28.10.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Türk denizcilik tarihinin en önemli ve en uzun dilimini şüphesiz Osmanlı denizciliği oluşturuyor. Osmanlı Denizciliği de 1820’lerin sonunda buhar makineleri gemi tahrik sistemlerinde kullanılmaya başlandı. 1840 yılından itibaren gemilerde bu teknolojilerin kullanımı yaygın hale gelmiş ve 1840-1860 arası savaş vapurları ve ticari vapurların inşa edildiği, İngiltere’ye siparişlerin verildiği bir dönem oldu. Bu yıllardan sonra denizcilik alanındaki gelişmeler diğer padişahlar döneminde de geliştirilmeye çalışılmış artık harp bahriyesi ile birlikte ticari bahriyenin de önemi ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu tarihlerden itibaren Hazine-i Hassa, Şirket-i Hayriye, Fevaid-i Osmaniye, İdare-i Aziziye, İdare-i Mahsusa, Seyrüsefain Dairesi, Haliç Dersaadet Vapurları İdaresi Osmanlılar’ın kamu eliyle kurdukları şirketlerdir. Takvimler 1914’ü gösterdiğinde 1. Dünya Savaşı tüm dünyayı etkisi altına almış ve Mondros Mütarekesi imzalanmıştı. Mütarekenin ağır şartları harp bahriyemizi de etkiliyor sadece az sayıda deniz aracının kıyı ve liman kontrolü için seyir yapmasına izin veriliyordu. Ancak Türk Ulusu bu yenilgiyi kabul etmemiş; Milli Mücadeleyi başlatarak egemenlik ve bağımsızlığını kazanmış ve bunun sonucunda da yeni bir devlet olarak Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Bağımsızlık savaş meydanlarında kazanılmış ve Cumhuriyet ilan edilmişti; sırada ise ülkenin ekonomik bağımsızlığı, ticari ve iktisadi gelişimi vardı. Öncelikle, Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle atılan en önemli adımlardan ilki Bahriye Vekaleti’nin kurulmasıydı. Türkiye’nin ilk ve tek Denizcilik Bakanlığı olan bu kurumun askeri görevleri yanında ticari bahriyeye ilişkin görevleri de bulunmaktaydı. 1924 yılında kurulmuş olan bu bakanlığın ömrü çok uzun olmamış daha sonrasında ticari denizcilik, Denizcilik Müsteşarlığı başta olmak üzere çeşitli kurumlar tarafından Bakanlıklar bünyesinde yönetilmiştir. Milli Mücadele sonrasında imzalanan Lozan Antlaşması ile bağımsızlığımız kazanılmıştı ancak hala denizlerimizde ticaret büyük oranda yabancıların elindeydi. Bu nedenle kendi sahillerimizde, karasularımızda ve limanlarımızda Türk vatandaşlarının ticaret yapma hakkını sağlayacak olan Kabotaj Kanununun gerekliliği ortadaydı. “26 Nisan’da kabul edilip 1 Temmuz 1926 yılında yürürlüğe giren 815 sayılı Kabotaj Kanunu ile, kendi sahillerimizde, kendi karasularımızda ve kendi limanlarımızda mevcut bütün işleri sadece Türk Bayrağı taşıyan gemiler yapacak, ticaret hakkı yalnızca Türklere ait olacak ve Türk deniz araçlarında kaptanlık, çarkçılık yapma hakkı yalnızca Türk vatandaşlarının olacaktır. Genç Cumhuriyet deniz ticaretinde hızlı bir yapılanma ile önce gemi sayısında artmalar başlar. 1923’te 34.902 gayri safi(brüt tonaj) 1925’te 68.901, 1927’de 80.744, 1928’de 88.069, 1930’da 102.310, 1933’te 110.774 ve 1934’te 115.686 gayri safi tona ulaştı.
Türklerin denizcilik alanında faaliyet yoğunluklarının azlığı genç Cumhuriyeti denizcilik alanında yeni çalışmalara yöneltmiş, deniz ulaşımını milli vasıtalar aracılığı ile sağlamak amacıyla 1923 yılında Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi kurulmuştur. Ardından 1925 yılında, milli sermayedarlardan oluşan İstanbul Liman İşleri İnhisarı Türk Anonim Şirketi kurularak deniz taşımacılığındaki yabancı işletmelerin ağırlığına son verilmek istenmiş ve 1 Temmuz 1926 yılında kabul edilen Kabotaj Kanunu ile deniz taşımacılığında milli bağımsızlığımızı sağlayacak önemli bir adım atılmıştır. 1934 yılında, İstanbul Liman İşletmeleri Umum Müdürlüğü kurulmuş ve İstanbul’da taşımacılık yapan yabancı şirketler satın alınarak deniz ulaşımı ve taşımacılığında millileştirme faaliyetlerine devam edilmiştir.
