Yazın bitmesiyle arkadaşlarla tatilden çok yorulmuş olmalıyız ki(!) kimsenin bilmediği gizli saklı koylarda dinlenmeye karar verdik

İlk başta belirtmek istiyorum, böyle bir fikre karşı çıkmıştım. Yani neden insanların olmadığı bir yere gidiyoruz? Program yaparken bile korku filmi girişi gibi duruyor üstelik. Ege kıyıları dediğin yer zaten bir avuç, kimsenin bilmediği yerlerin olması imkansız diye düşünüyordum ama varmış. Öyle ki bunlar gizli örgüt gibi bir şey. Sadece belli insanlar gidebiliyor oraya ve aralarında şifreleri bile var. Gerçi hoş orada yaptıklarımdan sonra benimle aynı kaldırımda bile yürümek isteyeceklerini sanmıyorum ya, olsun.

Market poşetleri gördüm!
Olimpos’taki bungalow evlerinden daha derme çatma evlerde kalıyoruz, yalnız bir sorun var bunlarda klima yok! Onun yerine vantilatör koymuşlar. Neymiş işte, teknolojiden uzak, bilmem ne bilmem ne. Vantilatör de zaten ilk çağda bulunmuş ya, hele elektrik konusuna hiç girmeyeyim. Dürüst olsana be adam, “Klima pahalı geldi” de, canımı ye yani. Yemekleri de orada yemek zorundasın. İşte her şey doğal, organik. Ayağınıza, önünüze ne sunuluyorsa “Şehirde böylesini yiyemeyiz” diye atlanıyor ama şöyle bir durum var, mutfakta Migros poşetlerini gördüğüme binlerce kez yemin edebilirim, bana kimse inanmasa da.

Denize girme eziyeti
Denize gitmek için arabanla belli bir yol kat ediyorsun, sonra yürüyerek dağ, tepe aşıyorsun. Hayır yani suda iki cıp cıp yapmak bu kadar yorucu olmamalı! Yollar daracık, her yerde dikenler var, parmak arası terliklerim ayrı bir yön belirleyip ayağımdan kayıp duruyor, sıcak, beynimin eridiğini hissediyorum. Sonunda ulaştık denize girebileceğimiz yere ama ulaştığım an herkesi boğacaktım. Sadece minnacık bir alandan girebiliyorsun geri kalan yerler kaya dolu! Yani bir kişi daha arkamızdan geliyor olsa akraba olmak zorundayız.

Şemsiyeyi taşların arasına gömdük plaj sefamızı yapmak için. Ama o lanet şemsiye yerini beğenmedi, ben yerleştiriyorum o uçuyor, iyice çakıyorum ama yok anacım gittikçe gidiyor. En son, “Ne halin varsa gör be dedim, o da kayalıklara doğru uçtu, bir daha da ondan haber alamadım. Böylece geri kalan bütün vaktimi güneşin altında geçirdim. Sularımız ısındı, acıktık ama yanımızda getirdiğimiz şeyler sıcaktan başka bir maddeye dönüştü.

Duş işkencesi
Denizden çıkıyoruz bir duş alanı olmadığı için tuzlu tuzlu bekliyoruz. Birine işkence mi etmek istiyorsunuz, onu denize sokun, duş aldırmadan kumlu kumlu arabaya bindirin. Kaşınmaktan iki kat derimi kavladım resmen! Kalacağımız yere geldik, sonunda duş alacağım diye koşarak odaya girdim. İşte o an orayı yakabilirdim, duş musluğu o kadar zayıf akıyor ki, değil banyo yapmak ellerini bile yıkayamazsın!

Farklı eğlence anlayışı
Akşam oldu yine kendi bahçemizden diye yutturdukları yemekleri yedik, sonra kadın “Bu akşam çok güzel bir eğlencemiz var” dedi. Sonunda en azından eğlenebileceğimi düşündüm, tabii kadının eğlenceden kastının ne olduğunu anlayabilseydim. Elimize haşlanmış patatesi verdi, üzerine de kekik ve karabiber şerpiştirdi, yanına da şarap. Eğlence dediği şey işte buydu, en son arkadaşımın patatesi yerken ki o iştahlı surat ifadesini, o dünyayı keşfettiğini sandığı durumunu gördüm. Ve diğer orada kalan bütün herkes aynı ifadeye sahipti. Sanırım sorunlu olan bendim ya da en azından önceden haşlanmış patates kimse yememişti.

Yani demem odur ki, böyle aktiviteler hiç bana göre değilmiş, ben insan seviyormuşum, şemsiye, duş, klima, güzel beyaz havlular seviyormuşum. Gerçi hoş, geçen sefer her şey dahil otelleri eleştirmiştim, ben bir şey sevmiyormuşum ya, lanet, huysuz bir şeymişim, bak kendimden tiksindim şimdi.

Haberin Devamı

Yazının Norma’sı:
Arkadaşınıza birini ayarlamaya mı çalışıyorsunuz? Sakın “Çok iyi çocuk” demeyin, “Güvenilmez itin teki, uzak dur” derseniz, daha görmeden aşık olur.