Enİktidar: Annan Planı iflasımız olur Muhalefet: Statüko ile çıkış yok

İktidar: Annan Planı iflasımız olur Muhalefet: Statüko ile çıkış yok

07.12.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Her sabah batmış fabrikasına giderek, eski günlerine ağlıyor

İktidar: Annan Planı iflasımız olur Muhalefet: Statüko ile çıkış yok






Çizgi roman kahramanı Peter Pan'ın 'var olmayan' ülkesi Never Land'da kahramanımızın ömrü, kolu kancalı korsan Kaptan Hook'a karşı savaşla geçer. Maceranın birçok versiyonu vardır. Ama her zaman kahramanımız kazanır, hain kaptan her defasında kaybeder ve kancasını yiyecek kadar sinirlenir...
Ama gerçek hayatta bütün masallar 'mutlu son'la bitmez. KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş da yıllardır, birçok kimse tarafından; Türkiye hariç hiçbir ülke tarafından tanınmayan, resmen tanınmadığı için de ticaret ve turizm yolları kapalı, 'var olmayan' bir ülkenin Peter Pan'ı olarak görüldü.
30 yıldır KKTC'nin başında ve bugün misyonunu tanımlarken, insan, Denktaş'ın da kendisini bir çeşit Peter Pan gibi gördüğü hissine kapılıyor. Sanki o da 'tanınmayan - bilinmeyen' ülkesinin kahramanı olarak, güneyden gelen 'korsanlar'a karşı savaşıyor... Never Land'ın Peter Pan'ının hâlâ çocukluğundan beri kurduğu düş sayesinde hiç yaşlanmaması gibi Denktaş'ın fikirleri de hiç yaşlanmıyor, eskimiyor. Kimse onun ülkesini onun gözüyle göremiyor...
Gelgelelim, artık kendi ülkesinde bile böyle düşünmeyenler var. Hatta bunların sayısı o kadar da az değil. Seslerini giderek yükseltiyorlar. Onlara göre 30 yıldır süren çözümsüzlükte Türkiye'nin doğru bir politika geliştirememesinin de payı var, ama asıl neden Denktaş'ın temsil ettiği 'statükocu' yaklaşım. Dolayısıyla onların gözünde Denktaş, Peter Pan profiline çok çok uzak bir portre ama komşu Rum Kesimi 16 bin dolar kişi başına geliri ile gerçek 'Wonder Land' (harikalar diyarı). Dolayısıyla, Denktaş'ın 'felaketimiz olur' diyerek reddettiği Annan Planı temel alınarak bir çözüme doğru gidilirse, KKTC de 'birleşik Kıbrıs' içinde bir harikalar diyarı olabilir. Çünkü çok istisnai bir coğrafyaya sahip ve AB kaynaklarından yararlanmasının, dünya ile ticaret yapmasının yolu açılır.
Şu sıralar KKTC yeni bir seçime hazırlanıyor. Bu iki kesim arasında kıyasıya bir yarış var. Polemikler şiddetli, sözler ağır. Kimin kazanacağı belli değil ama bu seçimlerin çok şeye gebe olduğu kesin. Eğer Denktaş'ın temsil ettiği iktidar koalisyonu kazanırsa Yunanistan ve Rum Kesimi, AB üzerinden Türkiye'yi sıkıştırmaya devam edecek ve eğer yeni, gerçekçi bir kalkınma planı uygulanmazsa KKTC'nin ekonomik sorunları ağırlaşmaya devam edecek. Göçün önü alınmayacak ve KKTC genç işgücünü kaybederek ekonomik olarak iyice çökecek. Seçim sonuçları ne olursa olsun, KKTC'de hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacak.

