23.02.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:
Defile değil şov
Roket, plaj, süpermarket, orman, lunapark… Bunlar her sezon Chanel defileleri için Paris’teki tarihi Grand Palais binasının dönüştüğü atmosferlerden yalnızca bazıları. Karl Lagerfeld, klasik podyum ve defile anlayışını değiştirerek her moda haftasında yeni bir hikaye anlattı ve her detayı incelikle düşünülüp, hayalgücünün sınırlarını zorlayan şovları sayesinde moda dünyasında “koleksiyon sunma” konseptini tamamen değiştirdi. Sonuçta; moda haftalarını bir pastaya benzetirsek, Chanel defileleleri için o pastanın lezzetli kreması demek yanlış olmaz.
Hep aynı ama hep yeni
“Chanel, onu ele aldığımda bir uyuyan güzeldi. Hatta güzel bile denemez. Horluyordu” diyen Lagerfeld, yaratıcı dümenini devraldığı bu köklü modaeviyle özdeşlemenin ve onu yeniden ayağa kaldırmanın haklı gururunu yaşıyordu. O, Coco Chanel’in geride bıraktığı mirası, markanın tasarım DNA’sını çok da değiştirmeden güncelledi ve Chanel’i yeniden kârlı bir hale getirdi. Bunu nasıl yaptığını anlamak için tüvit etek takımlara bakmak bile yeter. Her sezon Coco Chanel’in elinden çıkmış gibi ama her defasında Lagerfeld dokunuşuyla modern ve yeni.
Kendisi de bir tasarım nesnesiydi
Karl Lagerfeld; siyah takım elbisesinin içine giydiği beyaz dik yakalı gömlekleri, at kuyruğu yaptığı saçları ve geniş çerçeveli gözlükleriyle kendi silüetini de başlı başına bir tasarım nesnesi haline getirdi şüphesiz. Oyuncak ayılardan anahtarlıklara, ayakkabılardan telefon kılıflarına kadar pek çok objeye dokunan bu silüet, tasarımcı yönettiği markalar dışında farklı markalarla iş birliği yaptıkça daha da geniş kitlelere ulaştı ve ikonikleşti.
Yeni nesile de oynadı
Kaia Gerber, Lily-Rose Depp, Kendall Jenner, Cara Delevingne gibi yeni neslin idolü haline gelen modelleri o keşfetmedi belki ama her birini en az o keşfetmişcesine doğru şekilde konumlandırmayı başardı. Altında Lagerfeld imzasının olduğu her defile ve kampanyada o günün yükselen yıldızlarını en dikkat çekici kostümlerin içinde gören genç bir modaseverin bir gün Chanel ya da Fendi giymeyi hayal etmemesi mümkün mü?
Zamanın ötesinde
En klasik Chanel tasarımlarını giyen modellerin başına robot maskesi taktı, kapitone pelerinlerle “uzayda şıklık” hayali kurdurdu. Tabii “plastik; 40 yıl önce var olmayan, kaliteli ve çok güzel bir materyal. Üstelik eski moda Fransız kumaşlarından da daha iyi olduğu kesin” diyerek PVC gibi günlük bir materyali lüks modanın ilgi alanına soktuğunu da unutmayalım. Kısacası Lagerfeld’in gözü hep gelecekteydi ve zamanın ruhunu yakalamayı bilen bu bakış açısıyla hep bir adım önde oldu.
Elde var eğlence
Biri size “7 bin euro’ya metal süpermarket sepeti alır mısın” dese muhtemelen gülersiniz. Peki bir de o süpermarket sepetini Chanel’in sattığı söylenirse? Karl Lagerfeld, dünyanın en çok arzulanan aksesuarlarından Chanel çantaları bambaşka boyutlara taşıdı. İlham kaynakları ise kimi zaman legolar, kimi zaman süt kutuları kimi zaman da hulahoplar yani genellikle sıradan nesneler oldu. Yani aslında Lagerfeld, kimsenin göremediğini gördüğü için değil, herkesin gördüğüne farklı şekilde bakmayı bildiği için dahiydi.
Bitmeyen aşk
Adı genelde Chanel ile anılsa da, Lagerfeld’in bitmeyen aşkı Fendi’ydi. Kendi adını taşıyan markası ve Chanel dışında, Fendi’nin de kreatif direktörlüğünü yapan Lagerfeld, 54 yıl süren bu ilişkiyle bir modaevini en uzun süre yöneten tasarımcı olma unvanına sahip oldu, Fendi ruhu onunla her yıl yeniden doğdu.