24.10.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Elif İpek Türer - ipek.turer@milliyet.com.tr
Barış İçin Müzik Vakfı 10 yıl önce yeterli imkana sahip olmayan çocuklara gönüllü olarak müzik eğitimi vermek amacıyla kurulmuştu. Yıllar içindeyse tüm çocuklara kapılarını açan bir vakıf haline geldi. Vakfın kurucusu Mehmet Selim Baki, başkan yardımcısı Yeliz Baki ve koordinatörü Berker Ünsal’la 10’uncu yıllarını kutlayacakları konser öncesi buluştuk ve hem konser hem vakfın faaliyetleri konusunda sohbet ettik. Mehmet Selim Baki “Barış İçin Müzik ismi bir tesadüf değil. Barışın zorunluluğu ve müziğin gücüne olan inançtan ortaya çıkmış bir isim” dedi ilk olarak.
“Cenneti yaratmak zor bir şey değil”
Şimdiye kadar 5 bine yakın çocuğa ulaşmışlar, şu an ise yaklaşık 300 çocuk eğitim alıyor. Ama bu rakam onlara yeterli gelmiyor. Yeliz Baki “Biz hâlâ her şeyin yeni başladığı düşüncesiyle hareket ediyoruz çünkü ulaşılmayı bekleyen çok fazla çocuk var” diyor. Hayal etmekten vazgeçmiyorlar... Yeliz Baki’nin “Bir barış hayal ediyorsanız fırsat eşitliğinden bahsetmek, bunu yaratmak zorundasınız. Barış sadece silahsızlanma ya da savaşsızlık hali değil. Her insanın bir potansiyeli var, buna uygun imkanları yaratabilirseniz, barışa ulaşmanın da en önemli koşullarından birini yerine getirmiş olursunuz. Cenneti yaratmak o kadar zor bir şey değil, sadece hepimizin içimizdeki o vahşiyi yok etmesi gerekiyor çünkü her şey ancak aydınlık kalarak güzelleşebilir” sözü isteklerini çok güzel açıklıyor.
Vakıf her ne kadar imkanı olmayan çocuklara müzik eğitimi vermek için yola çıksa da imkanı olan ailelerden de talep görüyor. Bunun sebebini orkestra olmalarına bağlıyorlar. “Orkestra farklı enstrümanların çalınıp farklı seslerin çıktığı ama sonucunda tek bir eserin meydana geldiği yani tek bir hedefe kilitlenen bir bütün olduğu için” çocukların burada bir arada yaşama kültürünü öğrendiklerine inanıyorlar. Bir arada uyum içinde müzik yapmaya çalışmanın demokratik bir toplumun da metaforu olduğunu düşünüyorlar.
Hedefleri ulusal çocuk orkestrası kurmak
Vakıf isteyen herkese açık olsa da fiziki olarak belirli bir imkanları olduğunu belirtiyorlar. Bu bağlamda ana kriterleri süreklilik. Burayı bir yaşam alanı olarak düşündükleri için çalışmalara haftada bir gün gelerek onu yaratmanın mümkün olmadığına inanıyorlar.
Vakıfta yaylılarda keman, viyola, çello, kontrbas; bakır üflemelilerde trompet, trombon, korno, tuba; tahta üflemelilerde flüt, klarnet, obua, fagot; tüm senfonik perküsyonlar ve ayrıca piyano eğitimi veriliyor. Çocukların tecrübelerine göre ayrıldığı üç tane de orkestraları var; Beethoven, Mozart, Vivaldi. Bir de koroları ve üç ay önce kurulan caz orkestraları var. Bu orkestra aynı zamanda Türkiye’nin ilk çocuk caz orkestrası.
Burada mezun olmak diye bir şey yok. 5.5 yaşında da 22 yaşında da öğrencileri var. Büyük olanların çoğunluğu da öğretmenlik yapıyor. Mesela 10 senedir orada olan 18 yaşındaki Nazmi şu an küçüklere asistan eğitmenlik yapıyor.
Gerçekleştirmeyi en çok istedikleri şey ise orkestraları çoğaltıp Türkiye genelinde ulusal bir çocuk orkestrası kurmak ve bu orkestrayla yurt dışında ülkemizi temsil etmek. Bu hedeflerine de çok uzak değillermiş. Eskişehir Tepebaşı Belediyesi’nin sekiz ay önce başlattığı çalışma kapsamında bir Tepebaşı Çocuk Orkestrası kurulmuş. Ankara, İzmir ve Bursa’da da orkestralar kurulması ihtimali varmış.
“La Scala’da çaldılar”
Yılda 30’un üzerinde konser veren çocuklar yarın Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’nde olacaklar. En çok ise 15 Kasım’da Zorlu Center PSM’de gerçekleştirecekleri 10’uncu yıl konserleri için heyecanlılar. Eskişehir Tepebaşı Orkestrası’yla birlikte toplam 300 çocuk olacakmış sahnede ve aylardır ortak bir repertuarı çalışıyorlarmış. Tüm bunlara rağmen şikayetçi oldukları bir konu
var: “Barış İçin Müzik o kadar az duyuluyor ki Türkiye’de. Halbuki çocukların büyük başarıları var. Mesela bu yaz Milano’da La Scala’da çaldılar. Martta Almanya’da Leipzig Operası’nda çalacak, haziranda İsveç’e gidecekler. Bu çocuklar aslında Türkiye’yi temsil ediyor. Herkesin sahip çıkması gerek bu çocuklara.”
Yetenek aranmıyor
vakfın en önemli özelliklerinden biri de öğrenci seçmiyor oluşları. Yetenek aranmıyor yani... Ama bazı çocuklarda özel bir yeteneğin olduğunu da kabul ediyorlar. Mesela 6 yaşında gelen, akordeon çalarak başlayıp çelloya geçen Yunus şimdi 15 yaşında ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi Konservatuarı’na gidiyor. Orkestraya katıldığında dişleri bile olmadığını söyledikleri, şimdi 16 yaşında olan Kübra da çok iyi bir piyanist olmuş. Ayrıca obua da çalıyor, orkestra şefleri Samuel Matus’a destek oluyormuş.