Çözüm kokusu bile canlılık getirdi
KKTC'li işadamlarının en dikkat çekici iddialarından biri de Türkiye ile ticarette yaşadıkları sorunlar. Bazı önemli sanayi girişimlerinin, Türkiye'nin yasaklamaları ve gümrük duvarlarını yükseltmesi yüzünden battığı anlatılıyor. Bu konuda iki de çarpıcı örnek var. Birisi beyaz eşya fabrikası kapanan Çerkes Mehmet, diğeri de Bixi Kola fabrikası...
KKTC ekonomisinde son dönemde bir canlılık yaşanıyor. Sorunun çözüleceğine yönelik iyimser beklentiler, inşaat sektörünü canlandırmış. Annan Planı'nda Rumlar'a ait toprakların üzerine bina yapanların, bunları mülk sahibi Rumlar'a satabileceği hükmü var. Bu nedenle boş Rum topraklarında inşaatlar hızlanmış. Kapıların açılmasıyla KKTC'li 7 bin Türk, Rum Kesimi'nde iş bulmuş. Kazançları, KKTC'dekinin en az 5 katı. Otomobil bayilerinde kuyruklar oluşmuş. Esnaf memnun. Emlak satışları da hız kazanmış. Çoğunluğu İngiltere'den gelen Avrupalılar, Türkler ileride büyük prim yapacağı inancıyla ev ve arsa satın alıyorlar.

14 Aralık seçimleri KKTC halkını ikiye böldü. Bu iki kesimin birbiri hakkındaki nitelemeleri ile söylenecek olursa, bir tarafta 'statükocular', diğer tarafta haklarında 'hainler' nitelemesi bile kullanılabilen, 'Annan Planı temel alınarak çözüm' isteyenler var. Denktaş, hâlâ 'çoğunlukta olduğu' belirtilen bir kesimin kahramanı.
Annan Planı'nı kabul eden diğer kesime göre ise Denktaş misyonunu tamamladı ve hatta zarar vermeye başladı. Adanın 40 yıllık lideri, Kıbrıs sorununa çözüm istememekle, Türkiye'ye sırtını dayayarak 'himayeci' bir politika izlemekle, üretimi, girişimciliği arka plana itmekle eleştiriliyor. Ancak birkaç ay önce protesto mitinglerinin hedefi olan Denktaş, yine de 'dünyayı' karşısına almaya hazır bir kararlılık sergiliyor. "Yorulmadınız mı?" sorusuna "Arap atı gibiyim, kamçıyı yiyince şahlanırım" karşılığını veriyor.

Ekonomi itirafı
Bununla birlikte Denktaş'la muhaliflerin aynı fikirde olduğu ender konulardan biri; ada halkını, sadece Türkiye'nin tanıdığı bağımsızlıkla, Rum Kesimi ile birleşme arasında bir seçim yapmaya mecbur eden şeyin ağır ekonomik koşullar olduğu... Denktaş, "En zayıf noktamız ekonomi. Türkiye ile işbirliği yapamadık, Türk yatırımcı getiremedik, istikrar görmedikleri için gelmediler. Rumların eli kuvvetlendi ve dünyaya 'bakın bunlar yoksul' mesajı verdiler. Rum tarafı kredi ve yardımlarla zenginleşirken, 4 binin üzerinde off shore bankayla kara para merkezi olurken, dünyanın tanımadığı KKTC ne yapabilirdi ki?!" diyor.
Türkiye'ye kırgınlık ifadeleri dökülüyor ağzından. "İsteseydi bizi kalkındıramaz mıydı?" diye soruyor. "Türkiye, KKTC mallarına fiili bariyerler koydu, gümrük duvarları uyguladı. Uzun vadeli bir kalkınma planı uygulasaydı, bu durumda olmazdık. Yardım almaya devam edeceğiz. Türkiye Konya'ya ne kadar yatırım yapıyor diye bir tartışma var mı? KKTC, Türkiye'nin Güney sınırında bekçilik yapıyor. 'Bana ne' diyemez" diye konuşuyor.
Rauf Denktaş, 14 Aralık seçimlerini muhalefetin kazanmasıyla Annan Planı'nın devreye gireceği, bunun da KKTC'nin sonu olacağı kanısında. Bu görüşünün dayanaklarını şöyle özetliyor:
"Türkiye'den gelen yıllık 350 milyon dolarlık yardım kesilecek. AB, beş yılda 250 milyon dolar yardım yapacağını söylüyor ama bu hiçbir ihtiyacımızı karşılamaz. KKTC, küçülmek zorunda kalacağından ve ilk yılda 380 trilyon lira bütçe açığı vereceğinden emekli maaşları, sosyal yardımlar kesilecek. Rumlar, eski yerleşim bölgelerine dönecek. Türkler'in evlerini, topraklarını ellerinden alacak, mülkleri üzerinde hak iddia edecekler..."

