20.06.2020 - 09:00 | Son Güncellenme:
Son dakika haberine göre, bu gruplarda birlikte hareket edenlerin bilinçli olarak suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçunu işleyip işlemediğini inceleyelim.
Manipülasyonun, bir ülke borsasına güveni en fazla sarsan suç olduğunu geçen hafta inceledik. Konuya başka bir yönden bakmaya devam edelim.
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) 4 Haziran’da, aralarında işlem yasağı getirilmiş kişilerin de bulunduğu bazı borsa yatırımcılarının Facebook, Twitter gibi sosyal medya mecraları ile WhatsApp, Telegram vb iletişim sistemlerinde üyelik bazlı gruplar kurdukları tespitini paylaştı.
Elbette dileyen elektronik ortamda dışarıya kapalı, grup üyeliği bazlı iletişim ve bilgi paylaşım grubu kurabilir. Bu gruplarda kötü niyetli, grup üyelerini bilinçli olarak yanlış yönlendirme ve haksız menfaat elde etme amaçlı üyeler de olabilir.
Zaten SPK da açıklamasında, bu tehlikeye dikkat çekip, yatırımcıları yönlendiren şahısların, grup içinde, belirli borsa hisselerine oluşturdukları talep sayesinde sahip oldukları payları satarak menfaat temin etme amacını taşıdıkları yönünde yatırımcıları uyarıyor.
Bu kişiler kendilerinin veya ilişkili olduğu kişilerin ellerindeki hisselerle ilgili, grup içindeki üyelere “al” yönünde tavsiye verirken, eş anlı olarak sahip olduğu payları satıyorlar, böylece grup üyelerinin zararına kendi menfaatlerine hareket ediyorlar.
Buraya kadar husus, piyasa dolandırıcılığı olarak 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu md 107’deki işlem bazlı piyasa dolandırıcılığı suçu. İşin bir başka yönü ise, bu gruplarda birlikte hareket edenlerin bilinçli olarak suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçunu oluşturabileceği...
Borsa WhatsApp grubunu “piyasa dolandırıcılığı” amacıyla kuranlar dışında bazı üyelerin, deyim yerindeyse “kokuyu” alıp, tavsiye edilenin tersini yaparak, diğer üyelerin zararına kâr elde etmelerinde cezai olarak bir suç unsur bulunmasa da hukuki sorumlulukları bulunacaktır.
Çünkü hukukun temel ilkelerinden olan Medeni Kanun’un md 2 ve 3’teki dürüst davranma ve iyi niyet ilkeleri gereği, grup üyelerinin iyi niyetlerini kötüye kullanarak, onların servetlerini kendi mal varlıklarına transfer edecek işlemleri yapmaları tazminat sorumluluğu doğurur.
Tazminat davasının başarılı olması için elbette borsa yatırımcısından hissede manipülasyona konu olabilecek olağanüstü işlem hareketliliğini fark etmesi beklenmemeli. Şüpheli olduğu herkesçe anlaşılan işlemlere rağmen alım - satım yapan yatırımcı, zararına kusuru ile katkı yapmıştır.
Dün Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile 11. ve 17. Hukuk Daireleri arasındaki görüş farkı giderildi. 11 Nisan’daki yazımda istinaf yolu atlanarak doğrudan temyizin, tahkimin amacına daha uygun olduğunu belirtmiştim. Artık Sigorta Tahkim Komisyonu Hakemleri’nin temyiz sınırı üstündeki uyuşmazlıklarla ilgili kararları, doğrudan Yargıtay’a temyize gidecek. Böylelikle uyuşmazlıkların çözümünde en az 2 yıl kazanılmış oldu. Her zaman söylerim; yargılamada sürat, adaletin ilacıdır.
Yargıtay kararlarına konu olmuş bir piyasa dolandırıcılığı olayı şöyle gerçekleşmiş: X hisse senedi ile ilgili 15.10.2009 - 12.03.2010 arasında olağandışı fiyat ve miktar hareketleri gözlemlenir. İnceleme sonucu, borsa endeksinin yüzde 2.38 artış göstermesine rağmen X hisse senedinin yüzde 165.41 arttığı tespit edilir. En fazla işlem yapanlar ise davanın sanıklarıdır. Sanıklar arasında arkadaşlık ve akrabalık ilişkisi vardır ve birilerinin vekaletine sahiptirler. Hep kendi adlarına ve vekaleten akrabaları ile arkadaşları adına alım satım işlemi gerçekleştirmişler, hesaplar arasında sürekli virmanlar yapmışlardır.
Sonuçta, birlikte hareket eden bu sanıklar Ocak 2010 değerlerine göre 584.926 TL kâr realize ederler. Yargıtay sanıkların bir yatırım grubu oluşturarak yaptıkları çok sayıda işlemin manipülatif işlem kalıbına uyduğuna ve mahkumiyetlerine karar verir. Bu sanıkların manipülatif işlemlerinden dolayı zarar gören yatırımcıların tazminat hakları olduğu açıktır.
Piyasa dolandırıcılığı sebebiyle tazminat taleplerinin tabi olacağı zaman aşımı konusunda da bir incelik olacaktır. Kanaatimce, manipülasyon eyleminin faili ile doğrudan hisse senedi alım satımı yapılarak zarara uğranılmışsa, arada satış sözleşme ilişkisi bulunduğundan, zamanaşımı süresi TBK md 125 gereği 10 yıl.
Ancak 10 yıllık zamanaşımı bekleyen hukuki bir yanılma içinde olur. Çünkü satış sözleşmesi irade sakatlığı üzerine kurulu. Manipülasyonlu hisse senedi alım satım sözleşmesinde sakatlık demek, SPK md 107 gereği, yatırımcının kararını manipülasyon niteliğindeki eylemlerle etkilemek demek. Bu duruma hukuken irade sakatlığı denir. Yani manipülatör olan, piyasa dolandırıcılığı eyleminin faili olan kişi, yatırımcının iradesini sakatlamıştır.
Burası çok önemli: Hisse alım satım sözleşmesinin esaslı unsuru olan fiyatta iradesi sakatlanan yatırımcı, manipülatör ile yaptığı hisse alım satım sözleşmesinden sorumlu olmaz, TBK md 30. dolayısıyla manipülatöre karşı, manipülasyona konu olan hisse alım satım işleminin geçersiz olduğunu ileri sürebilir. Ters işlem dahi yapılmadan hesaplarının eski hale getirilmesini isteyebilir.
Manipülasyon sebebiyle iradesi sakatlanan yatırımcı, karşı taraf olan manipülatöre, sözleşme ile bağlı olmadığını en geç bir yıl içinde bildirmek zorunda. Bu süre, manipülasyonu öğrendiği an başlar ve hukuki niteliği aslında zaman aşımı değil, hak düşürücü süredir. Yani 1 yıl geçtikten sonra dava açarsanız, mahkeme davanızı reddeder.
Peki gelelim, manipülasyon sonucu hisse alım satım işlemini manipülatörle değil de başka yatırımcı ile yapıldığı duruma; işlemin karşı tarafına değil ama manipülatöre tazminat davası açılabilir.
Hukuki sebebi burada bir haksız fiilin olmasıdır. Haksız fiilin faili, piyasa dolandırıcılığı yapan manipülatördür. Tazminat talebi için ise hak düşürücü süre değil, TBK md 72’de 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmektedir.