28.09.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
İşinden istifa ettin, evini kapattın, arabanı sattın ve bambaşka bir deneyim için yollara düştün. Seni bu radikal karara iten neydi?
Bu soruya somut olarak “şu oldu ve hayatım değişti” diyeceğim bir cevabım yok. Benim için uzun ve sancılı bir süreçti değişim. Hiç kolay olmadı her şeyi geride bırakmak.
Çok şükür güzel, sağlikli, dolu dolu bir hayatım vardi İstanbul'da. İyi bir şirkette, güzel insanlarla, keyifle çalışıyordum. Yaşadığım şehri - İstanbulu tüm karmaşasına rağmen çok seviyordum.
Ancak bir süre sonra yaptığım is, yasadığım hayat beni tatmin etmemeye başladı, her şey çok anlamsız geliyordu.
Neden, kim için, ne için çalışıyordum, nereye kadar sürecekti, gerçekte ben ne istiyordum, yasadığım hayat benim seçimim miydi yoksa basta ailemin sonra toplumun beni yönlendirmesiyle mi bu noktadaydım?
Bir tarafım her şeyi bırakıp gitmek istiyordu, yeni bir yasam kurmak, yeni yerler görmek keşfetmek, bir tarafımsa “mevcut haline şükret, daha ne istiyorsun” diyordu.
Sonuçta o kadar sene okuyup, iyi yerlere gelebilme hayalim gerçek olmuştu. Senelerdir didinip inşa ettiğim her şeyi yok etmek olacaktı gidişim.
Neredeyse 2 sene bu gelgitle yasadım. Ve bir gün çok ani bir şekilde karar verdim.
Daha fazla düşünmek ve kendimi yıpratmak istemedim. O ara bazı tatsız olaylar yasadım özel hayatımda ve o an karar verdim.
Ne olacaksa olacaktı. Bu kadar kafamda kurduğum, beni huzursuz eden karmaşaya son verecektim.
Eşyalarımı topladım, taşıma şirketini ayarladım ve ailemi arayıp “hazır olun ben geliyorum, İstanbul’dan ayrılıyorum. Eşyalarımı size bırakacağım bir süreliğine” dedim ve ertesi gün taşındım.
Ailem şok. Arkadaşlarım şok. Şirkettekiler şok. Telefonumu kapattım 4 ay boyunca. Sadece ailem ve birkaç yakın arkadaşım bana ulaşabildi.
Bastım Gökçeada’ya gittim. 1-2 hafta kitesurf yaparım sonra bakarım ne yapacağıma dedim.
Gökçeada’da tam 2 ay kaldım. Bir köyde küçücük bir oda tuttum kendime.
Her gün adanın her yerini yürüdüm, tepelerine tırmandım, en ıssız yerlerini keşfettim.
Her gece yıldızları izledim, ıssız kumsallarda yüzdüm ve orada fark ettim ki yasamak buydu, istediğim tam olarak buydu.
Doğada kendimle kalmak. Bu yaşıma kadar hiç bilmediğim bir şeyi tatmıştım. Ve dedim ki insan bilmediği bir şeyi isteyemez.
Dener, yaşar, bulur. Ben bulmuştum. Sonrası ise tam zamanlı doğada yolculuktu benim için.
Ah çadır mı? Çok çok güzeldi. Neden mi? Hayatı boyunca çadırda bir kere bile kalmamış, şehirde büyümüş, en ufak börtü böcekten korkan, temizlik konusunda asri hassas olan ben, tatillerimi hep güzel butik otellerde geçirirdim.
Çalışırken kısıtlı izin zamanlarımı riske atmak istemezdim.
Çok farklı deneyimlere de acık değildim. Çadır imkânsızdı, alternatif dahilinde değildi:)
Ama ne zamanki isten ayrılıp adada doğayla iletişime geçtim, o zaman kapalı duvarlar arasına girmek istemediğimi fark ettim.
