21.01.2020 - 15:50 | Son Güncellenme:
Adana benim için geç kaldığım bir rota. En sonda söyleyebileceğimi baştan söylemek istedim. Geçtiğimiz hafta sonu gitme fırsatı bulduğum Adana'ya dair dönüş yolumda düşündüğüm şeylerden biri buydu.
Cuma akşamı İstanbul Havaalanı'ndan başlayan ve bir buçuk saat süren yolculuğun ardından Adana Havaalanı'na indik. Kent merkezine çok yakın bir noktada bulunan havaalanından kalacağımız yer olan Adana HiltonSA'ya on dakikada vardık.
Dünyaca ünlü pek çok ismi de ağırlayan ve şehrin simgelerinden biri halina gelen Adana HiltonSA'daki odamın manzarasından büyülendim. Bir yanda Roma döneminden kalma Taşköprü (Misis Köprüsü) diğer yanda da görkemli Sabancı Camii ve karşımda Seyhan nehrinin arkasında uzanan Adana.
Gecenin yorgunluğunu atıp sabah güne merhaba derken aynı manzaraya bu sefer aydınlıkta bakınca bir daha etkilendim. Alabildiğine düzlüğün hemen ardında yükselen ve tepesindeki karla ayrı bir güzellik kazanan Toroslar karşısında büyülenmemek elde değil. Vakit kaybetmeden yol arkadaşım Molatik editörü Selçuk Bulut ile birlikte Adana'yı keşfetmek üzere yola koyulduk.
Önden hazırlık yapmamıza rağmen rota konusunda kafamızı kurcalayan soruları Adana HiltonSA ekibi çok güzel bir şekilde aydınlattı. Yolculuğa tarihi taşköprüden başladık. Seyhan nehri üzerinde yer alan ve Roma İmparatoru Hadrianus tarafından 385 yılında inşa edilen köprüden geçerken sık sık Adana'nın silüetine baktım.
Dünyanın bilinen en eski köprülerinden biri olan 319 metre uzunluğundaki Taşköprü tarih boyunca Avrupa ile Asya arasında önemli bir köprü vazifesi gördü. Halife Harun Reşid döneminde restore edilen köprü, benzeri bir yenileme çalışmasını Ziya Paşa döneminde de yaşadı. Son olarak 1949'da restore edilen köprünün 21 kemerinden 14'ü günümüzde de ayaktadır.
Bu tarihi köprüyü geride bıraktıktan sonra sola dönüp Tarihi Büyük Saat Kulesi'ne doğru yol aldık. Bu arada havanın yürümeye en ideal sıcaklıkta olduğunu da belirtmemde fayda var. Özellikle yaz aylarında sıcak havasıyla ünlü Adana'yı gezerek görmek isteyenler için en uygun zamanlardan birine denk geldiğimizi söyleyebilirim.
Tarihi Büyük Saat Kulesi'ne dönecek olursak; her iki yanı simetrik bir biçimde uzanan çarşının sonunda bulunan ve 1881 yılında dönemin valisi Ziya Paşa'nın girişimiyle inşaatına başlanan saat kulesi, 32 metre yüksekliğe sahip. Tuğladan inşa edilen prizma şeklindeki yapı, Dolmabahçe Sarayı'nın girişindeki saat kulesinden daha yüksektir.
Tarihi Büyük Saat Kulesi'ne geride bıraktık sonra karşımıza Yağ Camii ya da diğer adıyla Adana Eski Camii çıkıyor. Bu tarihi yapı aslında Saint Jacques adını yaptırılmış bir kiliseyken 16. yüzyılda Ramazanoğlu Halil Bey tarafından camiye çevrilmiştir. Dışı Orta Çağ mimari özellikleri taşıyan yapının iç kısmı da oldukça sade. Enlemesine bir uzunluğa sahip olan caminin tavan yüksekliği alışageldiğimiz benzerlerinden epey kısa.
