Değerli okuyucularım, öncelikle hepinizin mübarek Kurban Bayramı’nı kutlarım. Uzun bir zaman sonra yine bayramlarda bir araya geldik, fakat pandeminin bitmediğini maalesef hatırlatmak ve dikkat etmemiz gerektiğini belirtmek isterim.
Bu hafta Kuruçeşme’deydim. 10 sene önce Arşipel, sonrasında Ece Bar’ın yer aldığı mekanı, geçtiğimiz yıl Şef İsmet Saz satın aldı ve Kanyon’daki restoranını kapatarak, burada tamamen kendi tarzını yansıtan bir mekan kurdu.
Geçtiğimiz ekim ayında açılan The Steeve, maalesef pandemiden dolayı uzun bir süre kapalı kaldıktan sonra kapılarını yeniden açtı ve Latin lezzetlerini misafirleriyle buluşturmaya başladı.
Öğle ve akşam saatlerinde açık mekana girdiğinizde, Şef İsmet Saz’ın Aztek piramitlerini temsil eden desenlerinden oluşan dövme motiflerinin yansıtıldığı duvarlar ve çoğunluğu ahşap, göze hoş görünen bir dekorasyon sizleri karşılıyor. Sade, huzurlu ama son derece şık Kanyon’daki restorandan tamamen farklı bir hava yakalanmış. Taşınma değil baştan yaratım diyebilirim.
Masamıza geçiyoruz ve servis takımları geliyor. Sofralarda kullanılan tabakların bir kısmının çizimini şefimizin yaptığını öğreniyorum. Karşımda dört farklı markasının (The Steeve, Toi, Bronco, İsmet Saz Fine Catering) operasyon süreçlerinin başında tek başına bulunan, azimli, çalışkan bir şef var: Şef İsmet Saz, namıdiğer The Steeve.
The Steeve, geliştirilen menüsüyle Latin dokunuşların Türk mutfağıyla sentezine ev sahipliği yapıyor. Mekanın kendine has bir tarzla yorumladığı lezzetleri deneyimlemeye başlıyoruz.
Hoşsohbet bir Şef
İlk olarak 10 senelik ekşitilmiş mayadan üretilen iki farklı ekmek, yanında Ayvalık bölgesinden gelen zeytinyağ domates ve acı biberden fermente edilen, güneşte turşulandırılan hafif acılı ve leziz fermente sosla servis ediliyor.
Latin deyince ilk akla gelen lezzetlerden Guacamole, Meksika’dan gelen avokadolarla hazırlanmış, gerçek bir lezzet şöleni diyebilirim. Ardından tabaklarımızdaki yerini alan enpanadas da çok başarılıydı. Boyutları doğru, baharatı ve kıvamı tam...
Sunumlar arasında diğer misafirlerinin üzerinden ilgisini eksik etmeyen ve mutfakla bağlantısını da kesmeyen Şef ile Latin gastronomisi hakkında bol bol sohbet etme imkanı yakaladık.
2010 yılında New York’ta yaşadığı dönemde arkadaşlarının baklavayı çok sevdiğini belirten Saz, “Ben orada ıstakozlu bir baklava yaptım. Burada da İskenderun ve Mersin’den getirttiğim karideslerle karidesli baklava yaptım, 40 kat hamur ve bol tereyağlı” diyor ve gülerek ekliyor: “Ters çevirip yemenize gerek yok”. Tereyağı kokusunun yoğun olduğu bu farklı lezzet, şefin imza tabakları arasında yer alıyor. Baklavanın reçetesi de New York Times arşivlerinde bulunuyor, bu haliyle şefimizin de hayatının dönüm noktası haline gelmiş.
Ardından patates bravas ve Konya küflü peyniriyle yapılan sos üzerinde servis edilen Amerikan Buffolo Wings görünümlü karnabahar bomb geliyor. Et ve deniz ürünü tercih etmeyenler için vejetaryen bir tabak… Masanın yıldızıydı, gerçekten muhteşemdi.
İş aşkı başka!
Tatlılardan cannoli ve churros’a talep olduğunu öğreniyorum.
Son olarak trüf mantarlı risotto özel sunumuyla tabaklarımızdaki yerini aldı. Açıkça ifade edeyim; dumanı üzerinde tüten risottomuza trüf mantarını rendeleyip son dokunuşu yapan Şef İsmet Saz’ın gözlerindeki o iş aşkını ve pırıltıyı gördüm.
Her gelen spesiyal yemeğin üzerine son dokunuşu masada yapan Şefimiz, yakında tüm Türkiye’de harekete geçireceği sürpriz projesinden de bahsediyor fakat o kısım şimdilik bizde kalsın diyor ve yazımı sonlandırıyorum.
Vizyonu açık, azmi yüksek, sevecen ve hoşsohbet Şef İsmet Saz, Latin lezzetleriyle Kuruçeşme’de misafirlerini ağırlamaya devam ediyor. Türk mutfağının dünyanın öbür ucundaki Latin Amerika mutfağıyla böylesine hoş ilintisi beni hakikaten çok mutlu etti.