16.08.2021 - 03:52 | Son Güncellenme:
Ertan Çalışkan,29 yaşındayım, doğma büyüme İstanbulluyum, Ordu Üniversitesi çalışma ekonomisi mezunuyum.6 yıldır doğayı evim edindim ve gerek çadır ile gerek karavan ile seyahat ediyor ve yaşıyorum.
4 yıllık karavan hayatımdan önce 2 yıl yaz kış çadırda yaşadım. 2 yıl boyunca binlerce araca otostop çektim ve on binlerce insanla tanıştım, her yörenin kültürünü tanımaya, doğasını görmeye ve o coğrafyaları hissetmeye çalıştım.
Ancak çadırda yaşamak söylendiği kadar kolay değil, yaz tatillerinde belki olabilir ama kışın çadırda yaşamak inanın çok zor. Karadeniz’in dağlarında doğunun ayazında geçen kışlarım oldu.
Elimden geldiğimce sosyal sorumluluk projelerine yer vermeye çalışıyorum, bu beni hem motive ediyor hem de güzel bir amaç sağlamış oluyor.
Kocaeli’nden Artvin’e süren bir bisiklet maceramız oldu. Yol arkadaşım Yasemin Güngör ile birlikte. Bu projede pandemi sürecinden çok etkilenen sokak hayvanlarına dikkat çekmek istedik ve çektik.
Geri dönüş olarak insanların bagajlarına mama koymalarını, köşe başlarında tüm sokak hayvanlarına mama bırakmalarını rica ettik, ve binlerce bagajda mama fotoğrafı geldi, mutluyum, mutluyuz.
Bu projeden daha evvel de tek başıma yaptığım ‘Çocuklar İçin 5Milyon Adım’ projem vardı. Ege ve Akdeniz çocuklarının zannedildiği kadar bolluk bereket içinde yaşamadıklarını, köy okullarının eksiklerini göstermeye çalıştım, ve tüm Ege Akdeniz sahillerini yürüdüm.
2200 km. Yedi milyon iki yüz atmış üç bin adım,56 gece ve 33 kiloma mal oldu:) Bu projemin geri dönüşü de 5 köy okulundaki ihtiyacı olan tüm çocukları giydirdik, kırtasiye malzemelerini aldık, okulların akıllı masasına ve ana sınıflarının oyuncaklarına varana kadar her şeyi topladım.
Asıl ilginç yanı ise tüm bunları para toplamadan yaptım. Sadece ihtiyaç listelerini paylaştım ve insanlar da kargoladılar.
Geçimimi uzun süre yollarda takı yapıp satarak sağladım, sonra kahve sattım, magnetler sattım, yani seyyar satıcılık yaptım.
Şimdi de insanları karavanımla gezdiriyorum onlara tatil yaptırıyorum. İnsanlar bana çoğunlukla Instagram’dan ulaşıyorlar.
Karavanımda 4 kişi konaklayabiliyor. Gelen misafirlerime konaklama, kahvaltı ve şoförlük sunuyorum. Onlar da denizin keyfini çıkarıyorlar.
Türkiye turu ön adımdır, sokakta pişmek için, ihtiyaçlarını karşılamak için. Önce memleketi gezmeli herkes. Memleketin güzelliklerine şahit olmalı, kendini tamam hissettiğinde dünyayı gezmeye başlamalı diye düşünüyorum.
Aileme bu durumu açıklamam biraz sancılı oldu. Sonra uzun bir kırgınlık girdi araya, en sonunda yaşamak istediğim hayata saygı gösterdiler. Şimdi her gün telefonla konuşuruz:)
Evet bu 3. karavanım, her seferinde keşke bunun yerine şöyle bir şey yapsaydım deyip değiştiriyorum. Bu biraz ruh halimle de alakalı.
Çadırda 2 sene yaşadım ama lüks bir karavanda 1 sene yaşayamıyorum bazen. Bunlar gezmek için bir araç bir nesne, ruh neyi isterse vücutta oraya evriliyor haliyle.
Hiçbir eşyamı sahiplenemiyorum, kolaylıkla satabiliyorum. Ancak tabii eksikler de fark ediliyor bu süreçte ve üzerine konuluyor.6 yıldır yollardayım, ilk defa bu yıl kışın sıcak duşum oldu. Yıllardır sıcak duşum yoktu. Dedim ki bunu satayım, sıcak duşu olan bir karavana geçeyim:)
Karavan maliyetleri her geçen gün artıyor. Hem insanların talebi hem de dövizden ötürü. Bana maliyeti 180 bin 200 bin TL civarında oldu.
En çok zorlandığım şey ürün tedariği. Maalesef karavan malzemelerini bulmak kolay olmuyor, onun dışındaki sorunlara sorun olarak bakmıyorum.