'Futbol maçı bile yapamıyoruz'
KKTC Ana Muhalefet Partisi CTP'nin lideri Mehmet Ali Talat, kamuoyu anketlerinde şu anda iktidarda olan partiyi zorlayacak gibi gözüküyor. İki parti ile koalisyon protokolü var. Talat, seçimde 'çözüm istemeyenler'in kazanması halinde Türkiye'nin Kıbrıs sorunundan kurtulamayacağı kanısında. Kıbrıs Türkü'nün en büyük probleminin ekonomi olduğunu anlatan Talat, "Uluslararası izolasyondan, ambargodan, kimliksizlikten, ürününü satamamaktan, Türkiye ile bir futbol maçı bile yapamamaktan bıktık. KKTC'nin sırtını Türkiye'ye dayayarak, Türk vatandaşlarının vergileriyle beslenerek, devletçi politikalarla daha fazla yol alması mümkün değil" diyor.

Kıbrıslı Çerkes Mehmet'in hikâyesi, bu küçük ülkede Türk sanayicisinin ne zorluklar yaşadığının trajik örneklerinden biri.
Çerkes Mehmet, ailesinin varını yoğunu koyarak, 1977'de, Rumlar'dan kalan bir arazi üzerine ilk fabrikasını kurmuş. İtalya'dan teknoloji almış. Buzdolabında Econowatt, çamaşır makinesinde Wash - Meisler adında iki marka yaratan Çerkes Mehmet, KKTC'de pazar lideri olmuş. Türkiye'ye de ihracata başlamış.
O sıralarda KKTC'li işadamı Asil Nadir de Manisa'da Vestel beyaz eşya fabrikasını kuruyormuş. Anlaşmışlar ve Çerkes Mehmet, Nadir'in şirketleri üzerinden Türkiye'ye ihracata başlamış. İlk parti törenle uğurlanmış. Ancak 5 bini aşkın çamaşır makinesi taşıyan TIR'lar Mersin Limanı'ndan girdikten iki saat sonra, 'yetkililer'den gelen imzasız bir talimatla yüzde 9 gümrük uygulaması getirilmiş. Buna rağmen ihracata devam etmiş ama bu kez Bakanlar Kurulu, gümrük oranını yüzde 12'ye çıkarmış. Bu gelişme Çerkes Mehmet'in fabrikasını batırmış.

'Nadir dinlemedi, ucuz sattı'
"Vestel, emsallerinin yarı fiyatına satınca Türkiye'deki üreticiler baskı yaptı. Asil Nadir'i uyardım. Yüzde yüzlere varan karlarla sat. Fiyatı yükselt, piyasayı rahatsız etme dedim. Dinlemedi. Gümrük yüzde 12'ye çıkınca Vestel, ithalatı kesti. İki yıl ancak dayanabildim. KKTC pazarı, fabrikayı döndüremedi. İflas ettim" diye anlatıyor.
Çerkes Mehmet, şimdi her sabah terk edilmiş, harabe fabrika binasına geliyor. Çürümüş montaj hatlarına baktığında, üç vardiya çalıştığı günleri anımsıyor, gözleri doluyor: "Ben Türkiye ambargosunun en önemli kanıtıyım. Bu olayın bana zararı 12 milyon dolar ve bir hayat. Ama Kıbrıs halkına zararı çok daha büyük. KKTC'li girişimcilerin cesaretini kırdı" diyor ve ekliyor: "Türkiye hiçbir zaman ayaklarımızın üzerinde durmamıza izin vermedi."

