Cumartesi"Hadi gidip kaybolalım"

"Hadi gidip kaybolalım"

01.07.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yolun iki yanı yeşillik falan, gayet güzel. Radyoda da yol şarkıları çalıyor... Yol güzel, müzik güzel, "pılan yok", hayat böyle dağınık da güzel derken kaptırdık gidiyoruz. Kilyosu çoktan geçtik, az daha gitsek Sinoptan çıkacağız

Hadi gidip kaybolalım

Ve fakat o gün telefon o şekil çaldı. Akşamın bir vakti, şimdi gitsek ne zaman döneceğiz belli değil. Ama gidelim dendi bir kere, e gidelim dedim bir kere... Arabaya bindik.Hayat güzel, yol güzel ama... Artık varmış olmamız gerekmez miydi? Hayat şahane, yol şahane ama... Kilyos nerede? Kırk kere gittiğimiz yer, 30 küsur kere kaybolduk. Ve belli ki yine kaybolduk. Yön hissi, yol bulma kabiliyeti sıfır kadınlar!Ama durasımız, dönesimiz gelmiyor. Yeni takıntımız mütemadiyen "Pılan yok" demek. Plansız yaşıyoruz, plan yapmıyoruz. "Pılan yok. Pılan yok. İyi böyle. Pılan yok" diye diye kaptırdık. Yolun iki yanı yeşillik falan, gayet başarılı; ne yapalım, gidiyoruz.Bir de radyoda tematik bir program var. Ha bire yolla ilgili şarkılar çalıyor. Red Hot Chili Peppers "Lets go get lost" diyor mesela; "Hadi gidip kaybolalım" gibi bir şey. Sonra Tracy Chapman cehennemin oralarda bir yerde, peşinde iblisler falan, önce sola, sonra sağa bakıyor ve her tarafta onu tutmak için uzanan eller görüyor. The Cardigans da "Yol eski bir arkadaş, sonsuza kadar yürüdük / Dolanıp durduk" diye bir şeyler anlatıyor.Yani yolu yoldaş belleyip bayağı bir süre biz bu şarkılar eşliğinde gidebiliriz. Kız şuursuz, biz daha şuursuz... Gidebilirdik. Sonra önümüzdeki araba durdu, u dönüşü yaptı. Hah işte, yolunu kaybeden bir hatun kişi daha. Silkinip kendimize geldik. Bari yanımızdan geçerken ona soralım dedik. "Pardon, siz de mi Kilyosa gidiyorsunuz? Biz galiba kaybolduk da..." Kız öylece baktı. Türkçe mi anlamıyor, nedir? Tekrar sorduk. Biliyorum, yazarken pek anlatamıyorum. Ama hakikaten bu saniyeler David Lynch filmi kıvamında. Az sonra "Annem kızacak, annem çok kızacak" deyip elini kafasına götürse ve "Saçımdaki bu yapışkan şey de ne?" diye, kanlı ellerini yüzüme uzatsa... Şaşırmayacağım. Kız uçmuş artık, öyle şuursuz, "Ben Maslaka gitmeye çalışıyorum" dedi.Peter Gabriel ha? Pek güzel! Fakat Maslak nere, bura nere? Hadi biz yol güzel, müzik güzel, pılan yok derken, Kilyosu geçtik. Az daha gitsek Sinopa varacağız! Fakat bu kızınki nasıl bir kaptırmaktır ki Maslaktan bu kadar uzaklaşmış?Bu esnada telefonum çaldı. Bir arkadaş "Maslaka birlikte mi gideceğiz?" dedi. Ah be güzelim, hangi Maslak, biz bi Kilyosu bulsak...Az sonra hali hazırda Kilyosta olanlar da aradı. Gelmiyor muymuşuz? Geliyoruz. En azından elimizden geleni yapıyoruz.Trafiğe kalmayalım, şimdi çıkalımNihayet yol soracak birilerini bulduk. Geri döndük, bir dolu yol daha gittik. Ve Starsailorı ucundan yakaladık. İyi mi? İyi! Biraz dolandık. Reggae dinledik. Anathemaya azıcık takıldık. Sonra Faithless başladı. Şahane! Dağları dereleri aştık, buralara geldik. Eğleniyor muyuz? Eğleniyoruz! Peki üç-beş şarkı sonra ben ne yaptım?Abi, bu konser bitince biz şu otoparktan birkaç saatte çıkamayız. Hadi çıktık diyelim, ip gibi dizim dizim, İstanbula üç saatte varamayız. En iyisi konser bitmeden