29.11.2022 - 07:02 | Son Güncellenme:
Derleyen: Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr - Tarih boyunca birçok kişi 'yaşam' mücadelesi verdi ancak bazılarının yaşadıkları tarihe damga vurdu! Bunlar arasında hayatta kalabilmek için ayıyla güreşen, pirana dolu nehirde yüzen hatta karlı bir dağda günlerini geçirenler de var. İşte ölümle burun buruna gelen ancak ne olursa olsun her şekilde sağ çıkanların ağızları açık bırakacak hayatta kalma mücadelesi.
1- TAVUK MİKE: BAŞI KESİLDİ AMA YAŞADI
Clara ve Lloyd Olsen çifti çocuklarıyla birlikte çiftliklerinde hayatlarını sürdürüyordu.10 Eylül 1945'de öğle yemeği için çiftliklerinde seçtikleri bir tavuğu kesip yiyeceklerdi. Clara Olsen, evinin kümesinden beş buçuk aylık olan Mike adını verdikleri tavuğu seçmişti. Tavuğu öğle yemeğinde kesmek için kocası Lloyd'a götürdü ancak hiç beklenmeyen bir şey oldu. Kafası kesilse de tavuk hâlâ yaşıyor ve koşarak kaçıyordu. Şaşkınlıklarını gizleyemeyen aile, tavuklarının geri dönmesini bekledi. Olayın üzerinden bir gün geçtikten sonra geri dönen Mike'ı yakaladılar ve gözlem yapmaya başladılar. İki gün boyunca tavuklarının ölmesini bekleseler de Mike yaşamaya devam ediyordu.
Aile bir damlalığın içine koyduğu su ve besinlerle Mike'ı beslemeye başladı. Lloyd bunu diğer tavukları üzerinde de denemek istedi fakat deneyi başarılı sonuç vermedi. Bilim insanlarının da ilgisini çeken bu kafası kesik tavuğun yaşaması nasıl mümkün olmuştu? Yapılan incelemelere göre Mike'ın bu şekilde yaşaması imkansız sayılmazdı çünkü şah damarı ve beyin sapında bir hasar yoktu. Mike, beyin ve omuriliği birleştiren, kalp, solunum sistemlerinin çalışmasında önemli rol oynayan beyin sapından hasar almadığı için yaşamına devam etti ancak ön beyni yok olduğu için bilinçli hareketler yapamıyordu. Bunu fırsat bilen aile, Mike'ı görmek isteyenler üzerinden çok fazla para kazandı. Başı kesildiğinden itibaren 18 ay yaşayan Mike yemek borusunu temizlemeyi unuttukları için öldü.
2- HUGH GLASS: GÖMÜP TERK ETTİLER
Leonardo Di Caprio'nun başrolünde oynadığı Oscar ödüllü Diriliş (The Revanant) filmine ilham olan isim Hugh Glass'tı. Kürk avcısı ve dağ adamı olarak adlandırılan Hugh Glass 1822'de Kanada, Rocky Dağları'na yapılacak bir kürk ticareti seferine katıldı. 1823 Martında yola çıkan ekip Ankira kabilesi tarafından pusuya düşürüldü. Glass bu saldırıdan hafif yararlarla kurtulsa da bir sonrakinde durum öyle olmayacaktı. Yine ekibiyle birlikte bir keşif gezisine çıkan Glass, ABD'nin Güney Dakota eyaletinde bir ayının saldırısına uğradı. Ayıyla olan mücadelesinden sağ kurtulsa da kafa derisinin bir kısmı parçalanmış, gırtlağı delinmiş ve bacağı kırılmıştı. Ekip liderleri ise Glass'ın onları yavaşlatacağını düşündüğünden onu geride bırakıp ilerleme kararı aldı. Yalnızca iki arkadaşı ölene kadar onunla birlikte kalmak istedi ancak Glass ölmeyince bilincini kaybetmiş olan arkadaşlarını bir çukura gömüp silahlarını da alıp gittiler. Ancak Glass henüz ölmemişti ve kendine geldiğinde yapayalnız kaldığını fark etti. En yakın yerleşim yerinden 320 kilometre uzakta, bir ayağı ve pek çok kaburgası kırık hatta iltihaplanmış bir biçimde hayatta kalmanın bir yolunu bulması gerekiyordu. Öldü kabul edildiği için kimse onun yanına silah ya da yiyecek de bırakmamıştı.
