01.12.2022 - 09:02 | Son Güncellenme:
Fatma G. Kabasakallı/ Tüm dünyada bir yandan Rusya-Ukrayna savaşının diğer yandan da enerji krizinin Demokles’in kılıcı gibi iklim değişikliğine karşı çabaların üstünde sallandığı bir ortamda, BM’nin İklim Zirvesi (COP27) Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde gerçekleştirildi. Afrika COP’u olarak da adlandırılan bu seneki İklim Zirvesi’nin gündemi aslında geçen yıl Glasgow’daki COP26’da şekillendirilmişti. COP26’da seller, yangınlar gibi iklim değişikliğinin etkilerinden olumsuz etkilenen gelişmekte olan ve kırılgan ekonomilerin finansal olarak nasıl destekleneceği de bu seneki İklim Zirvesi’ne kalan konuların başında geliyordu. Bir başka deyişle, Sanayi Devrimi’nden itibaren karbondioksit emisyonları kaynaklı gezegenin ısınmasından tarihi olarak sorumlu olan gelişmiş ülkeler yüzünden yaşanan iklim facialarını telafi etme konusu. COP26’dan bu yıla kalan bir başka gündem maddesi ise, en çok kirleten fosil yakıtlardan biri olan kömürden çıkış konusuydu. Geçen yıl zengin ekonomiler kömürden aşamalı bir şekilde çıkışı savunurken, Hindistan ve Çin gibi büyük gelişmekte olan ülkeler bu talebe karşı gelmiş ve COP26 Zirvesi sonuç belgesinde neredeyse bir anlaşma çıkmayacaktı. Ancak son dakika karar dokümanında “kömürden çıkış” değil, “kömürü aşamalı olarak azaltma” ifadesiyle anlaşmaya varılmıştı. Sadece bu iki örnek bile BM İklim Zirveleri’ndeki farklı yaklaşımları, ülkelerin müzakerelerde yoğun çaba harcadığını ve iklim savunucularının da kamuoyu baskısı yoluyla kararlar üzerindeki etkisini gösteriyordu. Ancak bu seneki İklim Zirvesi çok daha farklı bir atmosferde gerçekleşti. COP27’nin daha başından itibaren “zayıf” geçeceği, güçlü kararların alınamayacağı dile getirilirken, ülke liderlerinin bile büyük oranda katılmadığı bir İklim Zirvesi geçti Mısır’dan. İklim değişikliğine karşı, güçlü ve ortak ses çıkarmak, tek yürek olma umudu da başka bahara kaldı.
‘Uygulama COP’u’ olamadı
Bu sene COP27’yi Afrika ülkeleri, Asya Pasifik ile Ada ülkeleri domine ederken, tartışma genellikle ABD, AB üye devletleri ile Çin, Hindistan gibi büyük karbon emisyonu salımı yapan ülkelerin iklim krizine karşı ciddi bir atma baskısı gündemin üst sıralarındaydı. Glasgow’da alınan kararların uygulanmasına odaklanması planlanmıştı ama “Uygulama COP”u olma hedefini pek başardığı söylenemez. Öte yandan, COP27’nin, dünya ekonomileri için olduğu gibi iklim savunucuları için de bir “gerçeklerle yüzleşme” konferansı olduğunu söyleyebiliriz. Zirve’de tüm tarafların yüzleştiği iki önemli gerçek ortaya çıktı. Birincisi, ülke ekonomileri için enerji güvenliği ve dolayısıyla hala küresel ekonominin dinamosunu oluşturan fosil yakıtlardaki arz sıkıntısı iklim değişikliğiyle mücadele noktasında tüm ülkelerin yumuşak karnı durumunda. COP27’de yan etkinlik ve panellerde konuşan uzmanlar, bugün dünyanın en ciddi enerji arz güvenliği sorunu yaşadığının altını çiziyordu. Bununla birlikte, Afrika ülkeleri, yenilenebilir enerji kaynakları kullanmak için yeterli finansman sahibi olmadıklarını da açık bir şekilde dile getirirken, gelişmiş ülkelere adeta meydan okudu. Bugüne kadar gelişmiş ekonomilerinin fosil yakıtlar kullanarak gezegeni fazlasıyla kirlettiğini, Afrika ülkelerinin en azından daha az emisyon salan doğalgaz kullanmaya mecbur olduklarını, sıranın kendilerinde olduğunu da vurguladılar. Nitekim Afrika kıtası, küresel emisyonların sadece yüzde 4’ünden sorumlu. Bu kapsamda, Gaz İhracatçısı Ülkeler Forumu (GECF) Genel Sekreteri Muhammed Hamel de İklim Zirvesi’nin göbeğinde, Afrika’nın büyük doğalgaz kaynaklarına erişimini kolaylaştırmak için daha fazla finansman talep etti. Afrikalı ülkelerinde pek çok bölgede hala elektriğin olmadığını belirten Hamel, yaklaşık 600 milyon Afrikalının hala elektriğe erişimi olmadığını söyledi ve doğalgaz kaynaklarının çıkarılmasının ve kullanılmasının, Afrika’daki gıda krizine de çözüm olabileceğini vurguladı.