Yeni yeni bu hayata adım atacak arkadaşlar, direkt karavan almamalılar. Birçok arkadaşım hevesle alıyor, ve 1 ay kullanıp kendilerine göre olmadığını fark edip satmaya çalışıyorlar.
Bunda bizim gibi karavanda yaşayıp doğa fotoğrafları çeken ve kitlelere hitabeden insanlarında etkisi çok. Her zaman o fotoğraflardaki gibi güzel günlere uyanılmıyor.
Bir sabah bir uyanmışsınız buz dolabınız bozulmuş içindeki her şey çöp olmuş ya da tuvaletiniz tıkanmış vs vs:)
Ben okulu biraz da ailemin isteği ile bitirdim. Öyle bir niyetim yoktu, ama okul bittiğinde dedim ki, durun, herkes dursun, benim hayalim çok başka..
Çağımızın sorunu bence şu; her şeyi istiyoruz, ama beğendiğimiz gördüğümüz her şeyi istiyoruz. Sonucunda hiçbirine sahip olamıyoruz.
Ben doğaya bir istekte bulunacağımda tek bir şey istiyorum. Ama o kadar istiyorum ki, sürekli onun hayalini kuruyorum. Gece yatmadan o hayalimi düşünüp sabah gözümü o hayalle açıyorum.
Sonucunda da mutlaka oluyor. Yani özgür bir hayat yaşamanın çok hayalini kurdum, inanın çok kurdum. E bu kadar hayalini kurup peşine düştüğümde de mutlaka benim olacağını biliyordum, oldu da.
Evet telaşsızlık var. Bununla ilgili şöyle bir örnek vereyim. geçen sene bir çiftle tanıştım, işi gücü bırakmışlar ve yollara düşmüşler karavanlarıyla.
Çok sevindim onları izledim bir süre, sabah erkenden kalkıp denize giriyorlar, falanca saatte yemek yiyip filanca saatte spor yapıyorlar. Ama o kadar hızlı davranıyorlar ki, kahvaltı hazırlamak 10 dakikalarını alıyor maksimum.
Daha gözlerine açmadan denize girmeye çalıştıkları bir gün uyardım onları. Dedim ki; arkadaşlar tatille çıkmadınız. Tüm zamanınızı değerlendirmeye çalışmayın.
Siz artık bu şekilde yaşıyorsunuz, durumu fark ettiler ve yavaşladılar. Şimdi kahvaltı hazırlamaları 1 saat sürüyor, yemeleri 2 saat:)
Yani bir yere yetişmiyorum, birilerinden kaçmıyorum, trafik gibi derdim yok. Acıktığımda yiyorum, uykum geldiğinde uyuyorum. Saate oldum olalı bakmıyorum, vücudum ne isterse onu yapıyorum.
Şu an karavanla Instagram’dan takip eden arkadaşları gezdiriyorum ve onlara haftalık tatiller yaptırıyorum.
Genelde Instagram’dan ulaşıyorlar. Konaklama kahvaltı şoförlük sunuyorum ben onlara. Onlar da denizin keyfini çıkarıyorlar. Karavanım da 4 kişi konaklayabiliyor.
Büyük kalem bir giderim yok. Elektriğim güneş panellerinden, suyum çeşmelerden. Sadece aracın yakıtı diyebilirim büyük gidere. O da olduğu kadar geziyorum.
Ben kamp alanlarında konaklamadım hiç. Çok güzel kamp alanlarımız var ancak bir çoğu yetersiz.
Karavanlar dip dibe, doğadan eser yok, her yer karavan ve çadır. Orada kalacağıma apartmanda kalmak daha sakin olur diye düşünüyorum. Bu yüzden hiç gitmem kamp alanlarına.
Temiz su dolumu genelde petrol ofislerinden camilerden çeşmelerden vs oluyor. Gri suyumu rögardan içeri boşaltıyorum.
Ancak kimyasal deterjanlardan zaten uzak duruyorum. Tuvaletimde kasetli tuvalet doldukça petrol ofislerine ya da ücretli tuvaletlere gidip boşaltıyorum.
Konaklayacağım yer genelde keşif ruhuyla belirleniyor. Dur bakalım az ileride ne var daha ileride ne var diye diye gün sonunda mutlaka güzel bir yer buluyorum.
Ama nasıl buluyorsunuz derseniz de asfalt olmamasına özen gösteriyorum. Çünkü asfaltın gittiği yerler çok kalabalık oluyor.
Güvenliğimi hiç düşünmem, kapım pencerem açık uyurum. Bence kötü insanlar kötü şeyler yapmak için bu kadar dağ bayır tırmanmazlar. Onlar daha çok şehirdelerdir.
Yerleşik hayatı hiç düşünmedim, düşünemiyorum da:)