Reha Arar

Reha Arar

reha.arar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

70’lik Meyhane’ye girince gözümün önüne ilk içkili lokantaya gittiğim 60’lı yıllar geldi. Galiba insan, hayatının ileriki dönemlerinde hep eskiyi düşünüyor ve o günleri özlüyor. Duvarlar o yıllarda ki muhteşem bakir, trafik tıkanıklığı olmayan manzaralardan oluşan fotoğaflarla dolu. Hele bir tanesi beni çocukluğuma götürdü.

ESKİ İSTANBUL MEKANI

Gençliğimin de geçtiği; Kadıköy Altıyol. Sırf bu fotoğrafları seyretmek için Sarıyer Armutlu’ya tekrar gidebilirim. Burası Cihansın’ın yazdığı bir makalenin ilk satırlarındaki gibi 40 yıldır meyhaneye giden müdavimlerin mutlu olacakları bir ruha sahip. Lokasyon olarak merkezi bir yerde değil ama ilerisi için lüks yeme - içme potansiyelini başlatmış olan bir güzergah üzerinde. Kolaylıkla ulaşıp arabanızı park edebiliyorsunuz, ana arterlere yakın. Orta büyüklükte ferah bir dükkan.
Burayı iki dost komşu restoran işletmecisi, eski mekanlarını kapatarak kendileri bir meyhanede ne arıyorlarsa, dostları da bulsunlar diye açmış. Doğru da yapmışlar. Cihansın Gülle, turizmdeki üst düzey yöneticiliğini bırakmış ve mutfağa girmiş. Hayal ettiği tüm mezeleri yalnızca kendisi yapıyor. Enteresan olan yardımcısı bile yok, sadece destek veren iki personeli var.
İkinci ortak Mustafa Kemal Akgültan ise yıllardır keyifle yazılarını okuduğum Fulya Erdem’le başta satın alma olmak üzere her an her yerde. Çok hoşuma giden bir diğer husus ise mezelerin çok küçük tabaklarda az miktarda yapılması ve hemen aynı gün bitmesi.
ESKİ İSTANBUL MEKANI

Şişeniz adınız yazılarak saklanıyor
Bir de çok alışık olmadığımız bir raf ve dolap var ki üzerine isim etiketleri yazılmış rakı şişeleriyle dolu. Misafirler genellikle kadehle içki tercih etmiyor.
Burada şişenizi alıyorsunuz, içtiğiniz kadar içiyorsunuz ve sonra dolaba teslim ediyorsunuz. O da bir dahaki gelişinize kadar raftaki yerini alıyor.
Şimdi gelelim mezelere; vişneli yaprak sarma, barbunya pilaki, patlıcanlı meze çeşitleri, balıklı sarma, cacıki, çerkez tavuğu, fava ve pastırmalı humus gibi lezzetleri bulabilirsiniz. Ayrıca Girit ezmesinden deniz börülcesine, kaya koruğundan çibes otuna, babagannuştan doyumsuz tadıyla atoma kadar geniş yelpazedeki lezzetleri, mevsimine göre özenle ve günlük olarak hazırlayarak müşterilerin beğenisine sunuyor.
Sistem, meze vitrinine git, istediğini seç, günün balığını gör, pişirme şeklini söyle ve yerine otur şeklinde işliyor.
Bu arada balık konusunda şefin tercihi sadece Boğaz ve civarında çıkan istavrit, izmarit, hamsi ve sarı kanattan yana. Bunlardan başka balık bulundurmuyorlar. Ana yemeklerde de menü çok zengin değil; kiremitte anne köftesi, kuzu pirzola ve antrikot bulunuyor.
Ciğer, beyin, dil, kokoreç, uykuluk ve nohutlu işkembe gibi sakatat çeşitleri ise oldukça bol. Yemeğinizin sonunda masaya bugüne kadar hiç tatmadığım değişik bir tat geldi. ‘70’lik Tatlı’ adı verilen pekmezli süzme yoğurdu ilk anda garipsedik hepimiz ama yediğimizde hazmettirici özelliği ve ağızda bıraktığı tatla mutlu olduk diyebilirim. İstanbul son zamanlarda şeflerin sahip olduğu küçük şirin mekanlara sahip oluyor.
70’lik Meyhane’de televizyon veya maç yayını yok. Sadece Mustafa Kemal Akgültan’ın hazırladığı CD’den Türk sanat müziği ve 70’lerin Türk pop müziği çalıyor. Manzarası Boğaz’dakilerden farklı. Sadece New York tarzı yüksek binaları görüyor.
Velhasıl gidilip görülüp tadılmalı.