11.06.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Efnan Atmaca - “Damcıoğlu Nurhan ben geldim, sizlere neşe getirdim, kantoculuktur hünerim, şarkı da söyler, raks ederim!” diye çıktı yıllarca sahneye Nurhan Damcıoğlu. Kim bilir kaç nesil için sözünü tuttu, çok sevdiğim bir yazarın deyimiyle “çıngırak sesli” kadın. Her zaman neşeli, her zaman işveli cilveli, her zaman umut vericiydi. Sonra “Haziranda ölmek zor” dizelerine inat 5 Haziran’da ayrıldı aramızdan. Onunla birlikte bir dönem de kapanmış oldu. Uzun yıllardır görmüyorduk belki ama ilerleyen yaşına rağmen gençleri cebinden çıkarırcasına dinçti ve hep zamana ayak uydurarak yarınları tevekkülle karşılıyordu. Sosyal medyada aktifti takip edenler için. Oysaki kalp yetmezliği nedeniyle ayrılmıştı aramızdan.
Ramazan geceleri
Öyle sessiz öyle ani gitti ki sanki ardında sadece eski günlerin neşesini bırakmak istiyordu. Gidişinde bıraktığı hüzün onu tanıdığımız yılların güzelliğini, anıları kaybetmekti hiç kuşkusuz. Kimimiz gidişiyle Ramazan geceleri onu seyretmeden televizyonu kapatmayan anneannesini yâd etti, kimimiz “Ben kalender meşrebim, güzel çirkin aramam. Gönlüme bir eğlence isterim olsun” sözleriyle aşka meydan okuyuşunu hatırladı, kimimiz aynanın karşısına geçip annelerimizden ödünç aldığımız (aşırdığımız) kıyafet ve makyaj malzemeleriyle onu taklit edişimize gülümserken kırışıklıklarıyla barıştı. Hüzün ve özlem... Onun hayatı da çok hüzünlüydü. Kendi deyimiyle kahkahalar ardında devam eden bir dram.
Tiyatro, dans, müzik...
1 Mayıs 1941’de dokuz çocuklu bir aileye doğmuştu Nurhan Damcıoğlu. Ekonomik zorluklarla boğuşan aile hep sanata sarılarak yaşamıştı. Babası elektrikçi olmadan önce Ankara’da sinema işletiyordu. Annesi ise operada terziydi. Öylesine zordu ki hayatları bir kardeşi zengin bir aileye evlatlık verilmişti, iki kardeşi ise Çocuk Esirgeme Kurumu’nda kalıyordu. Küçücük yaşta tiyatroyla tanıştı Damcıoğlu. İlk sahneye çıktığında dokuz yaşındaydı. Başrolü kaptığında ise 14-15. “Benim hiç oyuncak bebeğim olmadı” diyordu. Çünkü bebeklerle oynamaya vakti yoktu. Ailesine destek olmak için sahneye çıkması gerekiyordu. Ve aslında bu çaba büyütmüştü tüm aileyi. Kazanarak yaşamayı, zorluklarla baş etmeyi tüm aile küçük yaşlarda öğrendi. Yolu İstanbul’a düştü sonra. “Babam” dediği Mücap Ofluoğlu ona hem evini açtı hem de yolunu... İlk kez Toto Karaca’dan kanto dinlediğinde içi kıpır kıpır etti. Zaten yerinde duramayan bir kadındı. Ofluoğlu’nun da teşvikiyle kantoya yöneldi. Takvimler 1969’u gösteriyordu. Bir daha da vazgeçmedi.
Türkiye’ye sevdirdi
Tüm Türkiye’ye kantoyu sevdirdi Damcıoğlu. Türkiye’nin ilk kadın Müslüman kantocusu oldu. İki kere evlendi. Attila Olgaç’la yapığı ikinci evliliğinde aşkı buldu ama o aşk ile acının iç içe olduğuna öyle çok inanıyordu ki 10 yıl sonra anlaşarak vedalaştılar. Damcıoğlu hayata hep kucak açarken acılar yakasını bırakmadı. Sahnede çocuğunu düşürdü, üç kez merdivenden düştü, üç kere trafik kazası geçirdi, dokuz köpeğin saldırısına uğradı... Ama hiç yılmadı. Dedi ki “Acı dolu olsa da hayata bağlılık beni ayakta tutuyor.” Küçüklüğünde en çok istediği, sanatçı olmaktı. Bir söyleşisinde sahnede ölmek istediğini söyledi. Kardeşi de son isteğini anlatırken “Son bir konser yapmak gibi hayali vardı. İçinde ukde kaldı” dedi. Nurhan Damcıoğlu bizim kalbimizde hep sahnedeydi. Eteğini bir o yana bir yana savurarak kantosunu söylüyor, “Ay ay” nidaları yüzümüzü gülümsetiyor, enerjisiyle kendine hayran bırakıyordu. Son isteği yerine geldi aslında. Nurhan Damcıoğlu, Türkiye’nin yüreğindeki sahnede hayata veda etti.
Taklit edilemez
Nurhan Damcıoğlu, tuluat tiyatrosunda kadın bir sanatçı tarafından söylenen şarkı ve bu şarkı eşliğinde yapılan dans olan kantoyu Türkiye’ye sevdirdi. Çünkü o komple bir sanatçıydı. Tiyatro geçmişi vardı, sesi güzeldi, dans edebiliyordu. Bununla da kalmadı yepyeni boyutlar getirdi kantoya. Kendi imzasını attı söylediği her şarkıya. Daha hiçbirimizin “diss” nedir haberi yokken, rap böylesine popüler olmayı bırakın esamisi okunmuyorken “Rap kanto” adlı bir kaset çıkardı. Yıl 1992... Ve hem gazino dünyasına hem de onu taklit etmeye çalışanlara “diss” attı: “Giderek yayıldık sağa sola. Aldılar beni kadrolara. Solistler üstte, ötekiler altta. Dolaştık senelerce sağda solda. Kopyalarım çıktı mini mini. Yapayım derken incindi belleri.”