka türlü geçilemez.
SAVAŞI ÇIKARAN KENDİSİ OLACAK
(Nagel Komitesi'nin 'Türkiye ile olası savaşa hazır olunmalı' raporu) İsrail’in, hassaten Netanyahu’nun ve yakın çevresinin YPG/PKK’lı teröristlere yaklaşımı uzun zamandır bilinen bir gerçek. Özellikle DAEŞ tehdidinin, Baas rejiminin, İran’ın tarihin tozlu sayfalarına karışan Şii Hilali projesinin çöktüğü bir ortamda İsrail kendisine yeni bir tehdit oluşturmaya çalışıyor.
Eskiden İsrail ve İran’ın sahada birbirlerine karşıt görünen ama karşılıklı olarak alan açmalarına yardımcı olan statükonun dağıldığını ifade etmek gerek. Dolayısıyla Netanyahu ve ekibi Gazze’deki soykırım sonrası kendilerine karşı oluşan küresel tavrı yeni dönemde bu tarz diskurlar üzerinden bertaraf etmeye çalışabilir. Bir diğer ihtimal ise artık İran’ın ve Rusya’nın etkisinin olmadığı bir sahada, Türkiye’nin Suriye’deki son gelişmelerle beraber Müslüman dünyası nezdinde perçinlenen konumu, İsrail’i Türkiye etrafında kendisine karşı oluşacak çok daha samimi ve güçlü bir cephe noktasında endişelendiriyor.
Türkiye’nin bu saatten sonra bölgesinde, kendisine rağmen bir denklem kurulmasına müsaade etmeyen Netanyahu ve kabinesi de bu gerçeğin farkındalar belli ki.
Son olarak, Türkiye 1967 sınırları doğrultusunda iki devletli çözümde pek çok diğer aktör gibi ısrarcı. Yeni Suriye yönetimi İsrail’e karşı hasmane açıklamalar yapmadı. Bu iki vakada İsrail uluslararası hukukun gerektirdiği gibi davranmayıp saldırganlık yapmaya devam ederse, savaşı çıkaran kendisi olacaktır.