28.05.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
Yalnızca alkol mü? Ona buna özenip de kullanılan, kendini o özendiği aptal uyarıcılarla bir halt olmuş zanneden veletlerden de hiç hoşlanmıyorum! Birilerinin, sırf kendine bir zemin arayışı içindeki bu tür şeyler kullanan erkeklerden ya da kızlardan gerçekten hoşlandığına da inanmıyorum! Kandırmayın kendinizi! Basbayağı baş ağrısı tiplerdir bunlar! Şimdi de yeni moda enerji içecekleri var! Artık geceleri bir yere giderken "enerjik olmak", "hareketli görünmek" için millet bunlara yapışıyor. Çevremde birkaç kişide bu enerji içeceklerinin yaptığı tahribata yakından tanık oldum. İğrenç oluyorlar! Tek kelime konuşamıyorsunuz! Sanki hemen o sırada dünyayı fethedecekler o yapay zekâlarıyla! Etkisi geçince de "puf" diye pörsüyüp depresif etki başlıyor. Hadi koş yenisine! Yazmazsam çatlayacağım! Ben sarhoş insanlara dayanamıyorum! Sarhoş muhabbetinden, böyle her türlü "yapay sosyal cesaret verici"den sahiden hiç mi hiç hoşlanmıyorum. Diyeceğim şu ki, bazı durumlarda bir erkek ne kadar baştan çıkarıcı görünse de, yaptığı en cazip teklif bile reddedilmeli! Elbette bu durumlardan biri sarhoşken, diğeri cahilce abuk sabuk uyuşturucu türevlerine yapışırken ve elbette enerji içecekleri kullanırken... Evet, hepsini aynı kefeye koyuyorum! Zira o erkek aslında o sırada gerçek değil. Gerçek hali belki hoş olsa bile, bu tür "kan pompası"na ihtiyaç duyacak bir egoya sahip olduğu için aslında uzun vadede hoş değil! İşin yoksa milletin yırtık pırtık egosunu yamamakla harca zamanını! Değil ki bir de bunlardan insan kendine sevgili kırpmaya çalışsın! Nerdeee... Hele bazılarının bir hali var ki... Telefon ediyorsun, evinde, tek başına, ama ne yaptığını sorunca "İçiyorum" diyor. Ben o zaman onlarla konuşmayı hiç istemiyorum. Ego var zira karşımda. Ego dediğin şeyin de kafası çalışmaz. Dert dinlesen havaya, teselli etmek istesen havaya! Alkole toptan karşı değilim. Şöyle güzel bir yemekle, dostane sohbetlerle içilen bir-iki kadeh hayata keyif katar. Ama fazlası egoyu şişirip insanı kendisi olmaktan çıkarıyor. Dozunu tutturabilen de az. Çevrenizdeki örnekleri hatırlayın... İşte Bilirkişi olarak yazıyorum: Birinin kendinde değilken size ilgi göstermesi ancak tek gecelik bir ilişkinin kapısını açar. Zaten ertesi gün o kapı hâlâ açıksa hemen siz kaçın! Hayatta uğraşacak o kadar çok şey var ki, bir de böyle saçma şeylerle uğraşmak sahiden zaman kaybı! Zekâmı seviyorum ve asla onu yapay şeylerle bulandırmak istemiyorum. Siz kendi zekânızı sevmiyor musunuz? O zaman kendinize gereksiz şeylerle gölge etmeyin! Bu tiplere de yüz vermeyin!