Her aksam güneşi batırmak, her gece yıldızları izlemek istiyordum.
Doğanın göbeğinde ve sadece doğanın sesiyle uyuyup uyanma isteğim vardı. Başladım sosyal medyada çadırda kalanlar, doğada yasayanlar, gezginleri takip edip incelemeye.
Paylaşılan fotoğraflar, yaşanan hayatlar o kadar essiz geliyordu ki. Yalnızlığımın tadına varmıştım.
Ama doğada kalabilmek başka bir konuydu. Ben ne yapsam, nasıl yapsam diye düşünürken tesadüfen adada gezgin biriyle tanıştım. Ve bana Karia yolunu yürüyeceğini söyledi.
“Katılmak ister misin?” dediğinde saniye düşünmedim, atladım. 1 ay sonra Antalya’da buluştuk ve tam 1 ay boyunca araba ve çadırla her gece farklı yerde kamp atarak gezdik, yürüdük.
Ben 1. günde adapte oldum.İlk günden insan domuz görür mu? Ben gördüm:) Her yerde örümceklerin yürüdüğü bir ormanda kaldım.
Üstümden atıyordum sürekli ama o kadar bütün hissediyordum ki, korkmak aklıma gelmiyordu.
Gecenin bir yarısı bacağıma konan devasa çekirge mi ne olduğunu kestiremediğim böceği gördüğümde önce çığlık attım sonra her yerde olduklarını gördüm ama onların ortamındaydım ve huzurla uyudum.
Arı fobim vardı, arı kovanlarının arasından yürüdüm. Tabi bunlar benim deneyimlerimdi.
Çadırda kalmaktan tedirgin olanları korkutmak istemem. Benim niyetim doğayı özümsemek, iliklerimde hissetmekti, yolum da buydu: her canlıyla iletişimde olabilmek.
Sevdikçe, korkmadıkça özgürleştiğimi hissediyordum.
Gün 1’den aittim doğaya. Doğanın sesini duyarak çadırda uyumayı, ateşi izleyerek transa geçmeyi, günesin doğumuyla uyanmayı, kuş seslerini, sürekli denizin sesini duymayı, içimdeki huzuru tarif edebilmem imkânsız. Ait olduğum yeri bulmuştum.
Hiç öyle olmadı:) arabamla gezip çadır kurmaktan çok keyif alıyordum.
Ancak Karadeniz seyahatim sırasında kaza yaptım ve arabam pert oldu.
Bir süre sonra toparlandığımda yeni araba bakmaya başladım.
Niyetim; bozuk arazide de kullanabileceğim ve istediğimde içinde uyuyabileceğim bir araba almaktı ama fiyatlar uçmuştu.
Ve en son ocak ayında abimin arabasıyla çıktığım Doğu Anadolu seyahatimde arabayla çok sorun yaşamıştım ve çadır kurmam o mevsimde imkânsızdı.
Hem soğuk sebebiyle hem de güvenliğim sebebiyle. Sürekli ucuz otel arıyordum ama az sayıda olan oteller hep bütçemi astı.
Seyahatten dönerken “battım” dedim, “bu böyle olmayacak. Arabada kalabilmem şart, masraflarımı düşürmem için”.
Ve Antalya’dan geçerken karavan yapan biriyle tanıştım. Tamamen şans eseri:)
Yine yoluma çıkan başka güzel bir insan.
Elinde acil satılık olan, çok uyguna bir cam pervan vardı.
Ben de bir sure düşünüp teklifini kabul ettim ve yeni yuvamı aldım.
Ben karavanı alırken pandemi yoktu, mart başında aldım. Pert olan aracım için ödenen para fazlasıyla karşılıyordu aldığım aracın ücretini.
Karavanımı, ahşap mobilyaları ve buzdolabı ile aldım.
Elektrik sistemi için donanımlar eklettim, güneş paneli, akü gibi.
