Gazetemizin yazarlarından Ali Eyüboğlu ile ender de olsa Nişantaşı’nda buluşur sohbet ederiz, bu seferki buluşma mekanımız La Vita’nın önündeki sokak masalarında oldu. Tıpkı Paris Sen Jermen misali, yoldan geçen arabalarla masamızın arasında belki 30 belki 40 cm vardı. Bizleri koruyan ise kaldırım...
Burası enteresan bir mekan, Nişantaşı şubesi daha çok tatlılar, kurabiyeler, kekler ve pastalarıyla ünlü. Fulya ise cafe gibi olmasına rağmen Zonguldaklı şef Mutlu Karakaya’nın el becerisi nedeniyle bir ala carte restoran gibi hizmet veriyor.
Tabii bunda pay sahibi işletmeci ortak Ali Demiralay ile şirketin ortağı ve yaratıcısı eski gazeteci, televizyoncu dostumuz Barboros Yüksel.
Aile işin ucundan tutmuş
Büyük porsiyonda özel lezzetler
Ana yemeklere gelince La Vita’yla özdeşleşen tatlar, ızgara köfte ve Meksika soslu dana biftek dilimleri, gerçekten her ikisi de çok değişik ve özüne uygun şekilde yapılmış. Sunumları, garnitürleri ve pişme dereceleriyle. Bu mekanda porsiyonların Amerika’daki gibi büyük olması da ayrı bir özellik.
Şimdi bütün yemeğin en özel ve zor tadına geliyorum. Yıllarca Boğaz’da Avusturya - İtalyan yemeği yapan restoranda çalışan şefimiz, Viyana usulü tavuk şinitzeli hakikaten enfes yapmış, fiyatı da son derece uygun,
15 TL. Ayrıca burgerler ve wraplar da menüyü süslüyor. Şimdi gelelim olayın can alıcı kısmına, pastalar ve tatlılara... Tavsiyem mutlaka bu bölüme de bir göz atın ve
midenizde özel bir yer ayırın.
Zira çilekli milföy, fore noir, özellikle tadılması gereken iki pasta. Sütlü tatlılarda da kazandibi ve fırın sütlaç mevcut.
Bunun yanında başta nar suyu olmak üzere mevsiminde meyve suları gözünüzün önünde sıkılıyor diyebilirim.
Hasılı her geçen gün müdavimi artan, kendini geliştiren ve ismini geniş bir bölgede duyuran bir marka olmuş La Vita.