İyi oyunlar herkese... Bugünkü yazımın ana fikri şu: Erkek: Seni çoook uzun zamandır beğeniyorum... Kadın: Çoook sarhoş olunca itiraf etme gafletinde bulundun ne yazık ki! 1 soru 1 cevap Kadınların alkolik olma ihtimalleri erkeklere göre daha fazladır. Bir kadın bir kere alkolik oldu mu vay halinize! Ne bırakıp gitmeye vicdanınız elverir ne de onunla yaşamaya katlanabilirsiniz. Normal haliyle bile bir kadınla ne yapacağınızı bilmiyorsanız, alkol katkılı kadınlardan uzak durun derim... Erkek köşesi! Öptüm sizi "Canlı Canlı" başlıyor Kanal D'de... Magazin programı... Bayıldım buna! "Özel Hat" ortalarda pek yok, "Pazar Keyfi" deseniz aldı başını iki saatlik keyfi reklama döndü. Zaten o abuk dizi müsveddesini kakaladıkları andan itibaren çöküş sinyallerini verdiler. Değişiklik lazımdı. Şimdi Dilek Dağcıoğlu, Cebrail Mungan, Savaş Kalafat ve Bilal Özbilge'nin hazırladığı "Canlı Canlı"yla magazine yeni bir bakış açısı geleceği garanti... Tabii ekibin kalanı da şahane! Magazin bayramı resmen! Bir "magazin programı sever" olarak sevinmeyeyim, "Canlı Canlı" ekibini kolaylıklar dileyip öpmeyeyim mi yani? Mehmet Ali Erbil'in sunduğu "Ah Kalbim"i seyrettim. "Mini etek giyen kadını dövmeli" gibi bir ana fikir vardı ki, aman Allahım! "Dövmeyen erkek değil" diye de dayattılar ha bire! Aslında Mehmet Ali Erbil bana fena halde Yıldo'yu hatırlatıyor son zamanlarda. Aynı müstehcenlik, aynı yapışkan dil kıvamı! Hani Yıldo gece program yaparken böyle yayvan bir dili vardı ya... Mehmet Ali Erbil'de de seyirciyi Yıldo'nun seyircisine çeviren bir şey var. "Elletecem", "yapıştıracam" türü laflar... Tabii ortalıkta maganda artışı olursa ben onu sorumlu tutacağım. Şimdilik onu biz bu haftanın "müstehcen adamı" seçelim yeter. Düzeyine siz ne dersiniz? Üşenmeyen oylasın... Haftanın "müstehceni"! ÇEKİNMEYİN, SORUN! DAHA İYİSİNİ BİLENİNİZ VARSA DA ANLATSIN! Ben 26 yaşında bir doktorum. Üç senelik çok güzel bir ilişkiyi mahvettim. Evliliğin eşiğine kadar geldik ama ben korktum. Aslında o benim için ideal insandı. Her şeyimdi. Bu korkudan kurtulamıyorum. Korkumu düşünmediğim zamanlar çok pişman olup onu çok özlüyorum. Düşündüğümdeyse yine o kaçınma durumu başlıyor. Ne evlilik ne kızlar var gözümde artık. Olursa onunla olurdu. Olmadı. Ne yapmam gerekiyor? "Evlilikten korkuyorum!" * * * Korkunuzun ciddi boyutlarda olduğunu tahmin ediyorum. Örneklerine de çok tanık oldum. Birlikte olduğu kişiyi deli gibi sevdiği halde konu evliliğe gelip dayanınca her şeyi göze alıp kaçmak isteyenlere... Ağlayanları, kriz geçirenlere... Sorununuz ne yazık ki öyle iki cümleyle çare olunacak türden değil ve büyük ihtimalle aile geçmişinizden kaynaklanıyor. Size önerim profesyonel yardım almanız. Siz de bir doktorsunuz ve sanırım psikoloji eğitimi de aldınız. Hazır bir yere gelmiş dayanmışsınız, sorununuzu teşhis etmişsiniz, başka şeylerinizi de etkilemesine engel olun ve bundan kurtulun. Mide ağrısı gibi, bilirsiniz, her şeyin çaresi var. Sadece yüzleşecek cesaret gerekiyor. Bir de haberiniz olsun; o tanık olduğum erkekler şimdi evli ve çok mutlular. Ama ardından ciddi bir karar olarak bebek de karşılarına çıktığında benzeri korkulara kapıldıklarını da bilmenizde fayda var...