BİXİ ve rakı yasak
Bir ikinci hikâye Ramiz Manyera'nın. 1955 yılında bir cola fabrikası kurmuş Manyera. 1980'li yıllardan 90'ların başına kadar Türkiye'de tüketimi olan "Bixi Cola"yı o üretmiş. Ancak fiyatının uygunluğu dolayısıyla piyasada ilgi gören Bixi Cola'nın Türkiye'ye ithalatı da Çerkes Mehmet'in çamaşır makinelerindeki gibi, 'kimden çıktığı belli olmayan, gerekçesiz bir kararla' yasaklanmış. KKTC'liler bu kararı, o zamanlarda Kuzey Kıbrıs'a bir cola üretim tesisi kuran Tamek'in lobisine bağlıyorlar.

KKTC Ticaret Odası Başkanı Ali Erel, ülkenin siyasi ve ekonomik olarak 'duvara tosladığı' görüşünde. "Elimiz kolumuz bağlı. Ülkemize yüzde 98'i Türk, 80 bin turist getirebiliyoruz. Rum Kesimi'ne milyonlarca turist geliyor. Kişi başına düşen milli gelir bizde 4 bin dolar, Rum Kesimi'nde 16 bin dolarlardayken mutlu olmamız mümkün değil. Rum Kesimi'nin 1 Mayıs 2004'te AB'ye girmesinden sonra, Türkiye ile ekonomik ilişkiler de sınırlanacak. Türkiye mecburen Rum Kesimi'yle gümrük birliğine girecek ve biz bir kutu deterjanı Rum tarafından Türkiye'ye göre daha ucuza alacağız" diyor.
Erel ve KKTC İşadamları Derneği Başkanı Salih Çeliker, çözüm olursa, halen 200 milyon dolar olan turizm gelirlerinin ikiye katlanacağını, bakir KKTC kıyılarına direkt seferler ve tur paketleriyle Avrupa'dan ve dünyadan turist akacağını, tarımsal ürün ihracatında patlama yaşanacağını, Annan Planı kabul edilirse 12 bin civarında konut ihtiyacı ortaya çıkacağından, 45 - 50 bin kişiye istihdam sağlanacağını belirtiyor. Peki ya çözüm olmazsa? İkilinin çözümsüzlük halinde ekonomi için beklentileri şöyle:
"Rum Kesimi'ne çalışmaya giden 7 bin işçi var. Bunların sayısı daha da artacak. Rumlar pasaport (Rum pasaportu alan 40 bine yakın KKTC vatandaşı var!') ve yerleşmeye izin verdiği için güneye göç artacak. AB ülkelerine göç engellenemeyecek. Türkiye Loizidu davasında olduğu gibi yeni tazminat talepleriyle karşılaşacak."
Ağırlıkla Annan Planı temelinde bir çözüm aranması fikrinde olan işadamı örgütlerinin iki temsilcisi, Annan Planı'nın bazı konularda revizyona ihtiyacı olduğunu belirtiyorlar. Erel ve Çeliker, "KKTC ekonomik bir bölge olarak kabul edilmeli. Eğer bu olursa Sicilya'da olduğu gibi KKTC yılda 9 milyon dolara varan AB fonlarından yararlanabilir. Plan iki tarafın da isteklerini yüzde 100 karşılayamaz. Çünkü bu bir uzlaşı planı" diyorlar.



