07.05.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:
Asu Maro asu.maro@milliyet.com.tr
Hem Sadri Alışık, hem Afife’de En İyi Erkek Oyuncu ödülü aynı isme gitti: İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun “Bedensiz Kadın” oyununda oynayan Reha Özcan’a. İstanbul izleyicisi için çok heyecan verici bir keşifti, Hırvat yazar Mate Matisic’in Bosna savaşından sonra kaleme aldığı bu çok etkileyici oyunda, ölmeden kimi hesapları kapatmaya çalışan kanser hastası bir emekli askeri oynayan Reha Özcan.
Ama bu sıra dışı performansın altında, 18’i kendi isteğiyle Antalya’da geçmiş 25 senelik parlak bir Devlet Tiyatrosu serüveni, müthiş bir tutku, azim, disiplin vardı. Bitmedi: Ailesini alıp başka şehre oyun izlemeye gidecek kadar tiyatro meraklısı asker bir baba, her birinde başka bir yaşama bilgisi saklı şehirler ve hepsinden önce de idealist, oyuncu bir abi, Serhat Özcan.
“Bir Demet Tiyatro”nun Tirbüşon’u olarak tanıdığımız Serhat Özcan ve İstanbul’daki ilk oyunu iki ödül alan kardeşi Reha Özcan ile Beşiktaş’ta bir bilardo salonunda buluştuk. Birbirine düşkün, sürekli şakalaşan, çok neşeli iki kardeş. Serhat Özcan biraz daha ağır, oturaklı, Reha Özcan beş kardeşin en küçüğü olmanın getirdiği “afacanlığı” muhafaza etmekte. Ortak yönleri; inandıklarını yapmaktaki, söylemekteki kararlılıkları...
*İstanbul’daki ilk oyununuzla iki ödül birden aldınız...
Reha Özcan: Tabii hem benim adıma hem bölgedeki arkadaşlarım adına gurur verici. Bölgelerde çok iyi oyuncular var ve maalesef hak ettikleri saygıyı görmüyorlar. Ben tek başıma almıyorum, bütün ödülleri bölgelerde, bu ülke topraklarında hâlâ tiyatro yapmak için mücadele eden arkadaşlarım adına alıyorum. Ama hayatımızı ödüller üzerine kurmuyoruz tabii.
*Siz gurur duydunuz mu kardeşinizle?
Serhat Özcan: Tabii ki duydum. Çok iyi bir oyuncu, çok çalışkan, çok disiplinli bir adam. Oyunu izlemeye gittiğimde kuliste bir çay içmek için oturduk. “Abi bana bir müsade, bir sahneyi tanıyayım geleyim” dedi. Bir saat sonra geldi kan ter içinde. Ne oldu? “Biraz ısındım”. Bu biraz da özeleştiridir, biz çoğu oyuncu bir yerden sonra salıyoruz. Şimdi bana oyundan önce 1,5 saat ısın diyecek bir yönetmene “Kendine başka adam bul” derim.
*Sizin oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?
Serhat Ö.: Ergenlik döneminde bir sesimizi duyurma mücadelemiz oluyor ya, “Bir dakika ben de varım” diye. Siyasi mücadelelerde biraz örselendikten sonra, tiyatro bir çıkış oldu benim için. Balıkesir Halk Eğitim’in tiyatro kursları, Ferhan Şensoy’un Nöbetçi Tiyatro’su, konservatuvar derken BKM’ye kadar uzandı yolculuk.
* Abinizi izler miydiniz?
Reha Ö.: Tabii ki. Abim benim ilk ustamdır. Eğer bugün ailemizin yüzünü kara çıkartmayacak bir şeyler yapıyorsam sahne üzerinde, abimin çok emeği var.
* Sizin uzun bir süre televizyonla işiniz olmadı, neden?
Reha Ö.: 1992’de İstanbul’da tam bir diziye başlayacaktım ki Mustafa Avkıran aradı, “Ben Antalya’ya müdür oldum, gelir misin?” dedi. O gün sözleşmeyi iptal edip Antalya’ya gittim. Türkiye Cumhuriyeti’nde tekim, İstanbul’dan bölgeye tayin isteyen. İyi ki yaptım, çok oyun oynadım, çok antrenman yaptım. 25 senede 69 oyun oynadım, 53 tanesi başrol. Özel tiyatro yaptım, yaratıcı drama dersleri verdim, dağ köylerine gidip ücretsiz eğitim seminerleri verdim, güzel hayır duaları aldım ama para kazanamadım. Sonuçta bir aile babasıyım.
Serhat Ö.: Bu ev sahipleri hayır duasından hiç anlamıyor, yok illa para vereceksin.
Reha Ö.: Dolayısıyla tekrar İstanbul serüveni başladı. Geçen yıl “Bahtı Kara” diye bir filmde, televizyonda “4. Osman”da oynadım. Televizyonun tiyatro oyuncusunun işi olmaması gerektiğini düşünüyorum aslında ama başka türlü para kazanamıyoruz. Şimdi ama çok keyifli bir dizinin içindeyim. Eski dönem arkadaşlarım, Erdal Tosun, Erkan Can, yeni gençler, hep beraber bir işin içindeyiz, “Üsküdar’a Giderken”. Çok mutluyum o sette.
* Sizin dizilerle aranız hep iyi...
Serhat Ö.: Evet ben artık dizi oyuncusu olarak anılıyorum.
* Hatta “Tirbüşon” olarak...
Serhat Ö.: Maalesef diyorum. Doğum günlerimde tirbüşon getirmesinler artık, lütfen.
Reha Ö.: Biz maalesef diyoruz. Abisinin tirbüşon diye çağrılması hangi kardeşin hoşuna gider?
“Birlikte bilardo oynarız”
* Birlikte vakit geçirir misiniz?
Serhat Ö.: Fırsat buldukça. Bilardo oynarız, ben onun beynini dağıtırım genelde.
Reha Ö.: Tabii ben bilerek yeniliyorum, abim o benim.
* Hiç dayak yediniz mi abinizden?
Reha Ö.: Bu abimden değil, büyük abim severdi.
Serhat Ö.: Boksör olduğu için arada bir antrenman yapardı.
Reha Ö.: Biz İtalyan ailesi gibiydik, kavgalarımız vardı, küfürlerimiz vardı aile içinde. Bir de biz 12 Eylül faşizminin etkilerini en iyi hisseden ailelerden biriyiz. Babam sosyal demokrat, Cumhuriyet gazetesi okuyan bir adam olduğu için orduda da, dışarıda da sürekli baskı altındaydı. 12 Eylül’de tutuklandı ve hepimiz bir yana dağıldık. Bir sene sonra tekrar toparlandık. O bir sene
o kadar fazla törpüledi ki bir sürü şeyi. Fakir bir çocukluktan geliyoruz, fakir ve mutlu bir çocukluk. Kitaplarımız vardı,
tel arabalarımız vardı, gazoz kapaklarımız... Bunlar bizim apoletlerimiz, ben kamyonda muavinlik yaptım, garsonluk yaptım, manavcılık, pazarcılık yaptım, ansiklopedi pazarladım, iyi ki de bunların hepsini yapmışım. Hayat algımız, eğlence algımız, sinemaya, tiyatroya bakışımız ona göre.