Bugünkü yazıma bir küçük kutlama yemeğiyle başlamak istiyorum. Emirgan sırtlarındaki malikanelerinde yaşayan, görmüş geçirmiş gerçek İstanbullu bir aile, kızlarını beraber doktora yaptığı arkadaşıyla baş göz etmeye karar verirler; fakat heyhat... Covid-19 aylardır başlarında Demokles’in kılıcı gibi durmaktadır. Sonunda tarih tespit edilir. Kanlıca’ya bakan üst kat büyük salonun Arthur Brett markalı İngiliz yemek masası, altı kişilik olarak pandemi yönetmeliğine göre hazırlanır. Mesafe fazlasıyla mevcuttur. Evin girişine antiseptik özellikli paspas, salona hava temizleyici alınır. Ama aslında en önemli kısım, bu gecenin yemeğinin hazırlanmasıdır.
Bir dost, Feza Fırat’ın ismini verir. Aslında bizim nesil etkinlik, davet, organizasyon deyince Feza’yı hatırlar, şimdilerde kızı Başak bayrağı taşıyor. Sonuçta iki Michelin yıldızlı Şef Michael Riemenschneider’e ulaşılır ve bu gecenin yemeğini yapması istenir. Ancak kabul edecek midir? O noktada da bir şüphe mevcuttur. Feza sayesinde akşam çok başarılı bir şekilde noktalanır. Bu enteresan deneyim, eminim gençlere mutluluk getirecektir.
Şefin Türkiye aşkı
1981’de Almanya’da doğan ünlü şef Michael Riemenschneider, 15 yaşından beri yemek pişiriyor. Ona göre mutfak, evinin ikinci oturma odası... Eğitiminde dünyanın ünlü şefleri Gordon Ramsay, Alain Ducasse ve Michel Bras’ın da katkıları olmuş.
Michael’in hayatına baktığımızda restorandan çok dünyanın The Old Coastguard, Steigenberger Grand gibi ünlü otellerinde çalıştığını görüyoruz. Kariyerindeki ilk dönüm noktası ise The Abbey Restaurant’ta ilk Michelin yıldızını alması. 2016 yılında ise eşi Celine’den ilhamla açtığı Atelier Wilma (büyükannesinin ismi) ile ikinci Michelin yıldızının sahibi olması.
Ver elini İstanbul!
2018 yılının Noel ve yılbaşı aileye uğur getirir. İstanbul’a taşınacaklar ve yeni yıla Beykoz tepelerindeki orman evinde gireceklerdir. Her şey istedikleri gibi olur. Bununla da kalmazlar, bu uğurlu evde ikiz oğulları olur. Anladım ki o artık bir Türkiye sever ve İstanbul aşığı olmuş.
Tabii ki gelince hemen profesyonel hayata “Merhaba” der, bildiğim kadarıyla birkaç deneyim sonucu soluğu doğru adreste yani İstanbul’da alır. İkinci hoşuma giden nokta ise yeni iş yerini şehrin merkez kalabalığında değil Beykoz Acarkent’te orman içinde açması. Kendisinin yıllardır oluşturduğu Fransız-Alman mutfağı karışımı bir menüyle The Twins Kitchen by MR’da misafirlerini karşılıyor. Restoran, fırın, pastane ve kafeyi kucaklayan bir mekan yaratmış.
Burası alıştığımız Michelin yıldızlı restoranlara benzemiyor. Her şey temiz, düzenli, tertipli, şık; fakat gösterişten, debdebeden biraz uzak... Özellikle pazar brunch’larıyla şimdiden öne çıkıyor.
Kutlamaya dönersek...
Şimdi gelelim o gecenin yukarıda bahsettiğim genç çiftle uğurlu geleceğine inandığım menüsüne... Başlangıç elma dokuları ve limon jel jölesi ile yengeç, ara sıcak olarak karışık mini sebzeler ve maydanoz yağı ile levrek, ana yemek ise yulaflı kuzu fileto, garnitür olarak ise zeytin ve kuşkonmaz kullanılmış. Ağzı tatlandırmak için de mandalina muhallebi, kırmızı biber kompostosu ve çilekli sorbe, son olarak ise kara dut ve kaymaklı dondurma ile ayva tart taten ve tabii ki sürpriz pasta ile şampanya...
Şimdi hatıralarda kalacak olan evde iki Michelin yıldızlı şef Michael Riemenschneider’in hazırladığı damak çatlatan bir ziyafet... Yaratıcı yeni fikirler varsa, evde de en iyisi yapılabiliyor.