Yağ Camii'nden sonraki rotamız Adana'nın faal tek kilisesi olan Bebekli Kilisesi'ne ulaştık. Tarsus doğumlu olan ve Hıristiyanlığın Avrupa'da yayılmasında çok büyük etkiye sahip Aziz Paul (Saint Paul) adına 1880'li yıllarda kurulan Fransız Katolik Kilisesi, Adana merkezinde faal olan tek kilisedir. Kilise girişinin tepesinde yer alan ve boyu iki metreye ulana Hz. Meryem heykelinin bebeğe benzetilmesinden ötürü adı Bebekli Kilise olarak kalan bu tarihi yapı Adana'nın Tepebağ mahallesindedir.
Adana merkezinde tarih içinde yaptığımız yolculuğa devam ederken saat de öğlene yaklaşıyordu. Mümkün mertebe az seviyede navigasyon kullanıp gönüllü bir şekilde Adana sokaklarında kaybolup yolculuğumuzu 14 derece sıcaklıktaki bir havada sürdürdük. Hava açısıdan şans bizimleydi. Zira birkaç gün önce Adana'da şiddetli yağışların etkisiyle ciddi boyuta ulaşan sel meydana gelmişti.
Yolda ilerlerken karşımıza bir "Müze" yazısı çıktı. ne olduğunu merak edip avludan içeri girdik. Burası içinde bir Rum Kilisesi ve tarihi Adana evinin bulunduğu müzeydi. Kuruköprü Anıt Müzesi ve Geleneksel Adana Evi olarak hizmet veren bu iki yapı elbette ilgimizi fazlasıyla çekti. Girişin sol yanında yer alan ve eski bir Rum Kilisesi olan yapı günümüzde ağırlıklı olarak sergilerin düzenlendiği kültür merkezi olarak kullanılırken hemen karşısındaki tarihi konak Geleneksel Adana Evi olarak bölgenin etnografyasına ışık tutuyor.
1845 yılında ibadete açılan Rum Kilisesi sonrasında bölgedeki Rumlar Adana'dan ayrılınca müzeye dönüştürlmüş müze müdürü olan Rıza Yalgan'ın girişimleriyle de yanında Çukurova coğrafyasının kültürünü yansıtan konakta bölgenin gündelik hayatını yansıtan unsurlar yerleştirilmiş. Bu yönüyle Kuruköprü Anıt Müzesi Ve Geleneksel Adana Evi, bölgenin yaşantısına dair edinmek isteyeceğiniz bilgileri yansıtan bir yapı olma özelliği taşıyor. Bu arada müzeyi ücretsiz gezebileceğinizi hatırlatalım.
Hazır bu denli tarihle yoğrulmuşken rotamızı Adana Arkeoloji Müzesi’ne çeviriyoruz. Eski mensucat fabrikasının yerine kurulan Adana Arkeoloji Müzesi, yakın zamanda görme fırsatı bulduğum Gaziantep, Şanlıurfa ve Kayseri’deki benzerleri gibi oldukça zengin. Tarih boyunca Adana ve etrafındaki medeniyetlere dair bilgi ve buluntuların sergilendiği müze, şehre gelenlerin mutlaka görmesi gereken bir yer.
Neolitik Çağ’dan günümüze Çukurova bölgesine yerleşmiş medeniyetleri tarih meraklılarına sunan müzede dev taş heykellerden tarihi mozaiklere kadar görülmesi gereken çok sayıda eser bulunuyor. Müze ayrıca Osmaniye yolu üzerinde bulunan ve bu sefer görmeye vaktimizin yetmediği ama bir dahakine özel olarak görmek istediğimiz Anavarza Antik Kenti’ne dair videoları da izleme fırsatımız oldu. Anavarza, Roma döneminin önemli yerleşimlerinden biri olma özelliği taşıyor. Anadolu’daki üç arenadan birine ev sahipliği yapan bölge amfitiyatrosu, stadyumu, kalesi ve daha birçok sosyal alanıyla devrin önde gelen yerleşimlerinden biriydi.
Adana Arkeoloji Müzesi’nde karşımıza çıkan bir diğer önemli buluntular Misis Antik Kenti’ne aitti. 7 bin yıllık bir geçmişe sahip olan ve bölgenin en eski yerleşimlerinden biri olan Misis’te kazılar günümüzde de devam etmekte. Tarihte de büyük öneme sahip bir kavşak noktası olan Misis Antik Şehri’nin Adana’da görülmesi gereken yerlerden biri olduğunu da belirtelim.