Arkadaşım Şule Yücebıyık ile sabah saat 09.00'da Cumhurbaşkanı Denktaş'ın odasına girdik.
Denktaş ceketini sandalyesinin arkasına asmış TV izliyordu. Bahçeye bakan pencerenin önünde yukarıdan aşağıya sarkıtılmış iplere bağlı iki kafeste iki kanarya "cik cik" ötüyordu. Kanaryaların biri sarı, diğeri sarı - kahverengi idi. Koltukta ise minderlerin arasına yerleşmiş kaniş cinsi bir köpek horul horul uyuyordu.
Denktaş, "1 Mayıs'a kadar Kıbrıs sorununa mutlaka çözüm getirilecekmiş... Acelemiz ne?.. Bu telaş niye? Bu iş sabır ile hallolur" diyor. Ekliyor: "Bizi Türkiye ile birlikte AB'ye aldıkları gün Kıbrıs sorunu çözüme kavuşur."
Denktaş'a göre "AB bürokrasisi, Kıbrıs'ın yarısını AB'ye tam üye kabul ederek büyük hata yaptığının farkına vardığı için hırçınlaştı..." Denktaş, Annan Planı'nı, Türkleri Rumların kucağına atma planı olarak görüyor. "Kıbrıs sorunu Türk ve Rum halklarının sorunudur. Bu sorunu sadece bu iki halk çözebilir. Türkiye ile Yunanistan garantör olarak kendi aralarında müzakere edebilir" diyor.
Denktaş'ın Ekonomi Bakanı Salih Coşar, uzun yıllardır hükümetlerde görev alan bir politikacı. Bize çay ile Kıbrıs'ın özel kurabiyeleri olan pilavuna ve bademli kurabiye ikram etti.
Uzun uzun Annan Planı'nın olumsuz yanlarını anlattı. Salih Coşar diyor ki, "Annan Planı'na göre Türkler, yaklaşık 40 milyar dolar tazminat ödeme sorumluluğu altına girecek. Kaybedilen topraklardan kalan topraklara göç edecekler ile Güney'den gelecekler 68 bin dolayında. Bu insanlara 2 yıl içinde konut ve iş bulmak sorumluluğu var. En önemlisi Rum malında oturan Türklerin koçanlarını (tapularını) Mülkiyet Kurulu'na teslim etme mecburiyetleri. Mülkiyet Kurulu her tapuyu ayrı ayrı değerlendirerek ya eski sahibine iade edecek ya da tazminat isteyecek. Bu ise büyük bir belirsizlik yaratacak. Türklerin huzuru kaçacak."
Annan Planı'na karşı olanlardan sonra planın kabulünü isteyenler ile görüştük.
Önümüzdeki hafta yapılacak seçime giren muhalif partilerinin tamamı Annan Planı'nın kabulünü istiyor.
Ana muhalefet partisi Başkanı Mehmet Ali Talat, Çözüm ve AB Partisi Başkanı Ali Erel, "Annan planı bahane... Bu mücadele çözüm isteyenler ile çözüm istemeyenler arasındaki mücadeledir" diyor.
Muhalefet cephesine göre, iktidar çözümsüzlüğün devamından yana. Bunun için Annan Planı'nı reddediyor. Muhalefet cephesine göre, Annan Planı çerçevesinde bir çözüm, sadece Kıbrıs halkına mutluluk getirmeyecek, Türkiye'nin de rahatlamasını sağlayacak. Annan planını savunanlar, planın maliyetinin abartıldığı kadar büyük olmadığını, çözüm halinde ambargonun kalkması sonucu Kuzey Kıbrıs'ın kısa sürede canlanacağını, mevcut turistik tesislerin dolacağını, yeni tesisler yapılacağını söylüyor.
Şu bir gerçek ki, "ambargo" Kuzey Kıbrıs'ı boğmuş ve boğmaya devam ediyor. Çünkü Kuzey Kıbrıs bırakınız başka ülkelere Türkiye'ye bile mal satamıyor. Kuzey'e sadece Türkiye üzerinden girilebiliyor, çıkılabiliyor.
Güney Kıbrıs ise dünyaya açık. Kuzey'e yüzde 98'i Türk 80 bin turist gelirken, Güney'e dünyanın dört köşesinden 2.6 milyon turist geliyor.
Bu nedenle Kuzey ve Güney halkları arasındaki gelir farkları giderek açılıyor.
1 Mayıs'a kadar çözüm olmaz ise, ilginç gelişmeler ortaya çıkacak. 1 Mayıs'tan sonra Rum kesimi malları Türkiye'ye gümrüksüz girecek. Türk malları Rum Kesimi'ne gümrüksüz girecek. Buna karşılık Kıbrıs Türk Kesimi malları Türkiye'ye gümrüklü girecek, Türk malları Kuzey Kıbrıs'a gümrüklü gidecek.
Seçim, "Annan Planı veya çözüm" konusunda bir oylamaya dönüşmüş durumda.
141 bin seçmen 50 milletvekilini seçecek. Yüzde 5 baraj var. Normalde 4 parti, belki 5 parti barajı geçecek.
Annan Planı'na karşı iktidar partileri, Derviş Eroğlu'nun Ulusal Birlik Partisi ile Serdar Denktaş'ın Demokratik Partisi. Çözümü ve Annan Planı'nı savunanlar ise Mehmet Ali Talat'ın Cumhuriyetçi Türk Partisi ile Mustafa Akıncı'nın Barış ve Demokrasi Partisi. Bir de bu iki partiyi destekleyen Ali Erol'un Çözüm ve AB Partisi var.
Ana muhalefet partisi Başkanı Mehmet Ali Talat ile parti merkezinde çay içtik.
Mehmet Ali Talat diyor ki: "Bizim iktidarımız Türkiye için de önemli. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti bizim katkımız olmadan bu sorunun çözümünü sağlayamaz. Kıbrıs sorunu çözülecek ise Denktaş ile olmaz. Biz iktidara gelmeliyiz."
Soruyorum: "Ya seçimi kazanamaz iseniz?"
Cevaplıyor: "Bu yapı sürdürülemez... Allah Türkiye Cumhuriyeti'ne acısın..."
Genel kanı, iktidarın değişmemesi halinde, Kıbrıs sorununun şekil değiştireceği, "Avrupa müktesebatının Kuzey Kıbrıs'ta da uygulanması arayışının başlayacağı" yönünde.
Bu seçim nedeniyle Kuzey Kıbrıs'ta yaşayanlar Annan Planı'ndan / çözümden yana olanlar ve olmayanlar diye "keskin biçimde" ikiye ayrılmış. Nerede ise birbirine (düşman diyemeyeceğim) karşı bir kamplaşma var.
Seçim sonuçları bu gerginliğin yumuşamasını sağlayamayacak...
Annan Planı karşıtları, "Çözüm diyerek halkın tapularını ellerinden alacaklar. Halk gene Rum'a köle olacak" diyor. Çözümü savunanlar, "Ambargo kalkacak. Türkler AB üyesi olarak seyahat ve ticaret serbestisine kavuşacak. İş imkânları artacak" diyor. Kimin çoğunlukta olduğu seçimde belli olacak.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonra Türk ve Rum tarafları ayrı siyasal yapılar haline geldi. Türk tarafında yönetimi, iki dönem Rauf Denktaş başkanlığındaki 'Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi' üstlendi. Otonom yönetim yerini, 13 Şubat 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti'ne bıraktı. Federal devlet sistemi ise 5 Temmuz 1976'ya kadar sürdü. Daha sonra bugünkü biçimiyle birbirini izleyen 21 KKTC hükümeti kuruldu. Böylece ortalama 14 ayda bir hükümet değişti.
KKTC'nin yalnızca Ankara'da büyükelçiliği, İstanbul, İzmir ve Mersin'de konsoloslukları var. Diğer bütün ülke ve kentlerde resmen tanınmadığı için tanıtım ofisleri ve fahri temsilcilikleri bulunuyor. Resmen tanınmadığı için Türkiye dışındaki diğer ülkelerle ticaretinde sürekli sorun yaşayan KKTC'de 40 banka faaliyet gösteriyor. Banka sayısı nüfusa göre oldukça fazla.

