02.02.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
ZEYNEP AKTAŞ
Geçen yıl 22 Mayıs’ta FED Başkanı Bernanke, piyasalarda yeni bir dönemin başladığına dair sinyalleri vermişti. Aralık 2013’te FED tahvil alım programında ilk kez 10 milyar dolar azaltıma gitti. Ocak ayında azaltımın devam etmesi, fonların gelişmekte olan piyasalardan çıkışını hızlandırdı.
Buna Türkiye özelinde, bir de artan gerilimi ilave ettiğimizde, piyasalarda adeta bir deprem yaşandı. Hisseler 22 Mayıs’tan bu yana yüzde 34 değer kaybetti. Aynı dönemde 1.85 TL olan dolar, 2.39 TL’ye kadar tırmandıysa da Merkez Bankası’nın faiz artırımıyla geriledi. Dövizde yaşanan dalgalanma biraz daha sakinleşirken, dolar 2.26 TL’den kapanış yaptı. Aynı sürede yüzde 5.08 olan gösterge faiz oranı ise yüzde 11’e çıktı.
Dalgalanmanın durulmasının beklendiği bir ortamda, dolar ve faizdeki yükselişin maliyetini konuşuyoruz. Bakılan pencereye göre kur ve faizdeki dalgalanma farklı manalara geliyor. Döviz borcu olanlar için kur artışı, bilançoların daha da erimesi anlamına gelirken; ihracatçılar için rekabet ortamın lehlerine dönmesine neden olmakta. Ancak ihracatçılar bile kurdaki yüksek dalgadan rahatsız ve istikrarlı, dengeli bir kurun önemine vurgu yapıyor. Neticede fiyatlardaki yüksek oynaklık ve belirsizlik, ihracatçıların da önünü görmesine mani oluyor.
Trend değişti
Geçtiğimiz 10 yıllık sürede kurdaki düşük seviye dış kaynak yoluyla yatırıma giden firmalar açısından büyük bir kolaylık sağladı. Düşük maliyetlerle yeni makineler alındı, işletme sermayesi güçlendirildi ya da tesisler yenilendi. Ancak, şirketlerin önümüzdeki dönemde borçlanma maliyetleri artacak. Kurdaki artış, dış kaynakla yatırımlarını finanse etmeye çalışanlar için ciddi bir maliyet. Bu riski almak istemeyenler güçleri oranında özkaynaklarına yönelecek.
Özkaynakları yeterli olmayanlar ise bunu temin etmek için sermaye piyasalarını kullanabilecek. SPK Başkanı Vahdettin Ertaş da Elektronik Genel Kurul Sistemi’nin tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada; şirketlerin özkaynak ihtiyacının artacağına dikkat çekti. Ertaş, önümüzdeki 10 yılda yükselen ekonomilerin bugünkü New York Borsası’nın büyüklüğü kadar yani yaklaşık 10 trilyon dolar, ek özkaynağa ihtiyaçları olacağının tahmin edildiğini ifade etti. Ertaş’ın da belirttiği gibi önümüzdeki dönem firmalar açısından sermaye piyasalarının ön plana çıkacağı, kaynak arayışının daha fazla tercih edileceği bir dönem olacak. Ancak bu yönelim olurken yatırımcı ayağı güçlenmediği taktirde firmaların arzu ettikleri kaynağı sermaye piyasalarında bulmaları çok zor. Piyasanın otoriteleri de bunun farkında.
Düşük maliyetli fon...
Ertaş konuşmasında; bu dönüşümü gerçekleştirebildiğimiz ölçüde firmalarımız gerek lokal gerekse küresel bazda daha çok ve daha düşük maliyetli fonlara erişim imkanına kavuşacaktır, derken yatırımcının önemine vurgu yapıyor. Firmalar ise sermaye piyasasını farklı boyutu ile yakalamış görünüyor. İlk başlarda sermaye piyasası, sadece hisse piyasası ile sınırlı algılanırken artık kavram genişledi. Farklı enstrümanlar da değerlendiriliyor.
Şirketler, finansman sağlamanın araçlarından borçlanma enstrümanlarının önemini kavramış görünüyor. Bu araçlar arasında özel sektör tahvilleri, finansman bonosu, teminatlı teminatsız menkul kıymetler, varlığa dayalı menkul kıymetler, kira sertifikası gibi çok enstrümanlar dikkat çekiyor. Maliyeti artan banka kredilerinin yerine alternatif borçlanma araçları, firmaların gözdesi oluyor. Sermaye piyasasından bu yönü ile daha fazla istifade ediyorlar.
Sermaye pİyasası araçları
Bol para döneminin yaşandığı geçtiğimiz 10 yıllık süreçte global ölçekte merkez bankaları, uyguladıkları politikalarla borçla finansmanı cazip kıldılar. Böylesi bir atmosferde halka açılma ve hisse arzı yoluyla finansman temini, önemli ölçüde azaldı.
Yeni süreçte ise farklı bir durum söz konusu. Başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere tüm ülkeleri etkisi altına alan yeni konjonktürde taşlar yerli yerine oturmuş değil. Belirsizlik kur, faiz ve borsa endekslerinde volatiliteyi yükseltiyor. Bu durum uzun vadeli yatırımların banka kredisi ile yürütülmesini zorlaştıracak nitelikte. Kur ve faizdeki artış, firmalar açısından sermaye piyasası araçlarını daha fazla öne çıkaracak.
