Reha Arar

Reha Arar

reha.arar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Zürih’e 17 yıl önce görev icabı gitmiştim ve hafızamda çok fazla anı kalmamıştı. Bu kez tamamen turistik amaçla üç günlük bir zaman geçirdim huzur dolu bu İsviçre kentinde. En çok hoşuma giden, yürüyerek yada tramvayda her yere çok süratle ulaşabiliyor olmak oldu. Özellikle yaşlıların, her zaman şık ve bakımlı oluşları, gölün kenarındaki sabah yürüyüşümüzde yürüyen, köpek gezdiren herkesin birbirini selamlaması, korna sesi duymamak, kavşaklardaki trafik ışıklarını herkesin beklemesi, özlem duyduğum hususların çok az bir kısmı...

Şehrin ana tren garına göl kenarından yürürken, karşıdan içinde sadece şoför olan bir polis arabası geldiğini gördüm. Arkasından da ellerinde Çince yazılı dövizler ve resimler taşıyan 300 - 400 kişilik bir grup gösteri yapıyordu. Ne taşkınlık, ne zarar verme vardı. İçimden burada yaşayan herkes İsviçreliler’e benzemiş dedim. Üç gün boyunca gördüğüm güvenlik gücü sayısı, iki elin parmaklarını geçmez.Hafta sonu herkes dışarıda, hafta içi de evinde ve işinde. Tek istisna iş - ev arası içilen bira veya şarap. Bizden çok daha az sigara içiyor, restoranlarda da daha sabırlı davranıyorlar.

Haberin Devamı

Üç günde 6 polis
Tertemiz bir banliyö treniyle gittiğimiz Luzern’de ise samimi ve neşeli genç bir topluma rastladık. Bu arada tüm harcamalara aşağı yukarı iki misli bedel ödüyorsunuz, sıradan bir Avrupa şehrine göre şişe sudan başlayarak, taksi, otel, yiyecek ve içeceğe kadar her şey daha pahalı.

Tekrar Zürih’e dönecek olursak, butik eğlence yerlerinin bulunduğu Niederdorfstrasse’de bir İtalyan lokantası olan Vallocaia’ya gidemediğimiz için hayıflandık. İtalyan Şef Alberto Tagarelli’nin hazırladığı her şey mükemmeldi. Başlangıçlarda aldığımız Buratta peynirinin sütü çıkıyordu desem yalan olmaz. Ana yemeklerde denediğim kırmızı şaraplı porçini mantarlı risotto, pişme zamanı açısından bana uymasa da beğendim.
Çiğ et bizim damak tadımıza uymasa da steak tartar yiyenin çok olduğunu gördüm. Ki bu şefin imza yemekleri arasındaymış. Unutmamamız gereken bir tat olan bölgenin perche balığı. Perche, ızgara olarak daha çok kuskus üzerinde limon ve tereyağlı sosla veriliyor. Rezervasyon kabul etmeyen, insanların kapısında beklediği bu tarihi lokantanın tatlıları arasında tiramisu, panna kota ve limoncellolu sorbeti sayabiliriz. Kuruluşun sahibi Guirino Amorelli’yi başlangıçta garson zannettim. Zira, servis yapıyor, su kasası getiriyor ve sipariş alıyordu...

Tam Zürihteyken Ankara’daki patlama haberini aldık. Bütün neşemiz kaçtı. Aklıma ilk gelen bu güvenli şehirde üç günde 6 polis görmemiz oldu. Darısı bizim için terörsüz günlerle bu güzel ülkede yaşamak.