210 bin nüfusa 40 banka
KKTC İşadamları Derneği Başkanı Özdil Nami'nin verdiği bilgiye göre banka sayısının bu kadar fazla olmasının bir nedeni, Türkiye'de Hazine bonosu faizlerinin yüksekliği. Banka kurup, mevduat toplayanlar bu yüksek faizden yararlanmışlar. KKTC'de banka kurma maliyeti düşük. Bir de eğer çözüm olursa AB içinde banka sahibi olmak isteyenler kurmuşlar. Nami'ye göre dördüncü neden de kara para aklamak için kullanılmaları.
Son dönemde, Türkiye'deki bankacılık operasyonu çercevesinde birçok banka (Türkiye kökenli: Tunca Bank, Yurt Bank, Rumeli Bank, KKTC kökenli: Kıbrıs Kredi Bankası, Peyak, Everest Bank, Ticaret Bankası) kapanmış. Mudilerin alacakları taksitlendirilmiş.
Türkiye'ye özellikle gıda, içki, deterjan, ilaç ihracatında 'bürokrasi' sorunu olduğunu belirten Nami, "Türkiye'nin AB ile olan Gümrük Birliği anlaşması bizimle birtakım sorunları aşmasını engelliyor" diyor.
Nami, KKTC'de açılan kumarhanelerin de ekonomiye bir katkısı olmadığını düşünüyor. "Bu tip turistler alışveriş yapmıyor, paranın çoğu casino işletmecisine kalıyor."
Türkiye ile birlikte hazırlanan, 'bir düzineden fazla' ekonomik paketin hiçbirinden sonuç alınamamış. Bunun sonucu olarak da göçün önü alınamamış. İngiltere'de 100 bin, Avustralya'da 30 bin civarında KKTC'li Türk var. Çünkü iş alanı yok. Her 100 kişiden 40'ı devlette çalışıyor. KKTC'nin resmi para olarak TL'yi kabul etmesi ve Türkiye ekonomisi ile 'yakın' ilişkileri dolayısıyla, Türk ekonomisindeki bütün sorunların çok doğrudan KKTC ekonomisine yansıdığı belirtiliyor.
KKTC'nin milli hasılası 1 milyar dolara bile ulaşamıyor. Kişi başına gelir 4 bin 500 dolar civarında. Bütçesi açık (2003 rakamı 146 milyon dolar) veriyor. 210 bin nüfuslu adada, aktif işgücü nüfusu 100 bin kişi. 11 bin kişi emekli maaşı alıyor. İşsizlik oranı resmi rakamlarda yüzde 1'lerde görülüyor ama gerçekte bunun yüzde 6 civarında olduğu belirtiliyor.

