Reha Arar

Reha Arar

reha.arar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gençlik yıllarımızda Türkiye’de efsanevi otel sayısı çok fazla değildi. Hemen sayacak olursam İstanbul’da Pera Palace, Hilton, Park Hotel, Ankara’da Ankara Palace, Büyük Ankara Hotel, Bulvar Palas, İzmir’de Büyük Efes Hotel’i. Saydığım tesislerden birçoğu nedense emekli sandığının mülkiyetinde bulunuyordu.

EGE’DEN BİR ESİNTİ
Geçtiğimiz hafta sonunu İzmir’de geçirdim. Konaklama noktam çok sevdiğim Efes Hotel oldu. Ev sahibim ise mesleğimizin duayen hotel genel müdürlerinden Rıza Elibol idi. 1964 yılında İzmir’de kapılarını Türk turizmine gayet iddialı bir şekilde açan hotel Avrupai tarzın bu şirin Ege şehrindeki ilk örneklerindendi. En büyük farklılığı ise her şeyiyle lüks olmasıydı. Yıllar içinde aktüalitesini kaybetti, yenilenmedi, yatırım yapılmadı ve şehirde açılan diğer hoteller tacı elinden aldı. Sonunda da 2000’li yıllarda kapandı.

Her noktada sanat eseri var

2008 yılında Swissotel Büyük Efes İzmir adıyla muhteşem bir geri dönüşle eski yerine oturdu. Gittiğinizde ana hotel binasıyla kongre merkezi bloğu arasındaki yolda yer alan sergiyi mutlaka gezin; oradaki tarihi mihenk taşlarını görün, inanın bir daha unutamayacaksınız. Ayrıca her noktada rastlayacağınız sanat eserleri sizi hem düşündürecek hem de hoşunuza gidecek.

Haberin Devamı

Otelin çok sayıda aktivitesi var. Bunlardan öne çıkanları sayarsak; çok gelişmiş başarılı bir SPA ve Fitness merkezi, ekinoks fine - dining restoran ve şık lobisi, VIP Club bölümü SwissCafe.

İzmir’deki akşamı Grand Efes Hotel’in Aqua Restoranı’nda geçirdim. Burada mevsiminde bir tarafta yüzme havuzundaki yüzenleri seyredebilir, bir tarafta da muhteşem çim alanı görebilirsiniz.

Burası şirin bir Yunan tavernasını andırıyor. Müzikleri ve buzukinin nağmeleri, haftanın yorgunluğunu alıyor. Masaya oturur oturmaz içkiyi söylüyoruz, arkadan soğuk mezeleri seçiyoruz. Ahtapot salatası, patlıcan ve biber yoğurtlama, mamzama (közde patlıcan, biber, hafif sarımsaklı süzme yoğurt, tereyağında kavrulmuş acı biber), Ege salatası, balık pastırması, bezirgani (kurutulmuş domates ve acı biber ezmesi) mutlaka tadılması gereken fesleğenli kabak çiçeği dolması, babaganuş, kırmızı soğan ve rokayla sunulan marine levrek.

Ara sıcaklarda ise ızgara kalamar, ahtapot ızgara, sebzeli ve karidesli börek ve muhteşem karides güveç. Balıklarına gelince ızgara ve tava olarak günlük bölgesel taze balık çeşitlerini seçip tarttırıp pişirtiriyorsunuz. Bunun yanında bazı özel tatlar da mevcut. Mısır unlu kızarmış çupra ve beğendili ahtapot, ızgara gibi balık sevmeyenler için beğendili et sote, garnitür eşliğinde ızgara bonfile, porçini mantar soslu tagliatelle de mevcut.

Haberin Devamı

Tatlılara gelince fıstıklı baklava, kaymaklı ayva tatlısı... Vanilyalı dondurma eşliğinde kaymaklı ayva tatlısını tercih edebilirsiniz. Bir de mekanın iki spesiyal tabağı var ki onu ayrıca belirtmeliyim; amarettolu tiramisu ve tahinli sufle.

EGE’DEN BİR ESİNTİ


Yıllar sonra gördüklerim şaşırttı

Bütün bu özel tatların altında mutfakta Serhan Üstündağ, salonda Volkan Dikici’nin imzaları yer alıyor. İkisi de son derece profesyonel.

Birkaç senedir İzmir çevresini dolaşamamış, adından çok söz edilen Urla, Çeşme ve Alaçatı’ya gidememiştim. İlk kahve molasını Urla Pier’de verdik. Bu şirin Osmanlı gümrük binasındaki tesis ve sahibi Buket Kumruoğlu’ndan başka bir yazımda ayrıca bahsedeceğim. Fakat yıllar sonra gördüklerim hakikaten şaşırttı. Eskiden bir Bodrum, bir Marmaris vardı Ege bölgesinde. Oysa şimdi İzmir ve yöresi ciddi anlamda oralara rakip olmuş.

Bu arada belirteyim ki yollar açılmış ve ulaşım problemi ciddi anlamda çözülmüş. Ne yazık ki Çeşme marinasından başka aktif kıyı liman tesisi yok. İnşallah yakın bir gelecekte yeni marinalar, koyları süsleyecek diye düşünüyorum.