11.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Karadeniz ekonomisi çay - fındık sarmalında sıkıştı. Yanlış destekleme politikaları yüzünden ne mandalina kaldı ne portakal. Ovalar, tepeler tütün, fındık ve çayla dolunca fiyatlar düştü, Karadenizli para kazanamaz oldu. 19 Mayıs Üniversitesi, yaban mersini (likapa) yetiştirilmesini istiyor. Bir dönüm fındık bahçesi 300 milyon, bir dönüm çay bahçesi 675 milyon kazandırırken bir dönüm likapa bahçesi 8 milyar lira kazandırıyor.
19 Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Hüseyin Çelik, başta likapa olmak üzere kokulu kara üzüm, bektaşi üzümü, frenk üzümü, böğürten, ahududu gibi üzümsü meyvelere önem verilmesini istiyor. Dr. Çelik şöyle diyor:
Köy Enstitülü öğretmen
"Karadeniz, tarımsal açıdan mükemmel imkânlar sağlayabilecek potansiyele sahip. Yeni ürün çeşitleri önermeliyiz. Ben, bir akademisyen ve Karadeniz âşığı olarak, 1996 yılından bu yana yeni meyve türlerini tanıtmaya ve geliştirmeye çalışıyorum."
Dr. Hüseyin Çelik, önce Karadeniz'in ünlü kokulu kara üzümü ile ilgilenmiş. Örnekler toplamak için köylerde dolaşırken Rize, İkizdere Şimşirli köyünde, Köy Enstitülü emekli öğretmen Osman Yıldız ile tanışmış. Dr. Çelik anlatıyor:
"Osman Yıldız, yurtdışından getirdiği likapa fidanlarını yetiştirmek için uğraşıyormuş. Rize'de Likapa, Trabzon'da Ligarba, Rize Pazar'da Kaskanaka, Ardeşen'de Çera olarak isimlendirilen ve yabani meyveleri beğenilerek tüketilen likapa, yurtdışında 'blueberry' adıyla çok yüksek fiyatla satılır. Bizde ise ticari olarak yetiştirilmiyor. İkizdereli Osman Yıldız, yurtdışında çok yüksek fiyatla satılan blueberry meyvesini görünce "Yahu bu bizim likapaya benziyor" diyerek fidanlarını getirip köyüne dikmiş. Osman Yıldız ve oğlu Osman Nuri Yıldız, 2.5 dönüm bahçesini bize verdi. Şimdi, burada likapa yetiştirme çalışmaları yapıyoruz. Projeyi DPT ve TÜBİTAK destekliyor."
Dr. Hüseyin Çelik, üzümsü meyveler denen meyve grubunda uzman. Bektaşi üzümü, frenk üzümü, kokulu kara üzüm, ahududu, böğürtlen gibi meyvelerin oluşturduğu bu grup, tüm dünyada büyük miktarlarda yetiştiriliyor ve tüketiliyor. Ancak her nedense ülkemizde yetiştirilmiyorlar. Dr. Çelik, bu grubun bir üyesi olan likapa hakkında şunları söylüyor:
"Geçen yıl deneme bahçesinde yetiştirdiğimiz 500 kilo likapa, Rizeli Üçel firması tarafından reçel olarak işlendi ve çok beğenildi. ABD'den ithal edilerek İstanbul'daki marketlerde satılan likapa meyvesinin 250 gramı 5 milyon liradan alıcı buluyor. Asitli topraklarda yetişen likapa için özellikle Rize ve Trabzon tam biçilmiş kaftan. Dünyadaki lüks ve pahalı meyvelerden biri olan likapa, ülkemizde de layık olduğu yeri çok yakında alacak. Rize Milletvekili İlyas Çakır'ın da desteklediği projemizle belki de 4 - 5 yıl sonra dünyaya likapa satar duruma geleceğiz. Ortalama olarak bir dönüm fındık bahçesinden 300 milyon lira, çay bahçesinden 675 milyon lira, böğürtlen - ahududu bahçesinden 3 milyar lira gelir elde edilebilirken, 2003 yılında 1 kg. yaban mersini 4 milyon liraya satıldı. Bir dönüm likapa bahçesinden 2 bin 500 kilo meyve alınır. Dolayısıyla elde edilen gelir 8 milyar liradan fazladır."
Ekonomisi iğdiş oldu
Yanlış destekleme politikaları sonucunda, Karadeniz ekonomisi iğdiş olarak tütün, fındık ve çay bağımlısı oldu. Dünyada 10 sent olan yaş çay fiyatı biz de 60 - 70 sente, iç fındığın kilosu ise 4 dolara kadar çıkınca deniz bitti. Aldığı çayları çürüterek denize dönen Çay - Kur'un, depoda acıyan fındıkları yağ yapan Fiskobirlik'in pili bitti. Türkiye krize girdi, IMF geldi. IMF, 'Fındık ve çayda hovardalığa son verin' diye tavır koyunca yaş çayın fiyatı 24 - 28 sente, iç fındığın kilosu ise 2 dolara indi. Geliri azalan Karadenizliler sıkıştı. Karadeniz halkı, fındık ve çay yaprağı satarak zengin olamaz.