Eksikleri var elbette ama ben önce yola çıkmak ve yolda eksikleri görüp ekletmek istedim.
Karavan hayatını yeni tecrübe ettiğim için boşa para harcamak istemedim.
Fırsatını bulduğumda ufak ufak diğer eklemelerimi de yapacağım.
Ayrıca çadırdan karavana geçtiğimi düşünürsek benim için şu an asri konforlu kendisi:)
Başkaları için çok eksikleri olabilir ama benim tüm ihtiyaçlarımı karşılıyor.
Kamp alanlarında hiç kalmıyorum. Çadırlayken de kalmazdım.
Ben kalabalık ortamları pek sevmiyorum. Doğada olduğumu hissedebileceğim sakin issiz yerleri seçiyorum konaklamak için.
Bunun için de insan hiç olmasın ya da az olsun istiyorum.
Herkesin merak ettiği bir soru bu, o yüzden iyi ki sordun. Genelde korkmuyorum.
Tedirgin olduğum zamanlar oldu ama az. Aldığım haz hepsine bedel.
Korkacak bir şey olduğunu düşünmüyorum. Tabi sunu da ekleyeyim: tamamen korkusuz da değilim.
Ayı ile karşılaşma ihtimalim olan bir ormanın ortasında tek başıma kalamam henüz mesela. Ama bu noktaya gelebilmek istiyorum.
Kadın ya da erkek olmanı gerektirecek hiç birşeyi yok karavanın.
Teknik problem yaşarsam, arabam bozulursa ve bu işten anlamıyorsam, kadın ya da erkek olayım, sorun yaşarım.
Ama bu cinsiyetle değil bilgisizlik ve tecrübesizlikle ilgili.
Issız bir yerde yürüyeceğim ya da kalacağım zaman konumumu yakın bir arkadaşıma bildiriyorum.
Telefonumun çekmesine dikkat ediyorum, acil durumlarda kullanabilmem için.
Gece yolculuk yapmıyorum. Konaklayacağım yere ilk defa gidiyorsam, hava kararmadan birkaç saat öncesine kadar orada oluyorum.
Kaldığım yerde başka kalanlar varsa profillerine bakıyorum.
Misal çift kalıyorsa daha rahat hissediyorum. Birden fazla çift ve karavan varsa kapım pencerem acık uyuyorum yoksa kapılarını kilitliyorum.
Hem de nasıl büyük bir özgürlük. Öyle muhteşem yerelde kalıyorum ki orada bir otel olsa geceliği bilmem kaç bin dolar olur.
Bu parayı kazanmak için ömrümü harcamam gerekir ki yine de kazanamama ihtimalim yüksek, kazansam da kıyamayabilirim geceliğine harcamaya:)
En önemlisi bu kadar bol vaktim de olmaz keyfini doya doya çıkarmak için.
Ama karavanın olunca o cenneti bedavaya hem de hiçbir yapaylığı olmadan yaşıyorsun. Tüm bakirliği ve güzelliğiyle.
Çadır hayatımla kıyaslarsam; çok büyük bir konfor oldu benim için:)
Bir kere çadır kur kaldır derdim yok. Mat şişir indir derdim de yok:) daracık ve basık bir yerde değil rahat bir yatakta uyuyorum.
Gündüz dinlenmek istediğimde karavanın kapılarını açtığımda püfür püfür esiyor, çadıra girmek imkânsızdır misal günesin alnında:)
Aracım campervan olduğu için yol kenarına bile çekip uyuyabilirim rahat rahat, çadırda hep uygun bir yer arama zorunluluğu var.
Zihnim, bedenim, kalbim, ruhum, beni ben yapan her ne varsa hepsi keyiften kanatlanmış durumda:)
Öncelikle öyle bir yavaşladım ki. İş hayatında 10 işi aynı anda yapmak meziyetti, beynim yanana kadar hep daha fazlasını alırdım üstüme, şehirdeki kaos, karmaşa hepsi normalleşmişti benim için.
