Hayatımın en acılı bir haftasını yaşıyorum sanırım. 20’lik dişim biraz geç kalmış vaziyette çıkıyor ve çıkarken beni öldürüp öldürüp diriltiyor. Yok böyle bir acı yemin ederim, alıp beni 17’nci kattan aşağıya at sonra gel üstümden tırla geç, bedenimi asfalttan spatulayla çıkar, bir de üzerime tuzruhu dök; yemin ederim şu anki acımın yanından bile geçemez. “Öldür beni” diyorum “Allahım, al şu canımı bitsin bu işkence!”
Beynimin içinde bir sürü kurtçuklar dolaşıyor, sanki alnım bile acıyor, çıkan dişim çıkmıyor; diş etlerimi parçalıyor. İçtiğim ağrı kesicilerin haddi hesabı yok, beni kessen içimden sadece ağrı kesici çıkar o derece. Leblebi gibi ağrı kesici içiyorum ama yine de bana mısın demiyor, sadece ağrıyor.
Ben hayatta en çok dişçiden korkarım
Baktım olmayacak, hayatta en korktuğum şeyle yüzleşmeye, dişçiye gitmeye karar verdim. Yalnız bu kararı biraz geç vermişim sanırım, tam insanların iş çıkışına denk geldiği an metroya bindim. Ayy taksi parasından yırtayım diye şu ağrıyla metroya binen kafama, milyon kez küfür ettim. Metro kapısının oradan ayağımı bile geçiremiyorum tıkış tepiş balık istifi gibiyiz. Hayır, cüssece de iriyim yani, minnacık bişi olsam aradan sıyrılırım fiyuvt diye ama bu meme ve popolyla o biraz imkansız.
Ikına ıkına girdim içeri, bir elimle yanağımı tutuyorum diğer elimle direğin orayı, acıdan uyuşmuş haldeyim. Bir durak sonra içeri bizim kadar insan daha girdi derken o sıkı sıkı sarıldığım direkten uzaklaştım. Allahım metronun ortasında kalakaldım, tutulacak her yere çok uzağım, korkunç bir durum. Bir bundan çok korkarım, bir de karşıdan karşıya geçerken yere düşmekten. Önce sağa, sonra sola, sonra tekrar sağa bakarım ve ahanda şimdi yere kapaklanacam arabalar üzerimden silindir gibi geçecek diye bir depar atarım ki. İşte şimdi de öyle hissediyorum, tutacak yer bulamadığım için bir panik yaşıyorum, bir yandan da canım acıyor ondan hiç bahsetmek bile istemiyorum. Yan tarafımdaki kadına yapıştım, öyle bir yapıştım ki ikimiz bir bedenin çift kafası gibi olduk. Koltuk altını yapıştırdıkça yapıştırıyor bana, “Yapma teyze bana bunu, etme” diye diğer tarafımdaki adama yapışıyorum, adam yanlış anlayacak diye oradan da gıdım gıdım uzaklaşıyorum. Baktım başka çarem yok indim bi sonraki durakta, zaten az kalmıştı oradan gittim direk.
Bir kuaförler, bir dişçiler
Dişçi koltuğuna ulaşabildim sonunda, birazdan bütün ağrılarımdan kurtulacaktım. Birazdan hafifleyecektim, birazdan işkencem sona erecekti diye mutlu mesut düşünürken; dişçi “Altta dolgu, üstte kanal” diye bir başladı, bir de üstüne paparayı bastı bana. Bir kuaförler, bir dişçiler zaten hep bi şikayet halindeler, bi beğenmiyorlar sende ki olanı.
İyi dedim, dolguları da halledelim ama demez olaydım, o ses, o dolgunun sesi, o vızz diye cehennemin fon müziği. İnsanlar uzaya çıkıyor hâlâ vızz diye dolgu yapılıyor, kimse mi demiyor şu aleti yapan amcaya “Bu ses insanları rahatsız ediyor” diye. Yapan adam, belli ki manyak üretici firma hiç mi düşünmüyor ağzı çürük dolu biz gariban insanların çektiği işkenceyi. Bit artık, bit ne olur diye o kadar çok dua ettim ki büyük ihtimal bütün dua haklarımı doldurmuşumdur.
Sonra bir rahatlama, ağzının uyuşukluğu, elini öpmeye çalışarak “Anamm biri beni öpünce böyle hissediyormuş demek” düşüncesi, o uyuşukluk geçse de ağzımın yamulması bitse derdi. Bir daha dişçi görmemeyi isteme arzusu.
Yazının Norma’sı:
Bir diş ağrısını insanlara anlatamıyorsun, bir de aşk acını. Hep boş beleş geliyor, diş ağrısından kimse ölmez diye.