Türkiye'nin KKTC'ye iki türlü yardımı var. Doğrudan yardımlar; savunma, yol - su - enerji gibi yatırımları içeren altyapı yatırımlarını içeriyor. Krediler ise Türkiye'nin KKTC'nin bütçe açıklarını kapatmak için verdiği ve zaman içinde mutlaka sildiği kredi yardımlarını kapsıyor. 1998 - 2003 Kasım arasında Türkiye'nin yaptığı doğrudan yardımlar, 430 milyon doları buluyor. Bu altı yıllık dönemde Türkiye'den gelen kredilerin tutarı 726 milyon dolar. Buna göre toplam 1.1 milyar dolarlık bir transfer yapılmış.



BUSINESS


'Kıbrıslı işadamlarını Türkiye batırdı'
Geçmişle geleceğin hesaplaşması
Beyan edilecek veya edilmeyecek faiz gelirleri
'Cici kızlar' ile 'Delikanlı kızların' ped savaşları
Amerikalı, kazan dairesini gördü 'En temiz hastane' belgesi geldi
Dağa çıkanın rüyası, mekap spor ayakkabısı
Aşçı Crum'u kızdırdılar, o da cipsi icad etti!
Zeytin yerken alzheımer oluyoruz haberimiz yok
Irak'taki ABD askerine tuvalet İsrail'e oyun parkı satıyor...
Herkes 'etik'ten söz ediyor
'Mahallenin yüzünü kara çıkarmadım, rekortmen oldum...'
Stıglıtz'den Aliyev'e petrol dersi
Sırlar odasının anahtarları çalındı
Yılmaz Bey, Prens Bandar'ı ikna etti Koton'un Körfez atağı başladı...
Poşetten, çöp torbasından 90 milyon dolarlık ciro
'Beyin'le büyüyen ülke: Hindistan
Bin 400 yıllık şirket
İnternette kazananlar, kaybedenler
Estetik değil teknik