Su anda ikinci isi bile üstüme almıyorum, ne gerek var. Zamandan bol neyim var?
Sakince, yavaşça, sindire sindire, güzellikle yapıyorum ne yapacaksam.
Geçmişime dönüp baktığımda bunu kendime nasıl yapabilmişim, hiç mi acımamışım diyorum.
Yazık etmişim, kıymetini bilmemişim biricik kendimin.
Özetle; eskisine göre içsel olarak çok daha dingin, huzurlu, anlayışlı, sakin, sevgi dolu; fiziksel olarak ise çok daha zinde, güzel, sağlıklı hissediyorum.
Karavanla yola çıkabilmek için sokağa çıkma yasağının bitmesini beklemem gerekti.
Tüm kışı Doğu Anadolu’da bolca karla geçirince, deniz ve güneş özlemim tavan yaptı pandemide:)
O yüzden kendimi güney sahillerine attım. Yaklaşık 2 aydır Akyaka, Marmaris, Datça civarındayım.
Bugün Fethiye’ye geçtim. Ne kadar buralarda olurum ne tarafa devam ederim bilmiyorum. Plan yapmıyorum.
Bu soruda beni en mutlu eden şey aklıma hiçbir şey gelmemesi oldu.
Epey uzun süre düşündüm yok mu hiçbir şey diye. Sanırım durum söyle: Yolda başıma gelen olayları, engel ya da zorluk olarak tanımlamıyorum.
Belki dışarıdan birileri benim hayatımı oyun gibi oturup izlese engel olarak görürdü bazı şeyleri. Ben yaşıyorum sadece.
Kuru toprak bir yolda yürürken yoluna çamur çıkması gibi. Kimi bunu engel görüp geri döner ben içinden geçiyorum, çamura bulanmayı dert etmiyorum.
Kaza yapıp arabamın pert olması talihsiz bir olaydı misal ama bu bile aklıma çok zorlayınca geldi.
Yaşanması gerekiyordu, çok fazla öğrenimim oldu o olay sonrasında. Yolda olacaksam gelene razı olmayı da bilmeliyim diye düşünüyorum.
Eğer gönlünüzde karavan hayatını deneyimlemek varsa, önce kiralayıp deneyebilirsiniz size göre mi değil mi?
Hoşunuza giderse çok büyük ve masraflı olmayan minimum ihtiyaçlarınızı karşılayacak bir karavan alabilirsiniz.
Yolda olduğunuz sure içinde ihtiyaçlarınızı tespit edip sonrasında daha iyi bir karavana geçiş yapabilirsiniz.
İstediğiniz karavanı ister kendiniz sıfırdan dizayn edip yapabilir, ister bütçenize göre hayalinizdekini hazır olarak satın alabilirsiniz.
Ama önce sevip sevmeyeceğinizi bir deneyin derim.
Bu kolay kısmıydı. Esas zor olan ise; yeni bir şey denemenin keyfini yaşayabilmek için korkmamak, adım atmak.
Hayal ettiğiniz her ne varsa, karavan ya da başka bir şey, kaybedebileceklerinizi düşünüp vazgeçmeyin.
Her şeyin sahibi olamayız, yenilerine yer açmak için eskilerden kurtulmamız gerekir.
Vazgeçmek, bırakmak, terk etmek, bir şeyleri sonlandırmak biz insanlar için çoğunlukla en zorlayıcı kararlar.
Ama bir yandan da hayallerimize ulaşabilmenin tek yolu.
Ben, hata yapmaktan korkarak yaşadım yıllarca, artık korkmuyorum eskisi gibi.
Çünkü istediğim şeyin beni mutlu edip etmeyeceğini denemeden bilemeyeceğimi öğrendim.
Düşünerek kaybettiğimiz her saniye çok büyük bir kayıp.
Hepimizin içimizdeki biriciği sevip, sarmalamasını ve özüyle barışmasını diliyorum.