1927 yılı sonu itibariyle yalnızca Seyr-i Sefain İdaresine ait gemiler 63.000 grostonu geçmiş ve 1923 filosunun neredeyse üç katına ulaşılmış, yolcu taşımacılığı hizmetleri de içerik itibariyle oldukça zenginleştirilmişti. 1932 yılına gelindiğinde toplam 179.000 ton olan Türkiye filosu 1938 yılında 250.000 tonu aşmış; Tatvan ile Van arasında vagon taşımacılığı sistemi kurulmuş; Tatvan’da tersane açılmış ve bölgedeki denizcilik faaliyetleri artırılmış olup gelişmeler devam etmiş ve 1950 yılı itibariyle 18 grostondan büyük gemi sayısı 2197 olurken toplam kapasite 534.876 tona çıkmıştı.
Son 20 yılda tarihi başarı
Gerek Osmanlı zamanında başlayan denizcilik alanındaki çalışmalar, gerek Türkiye Cumhuriyeti tarafından geliştirilen denizcilik sektörü, son 20 yılda büyük atılımlar gerçekleştirildi. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu,”Sadece 2022 yılı cirosu 531 milyar 237 milyon 765 bin 341 lira olan denizcilik sektöründe 2022 yılında elleçlenen yük miktarı 542 milyon 610bin 283 ton, 2023 yılının ağustos ayı itibariyle 206 milyon 111 bin 952 tondur. 2002 yılında 37 olan tersane sayımız bugün 84’e ulaşmış olup ayrıca 156 tekne imal yeri, 25 adet çekek yeri ve 23 adet gemi geri dönüşüm tesisi bulunuyor. Türk sahipli Deniz Ticaret Filosu 2002 yılından bu yana 4,4 kat artarak 39.097.000 dedveyte ulaşmıştır. 31.12.2003 tarihinde hizmete alınan ve bu tarihten itibaren de hizmetini kesintisiz sürdüren Türk Boğazları Gemi Trafik Hizmetleri Sistemi, gelişen teknoloji ve ihtiyaçlar doğrultusunda geliştirilmiş, ASELSAN tarafından üretilen; radar, elektro-optik kamera ve radar yön bulucu sistemleri entegre edilerek yerli üretim oranı azami seviyeye çıkartılmış ve işin geçici kabulü yapıldı. Ülkemiz, Paris MoU’da beyaz bayrak listesinde yer alma hedefini 2008 yılında gerçekleştirmiş; 2021 yılında ise Türk Bayraklı gemilere gerçekleştirilen 193 denetimde sadece 1 Türk Bayraklı gemi tutulmuştur” şeklinde konuştu...
Kruvaziyer Turizmi
Pandemi nedeniyle düşen kruvaziyer turizmi tekrar canlanarak 2023 yılının ilk 6 ayında 2022 yılına göre yaklaşık iki kat artarak 482.925’e, gemi sayısı da yüzde 30 artarak 420’ye ulaştğını vurulayan Bakan Uraloğlu “Ülkemizin kruvaziyer turizminden daha fazla pay alması hedeflenmekte olup bu kapsamda İstanbul Yenikapı Kruvaziyer Limanı (ana liman), Fethiye Kruvaziyer Limanı ve Demre Kruvaziyer Limanı projelerinin etüt proje çalışmalarına başlandı” dedi.
