01.08.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Fatma Gülçin Kabasakallı -Puroları, klasik otomobilleri, müziği ve komünizm romantizmiyle Küba, dışarıdan bakanlar için zamanın durduğu bir ada ülkesi. Her ne kadar “fakir ama mutlu insanların yaşadığı yer” olarak anılsa da, ülkenin gerçekleri dışarıdan göründüğü gibi değil.
11 Temmuz’da San Antonio de los Banos kentinde başlayan ve sosyal medya aracılığıyla, başka bölgelere de yayılan gösteriler başta ABD olmak üzere dünyada da dikkatle izlendi. Herkesin aklına “İyi de neden?” sorusu geldi. Sokaklara dökülen Kübalılar rejim değişikliği mi istiyordu yoksa seslerini yükseltmeleri, yaşadıkları ekonomik ve sosyal sorunlardan mı kaynaklanıyordu? Kübalı oyuncu Daniel Triana’ya göre protestolarda öncelikle 3 talep dile getiriliyordu... Bazı göstericiler aşı, bazıları gıda, çoğunluğu da özgürlük istiyordu. Bununla birlikte geçtiğimiz yıldan bu yana düzenlenen küçük çaplı protestolarda “Sosyalizme evet, baskıya hayır” dövizleri taşıyanlar dikkati çekerken, ABD’nin 60 yıldan fazladır uyguladığı ambargo da ülkeyi ekonomik krizde tutmaya devam ediyor. Yoksulluğun yanı sıra çok iyi olduğu düşünülen ancak son yıllarda hastane binalarının bile onarılmadığı sağlık sistemi de, insanları artık dayanamaz hale getirmiş görünüyor.
İnternetle yayıldı
Küba’da çok uzun süredir değişim talep eden insanlar olduğunu vurgulayan Triana, internetin hükümet için en büyük tehdit olduğuna dikkat çekiyor...
“Daha fazla özgürlük istiyoruz. Küba’da hükümet tüm medya ve kamu alanını kontrol ediyor. Bizse alternatif bilgi akışına internetle sahip olduk. Birkaç yıl öncesine kadar sadece parklar ve bazı lokasyonlarda kablosuz internetimiz vardı, evde internet yoktu. Küba’daki 11 Temmuz gösterileri, internet sayesinde diğer bölgelere yayıldı. Ben ve benim gibiler San Antonio de los Banios’ta neler olduğunu Facebook’ta gördükten sonra Havana’da sokaklara çıktık.”
Yönetmen Yunior Garcia Aguilera ise olanları şöyle anlatıyor: “İnternet kesildiğinde göstericileri bastırmak için sert bir müdahale olacağını düşündük... Barışçıl yanıt verme hakkımızı kullanıp, yetkililerden, protestolara neyin sebep olduğunu kendi açımızdan anlatmak için 15 dakika istedik. Hakaretler ederek, bizleri çöpmüşüz gibi zorla bir kamyonun arkasına atarak gözaltı merkezine götürdüler.”
‘Yeni bir fikir birliği lazım’
Küba’da 11 Temmuz’da yeni neslin öfkesi, hükümetin iktidarı kaybetme korkusuyla karşılaştı. Küba Devlet Başkanı Diez-Canal’ın 11 Temmuz’da yaptığı açıklamada söylediği “Sokaklar devrimcilere aittir” sözüne atıfla, ülke, yeni bir neslin sokakları devralma girişimiyle karşı karşıya.
Yunior Garcia Aguilera, bundan sonra ne olabileceğini en açık haliyle şöyle dile getiriyor:
“Küba yeni bir fikir birliğine ihtiyaç duyuyor. Gerçek bir değişime ulaşmalıyız. Yara bandı bir çözüm değil! Demokrasi ve özgürlük olmadan, toplumla içsel diyalog kurulmadan, muhalefetin, memnuniyetsiz bazı insanların ve iktidardakilerin sesini duymak istemeyenlerin olduğunu kabul etmeden olmaz. Yoksa ülkede ancak anlık bir barış olabilir.”
Yine bir şarkıyla başladı...
Küba siyasetinde müziğin etkisi, 30 yıl aradan sonra kendini tekrar gösterdi. 11 Temmuz’daki gösterilerin ana sloganı olan “Patria Y Vida” yani “Vatan ve Hayat”, ünlü Kübalı sanatçıların Şubat ayında yayınladığı şarkının adı.
Fidel Castro’nun 1959’da Küba Devrimi’nin ardından söylediği “Patria o Muerte” (Vatan ya da ölüm) sloganına atfen yazılan şarkı, “Bitti artık. Daha fazla yalan yok. Halkım özgürlük istiyor. Artık doktrin yok. Artık Patria o Muerte (Vatan ve Ölüm) değil, Patria y Vida (Vatan ve Yaşam) diye bağıralım” diyor. 1994 yılında Küba tarihinin en büyük rejim karşıtı gösterilerinde, ABD’ye göç eden Kübalı şarkıcı Willy Chirino’nun “Ya viene llegando” (Bizim günümüz çok yakında geliyor) şarkısı, Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle derinleşen ekonomik krizde, değişim isteyenlerin marşı haline gelmişti.
Bugünse, Kübalı protestocular “Patria y Vida” sloganıyla yürüdü. Spotify’da #SOSCuba şarkı listeleri bulunuyor ve bazı listelerde Patria Y Vida ile birlikte Küba ulusal marşının da bulunması, Kübalıların milli gururunu yansıtıyor.