Afrika ile gaz görüşmeleri
Üstelik Afrika ülkelerinin dışında, Avrupa Birliği (AB) İklim Şefi Franz Timmermans bile Zirvenin hemen öncesinde bu durumu “Eğer vatandaşlarımız ve sanayimizin kışı atlatmasını sağlayamazsak, bir iklim politikası kalmayacak” ifadeleriyle dile getirdi. Diğer yandan, hem ülkelerin pavilyonlarındaki yan etkinliklerde hem de Zirve koridorlarına yansıyan müzakere kulislerine göre, Avrupa ülkeleri hazır Afrika ülke bakanlarıyla bir aradayken, Afrika’nın fosil yakıtlarını nasıl çıkarabileceklerini ve hangi projeleri geliştirebileceklerini bile tartıştılar.
Enerji dönüşümü beklendiği gibi çıkmadı
Yüzleşilen ikinci gerçekse, temiz enerjiye dönüşüm bugüne kadarki politikalar, finansal mekanizmalar ve hatta teknolojilerle, bir başka deyişle, bugünkü yaklaşımlarla pek mümkün görünmüyor. Bugün fosil yakıtlar küresel ekonominin merkezinde yer alırken, aynı zamanda ülkelerin tüm enerji altyapıları da onun etrafında şekillenmiş durumda. AB her ne kadar karbonsuzlaşma ve temiz enerjiye geçişte küresel düzeyde liderlik sergilese de, Ukrayna’daki savaş ve ardından başlayan enerji krizi, AB’nin enerji dönüşümündeki liderliğinin henüz hala “hedef seviyesinde” kaldığını gösterdi. Rus gazına olan bağımlılığı düşürürken, yerine temiz enerji kullanmayı hedefleyen AB’de en çok emisyon salan kömür kullanımı arttı, neredeyse tüm enerji ihtiyacı sıvılaştırılmış doğalgazla (LNG) karşılanmaya çalışılıyor ve enerji krizinden dolayı alarm sinyalleri veren Avrupa sanayisi petrol ile petrol ürünleri kullanmaya devam ediyor. AB, Rus gazının yerini hala güneş ve rüzgarla dolduramadı, yakın zamanda da dolduramayacak gibi duruyor. COP27, iklim krizine çözüm olarak sunulan enerji dönüşümünün arzu edildiği gibi kolay ve hızlı olamayacağının adeta bir kanıtı oldu. İklim hedeflerini gerçekleştirme yolunda, neredeyse daha fazla fosil yakıt kullanılan bir yola girildi. Bu durum iklim krizine karşı benimsenen yolun ve enerji dönüşümüne dair bugüne kadar sunulan argümanların işe yaramadığını gösteriyor aslında.
Fosil yakıt şirketlerinin yeri
İklim savunucuları gezegenin ısınmasında en büyük sorumluluğun fosil yakıt şirketleri olduğu konusunda haklı olsalar da bu, enerji dönüşümü yolunda, yine bu şirketlerin çözümün bir parçası olması gerektiğini görmezden gelemeyiz. Belki de tam da bu gerçekle yüzleştiğimiz için, bugüne kadar yüksek sesli iklim savunuculuğu yapan Avrupa liderlerinden, COP27’de bulunan fosil yakıt şirketlerinin sayıca fazlalığına dair bir eleştiri gelmedi. COP27’nin enerji dönüşümü noktasında belki de en önemli konuşulan konusu “hidrojen” oldu. Yanı sıra karbon yakalama ve depolama teknolojileri de gündemdeydi elbette.
Türkiye’den çok önemli gelişmeler
COP27’de yüzleştiğimiz gerçekler, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de enerji dönüşümüne dair yeni dinamiklerin, yeni argümanların oluşturulması gereğinin altını çiziyor. Türkiye, COP27’de emisyonlarını ne kadar azaltacağına dair güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı’nı (NDC) açıkladı. Bu, geçtiğimiz yıl Paris İklim Anlaşması’nı onaylamasının ardından, Türkiye açısından çok önemli bir açıklama ve gelişme oldu. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tam kadro BM İklim Zirvesi’nde yerini aldı. Türkiye pavilyonu COP27’nin en beğenilen ve dikkat çeken pavilyonlardan biri oldu. Hem Bakan Kurum’un hem de yıllardır Türkiye’nin iklim müzakerelerini yürüten Bakan Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar’ın 200’e yakın ülkenin katıldığı böylesi önemli bir organizasyonda, dikkatli görüşmeleri ve detaylı çalışmalar gerçekleştirmeleri ise ülkemizin iklim mücadelesinin en önemli gelişmelerinden biri oldu. İklim savunucularından akademisyenlere, belediyelerden özel şirketlere kadar, pek çok uzman Türkiye’nin iklim değişikliğine karşı çok farklı görüşlerini Türkiye pavilyonunda anlattı, tartıştı. İklim değişikliğiyle mücadele ve yeşil enerji dönüşümün, artık Türkiye gündeminin üst sıralarında yer alacağını düşünüyorum. Sırada alınacak aksiyonlarla birlikte, küresel enerji dönüşümünün dinamikleri yeniden yazılırken, Türkiye’nin de dünya ile entegre ve paralel bir şekilde bu alandaki gelişimini sürdürmesi var.