21.11.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Özge Tabak - ozge.tabak@milliyet.com.tr
İlk romanı “Bağlanma Korkusu” 2011’de yayımlanan oyuncu Başak Sayan’ın yeni romanı “Kelebeğin Kaderi” geçtiğimiz hafta Destek Yayınları’ndan çıktı. Romanda başkarakter Nehir’in yaşadıklarının aşkı bulmasına giden yolda adımlar olduğunu görüyoruz. Astroloji yazarımız R. Hakan Kırkoğlu’ndan dört yıl astroloji eğitimi alan Sayan’ın astrolojiye ilgisi devam ediyor. 2014’ün yazında ekonomist Murat Vardal ile evlenen Sayan evlilik tarihini ve romanın çıkış tarihini belirlerken de astroloji bilgisinden faydalanmış. Sayan’la kitabını konuştuk.
-Hikaye yazmaya küçük yaşlarda başlamışsınız. Üniversitede ekonomi eğitimi, bir de oyunculuk... Bunlar nasıl bir araya geldi?
Annem Almanca öğretmeni, babam askerdi. Çok disiplinli bir ailede büyütüldüm, soluklanabilmenin yolu kitap okumaktı. İlkokula giderken kısa öyküler yazmaya başladım, ailem yazar olacağımı düşünüyordu. Ortaokulda sinemayla tanışınca “Oyuncu olmalıyım” dedim. Ama orta sınıftan bir ailen olunca lise sona geldiğinde seni “İyi para kazanman, ayaklarının üstünde durman lazım” diye yönlendiriyorlar. İlk günden ekonomiyle ilgili bir iş yapmak istemediğime emindim. Okurken bir televizyon kanalında çalışmaya başladım, bir ajansla anlaştım ve reklam filmleri, diziler başladı.
“Kader mi, özgür irade mi sorusuna cevap aradım”
-Bu süreçte hep yazıyordunuz ama... Kitaplaştırma fikri nasıl gelişti?
Çekmeceler dolusu yazıyordum. 2009’da menajerim okuyup “Deli misin, niye bunları saklıyorsun? Bunları kitap yapmamız lazım” dediğinde tamam dedim. Çok ciddiye almıyordum galiba çünkü yazmak benim için kolay bir şey. Oyunculuğa çok emek sarf ettim ama yazmak o kadar doğal geliyor ki...
-İlk romanınızdan sonra aradaki bu dört yılın ikincisine etkisi nasıl oldu?
Hayatım boyunca kader mi özgür irade mi sorusuna cevap aradım. Astrolojiyi ilk öğrendiğim dönemde “Haritaya bakarak önümüzdeki dönemde olacaklar konusunda hataya az yer bırakacak şekilde hesap ortaya koyabiliyorsam o zaman kader var” diyerek bu konuları okumaya başladım. Neyi istiyorsak onu yaratıyoruz, benim hayatım tamamen bunun eseri. Neyi hayal ettiysem karşıma bir şekilde çıktı. Sen değiştikçe senaryo değişir. “Niçin beni buluyor?” dediğim olayların karmaşık bir planın parçası olduklarını anladım. Eşimle tanışmamız o kadar imkansız bir hikayeydi ki... O dünyanın bir ucunda yaşıyor, bir sürü acayip görünen tesadüfle, o uçağı kaçırıyor falan, havalimanında tanışıyoruz. Bu dört yılda yaşadıklarım beni bu kitaba hazırladı.
-İki romanınızın da teması aşk. Aşk yazmaya devam edecek misiniz?
Ana tema bu iki romanda aşk oldu ama şimdi yazdığım roman psikolojik gerilim-polisiye. Aralık başında kapanacağım, yaza tamamlamayı planlıyorum.
-Yazım süreci nasıldı?
Yedi ay sürdü. Evde yalnız, günde 10-12 saat yazıyordum, eşimi kovuyordum hatta çünkü dikkatim dağılıyor. Beşinci aydan sonra “Ama yeter” demeye başladı, tabii toparladık. Her bölümü yazınca okuyordu ve ufak düzeltmelerini yaptı. Çok beğendi, hikayeyi geliştirirken bana ilham verdi.
“Tesadüf diye bir şey yok”
-Okuyucular ne bulacak romanda?
Yaşadıkları olayların, karşılarına çıkan insanların onları gitmeleri gereken noktaya götüren araçlar olduğunu anlatmak istedim. Tesadüf diye bir şey yok. Kitabı kapadığında hayatındaki o büyük senaryoyu belki bir parça anlamaya başlayacak okur. Umutsuzluğa düştüğünde başka bir serüvenin başlangıcı olduğunu hatırlatabilirsem ne mutlu.
-Umutla bakmaya ihtiyacımız olan bir dönem. Terör olayları, mülteciler...
Yaşanan kötü şeylerin kitlesel olarak da bizi bir noktaya getireceğine inanıyorum. Belki tüm olaylar neticesinde insanlar başka bir şeyin farkına varacak, ütopik gelecek ama belki sınırlar bu şekilde kalkacak.
“Rol için kilo alır, veririm, her şeyi yaparım”
-Oyunculuk devam edecek bir yandan değil mi?
Yazarlığa mesleğim diye bakıyorum, oyunculuğu da bırakmak istemiyorum. Hayattaki tutkun ne? En önemli şey insanın tutkusunun peşinden gitmesi. Bana yaptığım hiçbir şey iş gibi gelmiyor sevdiğim için. Ne yazmak ne oyunculuk ne sette bulunmak, beklemek... Bir de üstüne para kazanıyorum, ne güzel.
-Dizi, film projeleri var mı yakında? Farklı bir imajla bir rolde çok görmedik sizi...
Gelen projeler “Yaprak Dökümü”ndeki rolün aynısı gibiydi. Bir korku filmi projesi geldi ama o da ertelendi. Aynı karakteri oynamanın bana para kazandırma dışında bir katkısı olmaz. Sinema çok isterim ama içime sinen olsun. Öyle bir rol olsa ben de çok isterim; kilo alırım, veririm, her şeyi yaparım. Yeter ki beni heyecanlandırsın.