Öğrenciliğimizde İstanbul’un en keyifli gezi aracı şehir hatları vapurlarıydı. Aileler hafta sonları pikniğe gider gibi yiyecek ve içecekleriyle Eminönü’nden şehir hattı vapurlarına biner, Sarıyer’e gidip geri dönerlerdi.
O yıllarda İstanbul’a, İngiltere’de yapılan hızlı bir gemi gelmişti. Bu modern ve hızlı gemiye, 1960 yılında Beyazıt Meydanı’nda çıkan öğrenci olaylarındaki çatışmalarda ölen ilk kişi olan Turan Emeksiz’in adı verilmişti. Kadıköy - Eminönü - Sirkeci hattında 46 yılını geçiren gemi, zamanla görevini tamamladı. Bir gün duydum ki Turan Emeksiz gemisi güzel bir otel olmuş, Mudanya’da kapılarını misafirlerine açmış.
Geçtiğimiz hafta sonu istikametim Mudanya oldu. Çok uzun yıllardır gitmemiştim. Yollar değişmiş, şehir gelişmiş, sahil düzenlenmiş. Bakalım Osmangazi Köprüsü’nden sonra dengeler ne tarafa kayacak? Ben her zaman olduğu gibi deniz taşımacılığından yanayım ama yeterli sayıda deniz aracımız yok. Maalesef Karaköy Limanı’ndan bizi İzmir’e, İskenderun’a, Samsun’a götürecek bir yolcu gemimiz bile yok.
Mimarinin incelikleri kullanılmış
Gelelim gemi otelimize. Mudanya’nın Güzelyalı Yat Limanı’na bağlı vaziyette dört katlı Otantik Gemi Otel’in en alt katı, toplantı salonu olarak kullanılıyor. Orta katına hiç dokunulmamış. Pazar sabahı sıralardan birine oturdum, bir çay söyledim. Üst katta suit ve normal odalar var. Yüksek mimar Hulki Türe, bu eseri restore ederken mimarinin bütün inceliklerini başarılı bir şekilde kullanmış. İnşallah gemiyi işleten BCR Turizm Şirketi, bakımlarını zamanında yapar ve bu eser çökmez, endişelerim de yersiz çıkar. Emre Şengül ise, bu deniz üstü oteli sırtında taşıyan genç bir turizmci. Hangi noktaya bakarsanız bakın, karşınızda sorumlu olarak onu görüyorsunuz. Odağıysa misafir memnuniyeti.
Geminin en üst katındaki alakart restoranda başlangıçların önemli iki tadı var; balık çorbası ve levrek, ahtapot ve somonla hazırlanmış carpaccio. Diğer mezelerse; börülce, biber borani, közlenmiş patlıcan salatası, paçanga böreği, asma yaprağında hellim peyniri, balık kokoreç. Hepsinden güzeli ise ahtapot ızgara. İzmir tulumu, ceviz ve yeşil limon sosuyla servis edilen bekri salata ise alışılmamış bir lezzet. Deniz ürünlü Sezar salata ve balıklar isteğe göre sunulabiliyor.
Tatlılarda kestaneli tahin, cevizli incir tatlısı ve kahveli krem brule öne çıkmış. Bu arada geminin kaptan köşkü, değişik bir dekorasyonla özel gün kutlama odası haline getirilmiş.
Bursa’nın kalbindeki İnci Kahve
Mudanya’ya geldikten sonra Kapalıçarşı ve Osmangazi İç Koza Han’ı gezmeye başladık. İnci Kahve’de közde kahve içmek için oturduk. Burayı 27 yıldır Bingöllü İbrahim Ulaş işletiyor. Közde kahveyi de sadece kendisi yapıyor.
Misafirlere vakitleri olup olmadığını soran Ulaş, ne kadar bekleyeceklerini de söylüyor. Kabul ederlerse önce sularını getiriyor, daha sonraysa ağzı kapaklı fincanlar masaya geliyor. Siz içmek için fincanı açıyorsunuz fakat boş çıkıyor. İbrahim’in yüzüne baktığınızda da “Lütfen bu espriyi kimseye söylemeyin” diyerek tebessüm ediyor.
Bir müddet sonra otantik kıyafetlerle gelen servis elemanı, arzu ettiyseniz elde açma peynirli, kıymalı ve patatesli gözlemenizi getiriyor. Bunları yemek - içmek için sabır gerekiyor. Çünkü, gözlemenin hamuru da isteğe göre açılıp yapılıyor.
Hoş bir diğer tat ise Ulaş Ailesi’nin yaptığı doğal limonata. Kahvemizi bitirdikten sonra bize zorla getirilen çayı da içtik ve çok beğendik. Çayla ilgili sorumuza verilen cevap enteresandı: “Ben paketle çay almam, çay Rize’den çuvalla gelir. Tıpkı sadece belli bölgelerin meşe odunu kömürünü kullandığım gibi... Oduncum Adapazarı’ndan, çaycım Rize’nin bu işi yapan adamlarındandır. Ben ve oğlum Mücahit, burada misafirimizi memnun etmek için varız.”
Doğrusu bir daha Bursa’ya yolum düşerse, ilk gideceğim yer yine İnci Kahve olacaktır.