Adana Arkeoloji Müzesi’nde gördüğümüz ve Roma döneminden kalma yer mozaiklerden sonra müzeye yavaş yavaş veda ettik. Bu seferki rotamız Adana Garı’na çok yakın bir mesafede Ziya Paşa Bulvarı üzerinde bulunan ve İstanbul’da da sık sık kahve içmek için tercih ettiğimiz Federal’in Adana şubesi oldu. Sabahın erken saatlerinden öğlene kadar süren gezimize bir yorgunluk kahvesiyle ara verdik. Saat iki dolayında 20 bine yakın adım atmıştık.
Kahve molasından sonra Adana sokaklarında belli bir rotaya bağlı kalmaksızın güney istikametinde dolaşmaya devam ettik. Kentin yeni bölümünde Ziya Paşa Bulvarı’nın ardından eski kente doğru yol aldık. Yolumuz Tepebağ Mahallesi’nin Osmanlı döneminden kalma tarihi evlerine düştü. Burası cumbalı evleri, dar sokaklarıyla kendinizi adeta onlarca yıl öncesinde hissedeceğiniz bir yer.
Bu tarihi sokaklarda gezerken yirmi bin adımı aşmış ve midemiz de yavaş yavaş alarm çalmaya başlamıştı. Şimdi sıra Adana’nın en ünlü ve iddialı yönlerinden biri olan gastronomiye şahitlik etmeye gelmişti. Önümüzdeki bir çok seçenek içerisinden Birbiçer’i tercih ettik. Burada karnımızı doyurduktan sonra yönümüzü Sabancı Merkez Camii’ne çevirdik.
Seyhan nehri kıyısında yer alan ve 1998 yılında açılan Sabancı Merkez Camii, altı minaresiyle dikkat çeken Türkiye’nin de en büyük dini yapılarından biri. Sabancı ailesi tarafından yaptırılan cami, hem içi hem de dışıyla insanı büyülüyor. Mimar Necip Dinç’in eseri olan ve aynı anda 28 bin 500 kişinin ibadet edebileceği cami, çinileriyle de dikkat çekiyor. Ana kubbesinin çağı 32 metre olan Sabancı Merkez Camii’ndeki hatlar, hattat Hüseyin Kutlu’ya ait.
Bu olağanüstü camiden sonra rotamızı nehrin karşısındaki Adana HiltonSA’ya çevirdik. Akşam saatlerine kadar süren bu gezimizde 30 bin adım ve 25 kilometre mesafe katettik. Otelin en üst katında bulunan excutive barda günün yorgunluğunu atıp günü noktaladık.
Gezimizin ikinci gününde erken saatlerde otelimizden ayrılıp Seyhan nehri boyunca yürüyüp baraja doğru yürüdük. Yaklaşık iki saat süren bu yolculuğumuz boyunca yürüyüş parkurları ve asma köprüden geçip baraja ulaştık. Dönüş yolunda Kınalı Eller Kooperatifi’nin bizim için hazırladığı ve Adana’ya özel tatların servis edildiği toplantıya katıldık. Adana HiltonSA’da gerçekleştirdiğimiz bu toplantıyı ve röportajı ayrı bir haber olarak kurguladığım için şu anlık bu idealist kadınlara duyduğum hayranlığı belirtip rotamıza devam ediyorum. Otel içinde yer alan ve özellikle yaz aylarında oldukça hareketli olan Riverside’ın bölgede önemli bir eğlence ve kutlama mekanı olduğunu da belirtelim.
Günün ilerleyen saatlerinde yavaş yavaş Adana’dan ayrılma vaktimiz de gelmişti. Adana’da son bir şehir turu gerçekleştirip Adana HiltonSA’ya döndük ve oradan da yine on dakika süren yolculukla havaalanına ulaştık. Adana’da kaldığımız iki gün boyunca Adanalıların misafirperverliğine hayran kaldığımızı belirtmek isterim. Hem ağırlama hem de ihtiyaç duyduğumuzda yol gösterme konusunda oldukça cömert davranan Adanlılara ne kadar teşekkür etsek az. Dilerim yakın zamanda yolumuz yeniden bu güzel kente düşer. ihsan.dindar@milliyet.com.tr