70’lik Meyhane’ye girince gözümün önüne ilk içkili lokantaya gittiğim 60’lı yıllar geldi. Galiba insan, hayatının ileriki dönemlerinde hep eskiyi düşünüyor ve o günleri özlüyor. Duvarlar o yıllarda ki muhteşem bakir, trafik tıkanıklığı olmayan manzaralardan oluşan fotoğaflarla dolu. Hele bir tanesi beni çocukluğuma götürdü.
Şişeniz adınız yazılarak saklanıyor
Bir de çok alışık olmadığımız bir raf ve dolap var ki üzerine isim etiketleri yazılmış rakı şişeleriyle dolu. Misafirler genellikle kadehle içki tercih etmiyor.
Burada şişenizi alıyorsunuz, içtiğiniz kadar içiyorsunuz ve sonra dolaba teslim ediyorsunuz. O da bir dahaki gelişinize kadar raftaki yerini alıyor.
Şimdi gelelim mezelere; vişneli yaprak sarma, barbunya pilaki, patlıcanlı meze çeşitleri, balıklı sarma, cacıki, çerkez tavuğu, fava ve pastırmalı humus gibi lezzetleri bulabilirsiniz. Ayrıca Girit ezmesinden deniz börülcesine, kaya koruğundan çibes otuna, babagannuştan doyumsuz tadıyla atoma kadar geniş yelpazedeki lezzetleri, mevsimine göre özenle ve günlük olarak hazırlayarak müşterilerin beğenisine sunuyor.
Sistem, meze vitrinine git, istediğini seç, günün balığını gör, pişirme şeklini söyle ve yerine otur şeklinde işliyor.
Bu arada balık konusunda şefin tercihi sadece Boğaz ve civarında çıkan istavrit, izmarit, hamsi ve sarı kanattan yana. Bunlardan başka balık bulundurmuyorlar. Ana yemeklerde de menü çok zengin değil; kiremitte anne köftesi, kuzu pirzola ve antrikot bulunuyor.
Ciğer, beyin, dil, kokoreç, uykuluk ve nohutlu işkembe gibi sakatat çeşitleri ise oldukça bol. Yemeğinizin sonunda masaya bugüne kadar hiç tatmadığım değişik bir tat geldi. ‘70’lik Tatlı’ adı verilen pekmezli süzme yoğurdu ilk anda garipsedik hepimiz ama yediğimizde hazmettirici özelliği ve ağızda bıraktığı tatla mutlu olduk diyebilirim. İstanbul son zamanlarda şeflerin sahip olduğu küçük şirin mekanlara sahip oluyor.
70’lik Meyhane’de televizyon veya maç yayını yok. Sadece Mustafa Kemal Akgültan’ın hazırladığı CD’den Türk sanat müziği ve 70’lerin Türk pop müziği çalıyor. Manzarası Boğaz’dakilerden farklı. Sadece New York tarzı yüksek binaları görüyor.
Velhasıl gidilip görülüp tadılmalı.