Hugh önce kırık bacağını yerine oturttu ve ayı postu ile sardı. Daha sonrada Missouri Nehri üzerinde bir kürk ticaret merkezi olan Fort Kiowa‘ya gitmek için Cheyenne Nehri’ne doğru sürünmeye başladı. Neyse ki bu süreç de şans ona yardım etti. Onu gören olan bir grup Kızılderili, ona silah ve gıda yardımı yaptı. Kurtçuklar derisindeki yaraları yemiş ve böylece onun kangren olmasını engellemişti. Ölü bir bizonun gövdesinde uyuyarak soğuktan korunmuştu, bir rivayete göre uyandığında bir boz ayı yaralarını yalıyordu. Glass'ın yolculuğu 6 hafta kadar sürdü ve sonunda da Fort Kiowa’ya ulaştı. İlk işi ise kendisini orada bırakan arkadaşlarının peşine düşmek oldu.
3- JULİANE KOEPKCE: UÇAK KAZASINDAN SAĞ ÇIKAN TEK KİŞİ
LANSA 508 sefer sayılı uçak 14 Aralık 1971'de Noel arifesinde Peru'nun Lima kentinden havalandı. Kısa bir süre sonra uçak tirbülansa girdi ve sarsılmaya başladı. 17 yaşındaki Juliane korkuyla annesinin koluna sarılırken uçağın başına gelebilecek en kötü şey geldi ve yıldırım çarptı. Uçak aşağıdaki vahşi ormana doğru baş aşağı düşerek parçalara ayrıldı. 92 yolcudan hayatta kalan tek kişi hafif beyin sarsıntısı geçirmiş, köprücük kemiği kırılmış Juliane'di. Düşen bir uçaktan kurtulsa da hayati tehlikesi hâlâ devam ediyordu. Amazon yağmur ormanlarının tam ortasında, etrafı jaguarlar piranalar ve zehirli yılanlarla doluydu. Elinde hiçbir şeyi olmayan Juliane hayatta kalmak ve annesini bulmak için kıyafet ve sandaletleriyle ormanın içinde yürümeye başladı.
Yanında sadece biraz şekerleme vardı. Üstelik iki ünlü zoologun kızı olan Juliane kaçmak zorunda olduğu ormanda büyümüştü. Tıpkı ailesinin ona her zaman öğrettiği gibi nehir boyunca yürüdü. Babası onu piranaların yalnızca sığ sularda tehlikeli olduğu konusunda uyarmıştı, bu yüzden sonunda başka insanlarla karşılaşacağını umarak nehrin ortasında yüzdü. Ormandaki çoğu meyve zehirliydi ve yağmur mevsimi olduğu için ateş yakabileceği hiçbir şey de yoktu. Amazon'da güçlükle ilerlediği dördüncü gününde, kral akbabaların çağrısı Juliane'in içini korkuyla doldurdu. Çünkü akbabalar yalnızca bir şey öldüğünde çok sayıda daire çizerdi. Juliane onu arayan kurtarma uçaklarını duyabiliyordu ama ormanın kalın gölgesi onu gizli tutuyordu. Juliane'nin güneş yanıkları vardı, aç, zayıftı ve yolculuğunun onuncu gününde pes etmeye hazırdı. Ancak nehrin bir kıvrımında kurtuluşunu gördü: Palmiye yaprağı çatılı küçük bir kulübe. Omzundaki yarığa kurtçuklar bulaşmıştı. Tıpkı babasının bir evcil hayvan için yaptığı gibi uçaktan bulduğu bir benzini yaranın üzerine döktü ve eliyle onları temizledi. Ertesi gün erkek sesleriyle uyandı ve kulübeden dışarı fırladı. Perulu balıkçılar sıska, kirli, sarışın kızı görünce dehşete kapıldılar. Ancak Juliane'in ailesi ona hayatta kalması için son bir anahtar vermişti: Ona İspanyolca öğretmişlerdi. Onlara ana dillerinde "Ben LANSA kazasında olan bir kızım. Adım Juliane" dedi ve hayatı böylece kurtulmuş oldu.