‘Ekonomik aparteid’
Devlet başkanı Miguel Diez-Canal destekçileri de dahil olmak üzere protestolarla ilgili konuştuğum Kübalılar, ülkedeki sorunları sıralarken, liste adeta uzayıp gidiyor: “Kovid-19 pandemisi ve başta şırınga olmak üzere ihtiyaç duyulan temel ilaçlara bile ulaşamamak, ABD ambargosu, hastanelerin bakımsız ve çok kötü şartlarda olması, gıda sıkıntısı, barınma problemi, artan enflasyon, ekonomik reform planlarının gerçekleştirilememesi, elektrik ve su kesintileri, hantal bürokrasi, hükümetin etrafında oluşan ayrıcalıklı bir kesimin sürdüğü zengin hayatının artık sosyal medyada görünür olması...”
Bazı Kübalılarsa rejimin halk üzerindeki denetimini ve her alandaki baskısını özellikle vurguluyor.
Oyuncu Triana’nın sesi de, Kübalıların günlük yaşamı ve sıkıntıları hakkında konuşurken yükseliyor ve heyecanla ülkede nelerin olmadığını sıralıyor: “Bugün Küba’da peynir, yağ bulamıyorsunuz, sebze, et yok. Pandemiden önce de çok zordu. Sebeplerden biri ABD ambargosuydu. Ama üretim için konulan kısıtlamalar da çok olumsuz etki yarattı. Tarımla uğraşan Kübalıların gıda üretimi konusunda ciddi kısıtlamaları var. Pirinç, şeker, tuz, un, bal, ampul bulmak o kadar zor ki. Şu an Küba’da ekonomik bir aparteid var. Sanayi iyi çalışmıyor. Tüm bunlar ekonomik sorunlar. Siyasi sorunlar da bir o kadar çok. Bir yıl önce oyuncu derneği kurmak istedik, ama Küba’da bağımsız bir dernek ya da sendika kuramıyorsunuz. Ben oyuncuyum ama istediğim oyunu oynayıp para kazanamıyorum.”
‘Pandemi öncesinde de vardı’
Küba Radyo ve Televizyon Enstitüsü’nde çalışan Jarocha Reyes Vega ise, “Yıllardır ihmal edilmiş sorunlar, Kovid-19 ile daha da arttı. Konut sorunu çok ciddi düzeyde, hastanelerin durumu çok kötü. Aile doktoru olmayan medikal ofisler var ve özellikle de kırsal alanlarda uzman doktor gelmesi ayları buluyor. Temel ilaçların eksikliğinin yanında, ciddi hastalıkların tedavisi için de ilaçlar yok. Ekmek ve diğer gıdalara ulaşmak büyük mücadele gerektiriyor. Aylarca su kesintisi yaşayan yerler var” ifadelerini kullandı.
Yönetmen, tiyatrocu Yunior Garcia Aquilera da, protestoların tüm Küba’ya yayıldığına dikkat çekerek, “İnsanların çoğu ‘Artık yeter’ dedi. Bu şekilde yaşamaya devam edemeyiz” ifadeleriyle, Küba’nın artık komünist değil totaliter bir rejim olduğunu vurguluyor.
Yüzlerce gösterici kayıp
Muhalifler açısından şu anki mücadele, sayıları kimilerine göre 400 ila 1.000 arasında değişen protestocunun gözaltına alınmış, tutuklanmış ya da kayıp olması. Aileler kayıp çocuklarına ulaşmaya çalışıyor, polisin ise muhalifleri evlerinden alıp tutukladıkları belirtiliyor. Kübalılar hala sosyal medyada üzerinden protesto organize etmeye çalışırken, Küba güvenlik güçlerinin ana caddelerde silahlı bir şekilde konuşlandığı ve olası protestolara karşı gözdağı verdiği anlatılıyor.
Hükümet yanlıları umutlu
Hükümeti destekleyenlerin en önemli farkı, 60 yıldan fazladır kapitalist dünyanın saldırısı altında yaşayan bir halkın bağımsızlığını kaybetmesinden endişe duymaları. Küba rejimiyle tünelin ucunda hâlâ bir ışık gördüklerini de dile getiriyorlar. Raul Castro döneminde, özel sektör için daha geniş serbesti içeren reformların açıklanması, internet gibi bazı yasakların kaldırılması bu ışığı besleyen gelişmeler arasında sayılıyor. Kübalıların çoğu olayları bir “kardeşlik çatışması” olarak görüyor. Yoksulluk ve baskıdan yorulan Kübalılar, talep ettikleri değişimlerin, sosyalizm ve bağımsızlığın devamı için gerekli olduğuna inanıyor.
‘Sistem başarız oldu’
Daniel Triana, bazı sosyalist ideallere inandığını belirtse de, sosyalizmin sistem olarak başarısızlığına dikkat çekiyor. Triana, “Sosyalizmin Doğu Avrupa ve Küba’da başarısız olduğu, totaliter rejime dönüştüğü kanıtlandı. Fakat ben solcuyum, sosyalist bazı ideallere, toplumda ve ekonomide sosyalist politikalara inanıyorum. Ancak hükümet hâlâ eski Sovyet modeli uyguluyor ve bu işe yaramıyor” diyor. Bugün Küba’da sanayinin, hükümete yakın küçük bir azınlığın elinde olduğunu kaydeden Triana, “Hükümet insanları dinlemiyor, sivil toplumla bir diyalog yok. Hâlâ küresel kapitalizm savaşı retoriğini kullanıp, çözümlere odaklanmıyor” diye konuştu.