Denizcilik Bankası ile yeni dönem başladı
Türkiye’de faaliyet gösteren kamuya ait deniz işletmeleri ve limanlar AKAY Müdürlüğü, Denizyolları Müdürlüğü, Fabrika ve Havuzlar Müdürlüğü, Tahlisiye Umum Müdürlüğü, İzmir Liman İşletmesi, Trabzon Liman İşletmesi ve Van Gölü Liman İşletmesi gibi kurumlar, 1 Ocak 1938 tarihli ve 3295 sayılı kanun ile kurulan Denizbank çatısı altında toplanmaya çalışılmış daha sonra bu karardan vazgeçilerek “Devlet Denizyolları Umum Müdürlüğü” ve “Devlet Liman İşletmeleri Umum Müdürlüğü” adında iki ayrı genel müdürlük kurulmuş; bu genel müdürlükler 1944 yılında “Devlet Denizyolları ve Liman İşletmeleri Umum Müdürlüğü” adı altında birleştirilmiş, 1 Mart 1952 tarihinde Denizcilik Bankası Türk Anonim Ortaklığının kurulmasına dek faaliyetlerini sürdürmüştür. Kabotaj Kanunu’nun ilanı ile birlikte Türk karasularında taşımacılık ve diğer faaliyet haklarının Türk vatandaşlarına geçmesine rağmen Türk vatandaşlarında Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yeterli denizcilik kültürünün olmayışı, hizmetlerin yabancılar tarafından verilmesi; Kabotaj sonrasında ise 1929 Ekonomik Buhranı ve bu hizmeti sunmaya çalışan Türk vatandaşlarına ait şirketlerin yeterli ticari altyapıyı sağlayamamaları kamunun denizcilik alanında faaliyet göstermesini zorunlu kılmış olup yukarıda belirttiğimiz kamu kaynaklı şirketlerin ve İdari kuruluşların denizcilik alanını yönlendirmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bir yandan denizciliğin kendine özgü yapısı bir yandan da merkezi bütçeye bağlılık denizciliğin mali hareket alanını dönemin koşullarında zorlaştırmakta ve denizciliğin kendine has bir bütçeden idare edilmesini gerekli kılmaktaydı. Yukarıda belirttiğimiz sebepler, denizcilik alanındaki ihtiyaçlar ve bu alandaki imkân ve kabiliyetlerin artırılması amacıyla 1 Mart 1952 tarihinde Denizcilik Bankası Türk Anonim Ortaklığı, yük ve yolcu taşımacılığının kapasitesinin artırılması, liman ve tesislerin geliştirilmesi hedefiyle kuruldu. Denizcilik Bankası hazırladığı raporlarla ülkemizde denizcilik faaliyetlerinin gelişimi için çeşitli raporlar hazırlamış, yük ve yolcu taşımacılığı ile liman hizmetlerinin gelişimi için neler yapılması gerektiğini bu raporlar ile ortaya koymuştur. Sadece yazılan raporlarla değil bünyesinde barındırdığı D.B. Deniz Nakliyatı T.A.Ş ile de büyük bir gemi filosu ile dünya deniz ve okyanuslarında taşıma ve bayrağımızı dalgalandırma görevini üstlenmiş ve denizciliğimizin gelişiminde büyük rol oynamıştır.
1925 tarihinde yürürlüğe giren Limanlar Kanunumuz ile yine liman faaliyetleri geliştirilmek istenmiş ancak yine özel sektörün henüz gelişme aşamasının başında olması ve limancılık faaliyetlerinde yetersiz kalması karşısında kamu müdahalesi ve bu özel teşebbüslerin kamulaştırılması kaçınılmaz olmuştur. Ancak 1952 yılında Denizcilik Bankasının çabalarıyla da artan denizcilik faaliyetleri 1980’li yıllarda kamu rolünün azaltılmasıyla ivme kazanmış; limanların işletme hakkının Türkiye Denizcilik İşletmeleri (T.D.İ) A.Ş ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) tarafından özel sektöre verilmesiyle doğan rekabet ortamı limancılık faaliyetlerinin de gelişimini sağlamıştır. Bu sayede hem limanların belirli süre ile işletmelerinin verilmesi mülkiyetin kamuda kalmasını sağlamış ve limancılık ve denizciliğe bağlı atık alma, bakım-onarım, yedek parça sağlama vs. gibi yan kolların gelişmesini de olumlu yönde etkilemiştir. Sadece limancılık değil denizcilik faaliyetlerinin de gelişmesi deniz teknolojisinin takibini ve araştırma-geliştirme faaliyetlerini gerekli kılmış; bu sayede elektrik-elektronik, mekanik, siber güvenlik gibi dalların gelişiminin takip edilmesi ve bu dallarda çalışmalar yapılması sonucunda teknolojik uyumluluk da sağlanmıştır.