4- JAN BAALSRUD: VAHŞİ DOĞA VE NAZİLERE KARŞI
Norveç 1943 yılında Almanya hakimiyetindeki devletlerden biriydi. Norveçli Jan Baalsrud, 1941'de İngiliz komandoları tarafından Norveç'in Lotofen Adaları'na yapılan baskını kapsayan ünlü Claymore Operasyonu'nda direniş savaşçısı olarak görev almıştı. Bundan yaklaşık üç yıl sonra yine bir sabotaj görevine aktif olarak katılmıştı. Shetland Adaları'ndan ayrılıp balıkçı teknesiyle yola çıkmışlardı ancak onları bir dükkan sahibi Nazilere ihbar etti. Ertesi sabah kalktıklarında karşılarında bir Alman gemisi gördüler ve 12 kişi Nazilerden kurtulmak umuduyla teknelerini terk etmek zorunda kaldı. Zaman ayarlı mayınlar sayesinde tekneleri patlatıp küçük botlarla kaçmaya çalıştılar. Patlama her şeyi tamamen yok etmişti. Sonraki bir çatışmada Almanlar Baalsrud hariç diğer herkesi esir almıştı.
Buz gibi soğuk bir fiyorttan karaya yüzen ve kaçmayı başaran Baalsrud, Norveç Hersoya Adası'na ulaşmıştı. Ayağında tek ayakkabıyla ilerlemeye çalışırken bir Alman askeriyle karşılaştı ve onu öldürdü. Daha sonra rastladığı iki kadın ona yardım etti, gizlenmesini sağlayarak ona yiyecek ve erzak verdi. Ancak bunun çok kısa sürecek bir güven olduğunu bilen Baalsrud hayatta kalmak için İsveç sınırını geçmek zorundaydı. Norveç kırsalında yaptığı zorlu yolculuk sırasında halk onu sempatiye karşıladı ve Baalsrud gittiği her yerde kalacak yer ile yiyecek buldu.
Bir noktada kar körlüğü yaşadı ve bir dağın etrafını üç kere dolandığı oldu. Hava koşulları nedeniyle bir kampa sığındı, biraz iyileşip güç topladıktan sonra da yola çıktı. Artık sınıra birkaç kilometre kalmıştı. Fakat kangren olmamak için ayak parmağını kesmek zorunda kaldı. Bir dağın ardında mahsur kaldığında bir aile tarafından kurtarıldı ve onların yardımıyla Finlandiya'ya, ardından da İsveç'e kaçmayı başardı. Doğaya ve Nazilere karşı olan mücadelesinden böyle sağ kurtuldu.
5- JACK RENTON: YAMYAM KABİLEYLE YAŞADI
İskoçya'nın Orkney Adaları'nda doğmuş yetenekli bir denizci olan Renton, henüz 20 yaşındayken bir gemide zorla tayfa olarak çalıştırılmak için kaçırılmıştı. Kaçırılan beş arkadaşıyla birlikte sandalla kaçmayı başarmışlardı. Ancak hayatlarının en büyük hatasını yaptıklarının farkında değillerdi. Kaçan üç kişi açlıktan ölmüştü. Renton ve diğer denizci ise sandalla denize açıldıktan 40 gün sonra karaya ayak basmayı başardı. Karaya ayak bastıklarında yamyam kabilelerin yaşadığı Solomon Adaları'na düştüklerini bilmiyorlardı. Yerliler diğer denizciyi döverek öldürdü, Renton ise yakalanarak kabilenin şefine götürüldü. Başlangıçta köle olarak tutulsa da zamanla kabilenin düşmanlarının kafasını keserek kendini kanıtlamıştı. Onlara denizciliği ve balıkçılığı öğretti. Renton bu adada 8 yıl boyunca yaşadı ancak evini çok özlüyordu. Yakınlardan geçen bir köle gemisine bindi ve evine döndü. Ada hayatını anlattığı hikayeleriyle ve 64 insan dişinden yapılma kolyesiyle büyük bir ün kazandı.