Halka arzlarda da fiyatlar makul seviyelere geleceği için yatırımcılar açısından da fırsatların doğmasına imkan sağlayacak.
Son?4 yılda?halka arzlar ve bedelli artırımlar da?yapıldı
Şirketler son 4 yılda sermaye piyasalarından borçlanma araçları ile birlikte 212 milyar TL kaynak sağladı. Bu kaynağın yüzde 86’sını borçlanma ve diğer sermaye piyasası araçları ile sağlanan kaynak oluşturdu. Kaynağın yüzde 10’unu ikincil halka arzlar ve bedelli artırımlar oluştururken ancak yüzde 3’ünü pay piyasasında ilk halka arzlar oluşturdu.
KUR VE DÖVİZ ARTIŞINDAN ŞİRKETLER NASIL ETKİLENECEK
* Dolardaki yükseliş kur zararı yazdıracak
Dolar fiyatlarının yükselmeye başlaması şirketlerin girdi maliyetlerinin artmasına neden olacak. Döviz kredilerinde de maliyetleri yukarı doğru çekecek. Şirketler kur zararı yazmaya başlayacak.
* Faizlerin artması maliyetleri tırmandıracak
Faizin yükselmesi ile birlikte değişken faizli borçlanma maliyetleri yukarı çıkacak. Yeni kredilerin maliyeti artacak. Peşin fiyatına taksitli satışlar azalacak. Ürün alımlardaki peşin ile vadeli fiyat farkı artacak. Üreticiler peşin satışları tercih ederken taksitli satışlarda artan vadeye bağlı olarak fiyatlar açılacak. Bu durum talepte azalmaya neden olacak. Şirketlerin iş hacimlerini olumsuz yönde etkileyecek.Devir süratlerini azaltacak.
* Şirketler için artık verimlilik ön plana çıkacak
Para piyasalarındaki dalgalanma şirketleri verimliliği artırmak zorunda bırakacak. İşletmeler masraflarını kısmaya başladılar bile. İşçi çıkartmaları olacak. Tasarrufu artırma yönünde adım atılacak.
* Uzun vadede banka değerlemesine yansıyacak
Faiz oranlarındaki kalıcı yükseliş kısa vadede fonlama maliyetlerini olumsuz etkileyecek. Uzun vadede ise bankacılık sektörü hisselerini değerleme açısından olumsuz etkileyecek. Kar büyümesinde meydana gelecek azalma Türk bankacılık sektörü hisselerini yurtdışı emsallerine göre zayıflatacak.
BORÇLU ŞİRKETLERİN RİSKLERİ ARTTI
Borçlu şirketleri zor bir dönem bekliyor. Özellikle döviz borcu olan firmaların maliyetleri katlanacak. Borsa şirketleri içerisinde kaynaklarının yüzde 90’ından fazlası borçlardan oluşan 18 şirket bulunuyor.
Bunlar içerisinden Dardanel, Şeker Piliç, Transtürk Hold., Egeplast, Mazhar Zorlu Holding, Makina Takım, Latek Holding, Kerevitaş Gıda’nın borçları kaynaklarının da üzerinde. Mali yapılarının zayıf ve riskli olması bu firmalara ait hisselerin düşük fiyattan işlem görmesine neden oluyor.
Ancak bu hisselerin düşük fiyattan işlem görmesi ucuz olduğu anlamına gelmiyor. Söz konusu hisseler oldukça riskli. İçlerinde iflas ertelemesi talebinde bulunanlar olduğu gibi uzun yıllardır taksitlerini dahi ödeyemeyen ve borçları yılan hikayesine dönen firmalar da bulunuyor. Bu hisselerden uzak durulmasında fayda var.
Çimento şirketleri...
Çimento şirketlerinin toplam kaynakları içerisinde borçları az. Borçları az olan borsa şirketleri önümüzdeki dönemde yatırımcıların daha fazla izleyecekleri şirketler arasında yer alacak. Zira kurdan kaynaklı mali tablolarındaki tahribat borçluluk yapısı düşük firmalarda görülmeyecek. Ancak hiç etkilenmeyeceklerini anlamına gelmiyor. Neticede pazarda meydana gelecek olumsuz gelişmeler bu şirketleri de etkileyecek. İş hacimlerinin gerilemesi bu olumsuzluklardan en önemlisi olsa gerek.
Üç şirket kazandırdı
Şimdi gözler döviz pozisyonu artıda olan borsa şirketlerinde. Borsada 31 bin puanlık değer kaybının yaşandığı dönemde döviz pozisyonu yüksek ve artıda olan üç şirket kazandırdı. Enka İnşaat, Pegasus ve Tav Havalimanları kazandıran borsa şirketlerinin başında yer alıyor. Yatırımcılar, her ne kadar döviz pozisyonu artıda olduğu için bu firmalara yöneliyorsa da kurdaki aşırı oynaklığın bu firmaları da olumsuz yönde etkilediğini unutmamakta fayda var.
Her ne kadar sahip oldukları döviz nedeniyle diğer firmalara göre avantajlı olsalar da kur ve faiz artışının maliyet etkisi neticede döviz pozisyonu artıda olan şirketlere de olumsuz yansıyor.