Rize çayı, Seylan ve Hindistan çayıyla rekabet edemez. Giresun fındığı, ABD ve İspanyol bademi ile yarışamaz. Oysa sorunun çözümü basit. Düzce, Adapazarı, Samsun, Bafra ovalarındaki fındık bahçeleri sökülüp çeltik, mısır, ayçiçek ve soya ekilmeli. Ordu, Trabzon, Giresun, Rize, Artvin yamaçlarında kivi, likapa böğürtlen, ahududu, kızıl ağaç, kestane, kiraz, portakal, zeytin bahçeleri kurulmalı. Bu ürünleri işlemek için de Ordu'daki Sagra gibi 15 tane daha fabrika inşa edilerek fındık yerine gofret, sarella ve çikolata ihraç edilmeli. Türkiye, bir an önce katma değeri yüksek yeni ürünlere yönelmeli.
Likapa, taze meyve olarak, ayrıca meyve suyu sanayiinde, kuru meyvesi, çiçek, kök ve yaprakları ilaç sanayiinde, süt ürünlerinde (dondurma, yaban mersinli süt, yoğurt vb.) meyveli ekmek, çörek, kek, puding ve pastalarda, baharat sanayiinde, meyve salatalarında, reçel, marmelat, jel ve konserve sanayiinde, çayda, diyet mönülerde kullanılıyor. Besin değeri yüksek.
Bir bardak likapa suyu 145 gram ve 21 gram karbonhidrat, 1 gram protein, 0,5 gram yağ, 19 miligram
C vitamini, 145 IU A vitamini ile 85 kalori içeriyor.
Seçimden önce tüm başkan adayları hemen her konuda vaatte bulunup, söz verdiler. Ama ben hiçbir belediye başkan adayının halk sağlığı ve gıda güvenliği için bir vaatte bulunduğunu hatırlamıyorum. Halbuki belediyeler, beşikten mezara kadar vatandaşa hizmetle, halk sağlığını korumakla yükümlü. Doğumevi açmak da, mezar yeri hazırlamak da belediyelerin görevidir. Ancak son yıllarda kendilerini kaldırımları bozup yeniden yapmaya verdiler. Garip plastik oyuncaklarla çocuk bahçesi yapıyorlar, plastik palmiye ağacı dikiyorlar ama gıda güvenliğini sağlamak için hiçbir şey yapmıyorlar.
Çarşıda, pazarda, markette dolaşan zabıta memuru göremiyorum. Zabıtaların hepsi masa başında oturuyor. Belediyeler denetim görevlerini boşladılar. Piyasa denetimsiz kaldı. Halk sağlığını tehdit eden gıda ve ihtiyaç maddeleri piyasayı istila etti. Allah'tan bazı kuruluşlar, 'Bana ne?' diye düşünmüyorlar. Kendilerini sorumlu hissedip, belediyelerin yapmadığı denetim işini yapmaya çalışıyorlar. Gima da bunlardan biri. Gima şimdi, gıda maddesi satın aldığı firmaları Tübitak'ın yardımı ile denetliyor. Tübitak'ın yaptığı denetimden geçer not alamayan fabrikanın malı, Gima'nın kapısından içeri giremiyor.
Belediye başkanlarından çarşı pazarı denetlemelerini talep ediyorum. Çünkü belediyeler, 1580 sayılı Yasa'nın 19. Maddesi uyarınca hala 'Beldenin ve belde halkının sıhhat, selamet ve refahını temin'le görevlidirler. Yürürlükteki yasa, çok açık ve net bir şekilde, belediyelerin halkın sağlık, selamet ve hatta refahını korumakla yükümlü olduğunu söylüyor. Ama belediyeler, 'Yeni yasalar
bu yetkiyi Sağlık ya da Gıda ve Tarım Bakanlığı'na verdi' diye kaytarıp görevden kaçıyorlar.
BUSINESS
Ray yap işlet, trenini al gel, yolcu veya yük taşı!
Editörden
Baba Bush'un torpiliyle ABD'lilere gömlek sattı
Boğaziçili 'ufak kızlar' 7 bin kişiye iş buldu
Kunduracı çırağıydı...
İktidardaki kadınlar
Wal-Mart, raporuna yazdı: Gelebilirim!
Enrıco Coverı'yi zor ikna etti
Hortumcunun yöneticisine 'protokol koruması' kalkıyor
Kazanan ve kazandıran arasında 'paylaşım etiği'
Bizim Ören Bayan, Fransa'da 'Madame Tricote' olacak
Apartman ortak alanlarının kira geliri nasıl vergilenecek
İkizdereli Osman Yıldız'ın 'likapa' bahçesinde umut var
Mel Gıbson, Hz. İsa'nın çivilerinden de kazanıyor
Lula, 'IMF karşıtı cephe' kuruyor
Her şey güzel mi olacak?
IBM'in 24 bin patenti var
Bir gecelik konaklama 8 bin dolar