biz çıkalım. Ve evet efendim, çıktık tabii ki! Dedim ya yaşlı bir insanım. "Pılan yok" ama sürünmeye de gelemem yani. Yorulurum mazallah, kendime kıyamam. Fakat arabada yine koptuk tabii. Biz de az şuursuz değiliz hani. Faithlessı da sonuna kadar dinlemeyeceksek biz niye geldik ki Allahın Kilyosuna? * * * Gezi dergisinde çalışırken bir "erdem" geyiğimiz vardı. "Erdemli ol", "erdemini takın", "çok erdemsizsin"... Söyler söyler gülerdik: "Sonda değil, yoldadır erdem!"Hâlâ gülüyoruz...Geç gittik, az kaldık, yolda eğlendik... Eh, bu da bir şey."The road is my friend / But this is the end..."Yani şöyle:Yol benim arkadaşım Ama bu bir son... Be hey salak! Yaşlı bir insansın, senin ne işin var ta Solar Beachte, Rockİstanbulda, değil mi? İlla bir yere gideceksen, Maslakta Peter Gabriel var; oraya git bari. Hem yaşına uygun hem daha yakın. Kaç yıl sonra Bodruma ışınlanacağız?Yolları bazen severim. Bazen de sevmem. İşin aslı, genellikle gideceğim yere bir an önce varmak, ışınlanmak isterim. Hadi gözümüz aydın. Bilim adamları bunu da başarmışlar. Atomlararası özellik iletimi, tamam. Gerçi şimdilik sadece 1 milimetreden kısa bir mesafede başarılı olmuşlar. Ama yakında mesafeyi artıracaklarmış. Kaç yıl sonra Bodruma ışınlanırız dersiniz? Ömrüm yetmez değil mi? Neyse, tek otostopla Bodrumdan İstanbula kapının önüne gelmek de bir nevi ışınlanma sayılır.Yani ben 20nci yüzyılda bir kez ışınlandım. 21inci yüzyılda nereden nereye, nasıl ışınlanacaksınız, buyrun siz düşünün. Kaç yıl sonra Bodruma ışınlanacağız? Yarınki yazıyı da yazdım, bıraktım. Haftaya yokum. Yani "Yollarımız burada ayrılıyor / Artık birbirimize iki yabancıyız." En azından iki hafta boyunca... Çünkü "Yine yol göründü gurbete..." Şimdi "One more cup of coffee for the road / One more cup of coffee fore I go." Yani yol için, yola çıkmadan önce bir fincan kahve daha... Depresyonlu gidiyorum, manik dönerim inşallah! manik depresif köşe Gençlik başka bir şey. 1990da, 18 yaşına yeni girmişim daha, Bodruma tatile gitmeye karar verdim. Nasıl? Otostopla. Artık nasıl bir cesaretse, biz iki kız bir sabah ikinci köprüye indik. Polis önce orada dikilemeyeceğimizi söyledi ama sonra bizim için bir araba durdurup "Kızları uygun bir yere kadar götür" dedi. Şoför sordu: Nereye? Biz aynı anda bağırdık: Bodruma. Adamdaki şaşkınlığı hayal edebiliyor musunuz?Neyse işte, onlarca araba, hatta bir de kamyon, bir dolu insan, acayip tipler; iyiler, şirinler, suskunlar, hiç susmayanlar, asılanlar, baktı ki iş çıkmıyor karısının, çocuklarının fotoğraflarını gösterip "Karım da çok sevinir" diyerek bir daha oralara yolumuz düşerse, yeminler verdirip evine davet edenler...Gece otostop çekmeyelim diye o akşam Selçukta kalıp, iki günde Bodruma vardık. Sonra dokuz gün boyunca Bodrumdaki tüm koyları da yine otostopla dolandık. Keşke o yıllarda da yazı yazıyor olsaymışım. Bu dokuz günle ilgili dokuz roman yazarmışım.Son gün, artık döneceğiz... Bodrumun içinden ana yola çıkmak için otostop yaptık. Adam "Nereye?" dedi. Cılkını çıkaracağız ya, yine aynı anda bağırdık: "İstanbul, Etilere..."Ve biz o akşam, gayet rahat bir yolculuğun ardından, İstanbulda, Etilerde, kapının önünde... O arabadan indik. tubaakyol@milliyet.com.tr Elimizi kaldırdık, kapının önünde indik