08.06.2019 - 11:24 | Son Güncellenme:
DHA
Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) zamanında, 5. asırda yapımına başlanan ve şehri saran 16 asırlık İstanbul surları, tarihin izlerini günümüze taşıyor. Dünyanın en uzun tarihi eserleri arasında yer alan surlar, kara tarafından 8, Haliç tarafından 6 ve deniz tarafından 9 olmak üzere yaklaşık 23 kilometrelik uzunluğuyla yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. İstanbul Kara Surları ayrıca UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer almasıyla da önem taşıyor. Ancak, tarihi surları, iklim koşullarının yanı sıra bitki örtüsü de tehdit ediyor. İstilacı bitkiler adı verilen yabancı ot veya ağaç formundaki bitki köklerinin yapılara zamanla zarar verdiğini belirten İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Dirik, tarihi korumak adına alınması gereken önlemlere dikkat çekti.
BU BİTKİLER TARİHİ YAPILARDA YER ALMAMALI
İstilacı bitkilerin tarihi yapıların yok olma sürecinde etkin rol oynadığını ifade eden Prof. Dr. Hüseyin Dirik, "Bunlar küçük tohumlu ve hızlı yayılan istilacı özellikteki bitkiler. Bitki tabi ki güzel ama bunlar tarihi yapıların üzerine yerleştiğinde önce tarihi yapıda çimlenip gelişiyor. Ardından büyüyüp kökleriyle taşları patlatıp yapıların kısa zamanda harabeye dönüşmesine, bir mirasın yok olmasına yol açıyor. Bu bitkiler, yapının yok olma sürecinde bozucu etkilere neden oluyor. O nedenle öncelikle tarihi yapılar korunmalı, bitkiler ise doğru yetiştirilmeli. Kültürel ve doğal varlıkların etkileşimde olduğu bu gibi yerlerde öncelikli olarak miras değeri yüksek olan kültürel varlıkların korunması lazım. Bu tür istilacı bitkilerin tarihi yapıları çöküşe götürmesine izin vermemeliyiz" diye konuştu.
İNCİR, ÇİTLEMBİK, KOKAR AĞAÇ VE DİĞERLERİ
İstilacı bitkiler hakkında bilgi veren Prof. Dr. Dirik, "Başta kokar ağaç, incir, çitlembik, akasya türleri, söğütler, kavaklar istilacı bitkiler arasında yer alır. Bunlar küçük tohumlu olup kolay yerleşip yetişen ama zor şartlarda gelişen bitkilerdir. Otsu karakterli bitkiler de ilk etapta yapıları parçalamaz ancak yerleştikleri taş ve duvar diplerinde humus oluşumuna neden olup ağaç oluşuma neden olur. Bunları nerede görürsek uzaklaştırmalıyız. Tarihi değerlerimizi ve mimari mirasımızı korumalıyız" ifadelerini kullandı.
SENEDE BİR KEZ TEMİZLİK YAPILMALI
Düzenli gözlemle tarihi yapılardaki bitki popülasyonunun azaltılması ve gerekli temizliğin yapılmasının önemine dikkat çeken İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Dirik, şöyle devam etti:
"Yıllık periyodik gözlemlerle bu tür yapıların içinde oluşacak çatlakların önüne geçilebilir. Çimlenme ve gelişme ilk görüldüğü andan itibaren bu bitkiler yok edilmelidir. Senede bir defa dahi bu bitkiler temizlenmesi yeterli olacaktır. Onları kaldırıp tarihi mekanlara daha uygun bitkileri dikebiliriz. Bitkinin yeri tarihi yapılar değildir. O tarihi yapının yeniden oluşturulması mümkün olmayacağından bu mirası olduğu gibi korunmalıyız. İklime karşı koyamayız ama bitkilere karşı önlem alabiliriz."