Erkeğin kalbine giden yolun yemek içmek olduğunu kim akıl etmişse kafasını kırmak istiyorum onun. Yatakta geyşa, sokakta Leydi Diana ol ama mutfakta Emine Beder olmadığın sürece olmuyor anacım!
Dünyaya ilk gelen kadın çakalın teki olmalıymış; “Tatlım aramızda kıllı olan sensin, yani bu demek oluyor ki, sen git bize yemek bul, dinozorlarla dövüş ben mağaramızın temizliğini yaparım.” Tabii o zamanlar tek oda bir mağara, temizliği nedir ayol onun? Oh keka, yat babam bütün gün evde. Adamın canı çıksın karnınızı doyuracaksınız diye. Bu ilk çağ kadını geleceği düşünmeden bencil bencil hareket ederek ataerkil bir toplumun temellerini kurmuş kurmasına da bütün planlar çamaşır makinesinin icadıyla son bulmuş tabii. Adamlar da savaşarak, dövüşerek eve yemek getirme dönemleri sona erince bunalıma girmişler. Artık yaşamak için önemli olan yemek değil, ‘kaliteli hayat’ adı altında çılgın para harcama isteği olunca, eve para lazım durumuyla kadının yerinin artık evde yaşamak olmadığını kabul etmişler.
Ezici gerçek
Onu kabul etmişler de, kadını bir türlü eski hayatından da kopartamamışlar. Yani kadın hem evin temizliğini yapacak, hem eve para getirecek, hem de işten yorgun argın gelip iki kap yemek yaptığı yetmiyormuş gibi adama güler yüzünü eksik etmeyecek. Adam kadını toplumda bir yere koydu koymasına ama kendisini bir türlü konumlandıramadı. O hâlâ kendini ilk çağda dinozor avlayan insan zannediyor. Aynı işi yapsan bile bunu kabullenmiyor bir türlü, daha fazla maaş alsan bile, daha ağır mesailerin olsa bile onun karşısında sen sadece kadınsın. Eve geldiği zaman iki tas çorba koymazsan o masaya boşanma sebebi olarak bunu verirse mahkemeye, bakkalın karısından tut, yengenin teyzesinin oğluna kadar herkes “Kadın hak etmiş” diyecektir sana...
Ve mutfaktayım
Hımm neden bu kadar konuştuğum konusuna gelirsek, geçen gün evde sevgilime yemek yapmaya çalıştım da... Yemek yapmayı unutmuşum yahu, mutfakta tek kullandığım alet kettle o da sadece kahve yapmak için. Bir de içimden geçiyor “Ayy hadi gideyim bir fasulye yapayım” diyorum, biliyorum kalanı buzdolabında sürünecek. Yazık günah, heder olmasın diye arıyorum dürümcüyü.
Şimdi çocuğu kafesleme kısmındayız ya, tavus kuşu gibi bütün maharetlerimi tek tek göstereyim dedim. İlk iş olarak yemek olayına girdim, ton balıklı makarnayla başladım. Çünkü dolapta sadece ton balığı, çekmecedeyse makarnam vardı. Kremalı yapayım dedim, evde krema yoktu ama krem peynir vardı. Üstün zekamla “Ha krema ha krem peynir yaa” diyerek boca ettim tencereye, bir dakika içinde o tencere kapkara oldu.
En başa döndük
Krem peynirlerin hepsi yandı, bir de iğrenç bir koku sardı her yanı. Tencereyi suyun altına koydum, yeni bir tencere çıkardım, kremasız yaptım makarnayı. Tabakları falan koydum ama anacım masa bomboş gözüküyor. Makarna da zaten Allah’a emanet duruyor. Dolabımızın da maşallahı var, tekel büfe gibi, alkole yasak gelse iki ay idare eder. Markete gideyim dedim ama poşet taşı, sonra gel domatesleri soy, ölme eşşeğim ölme. Sonra yine bir PuCCa klasiği olarak ev yapımı yemek yapan yeri arayıp iki kişilik zeytinyağlı istedim, bir de salata söyledim. Dayadım döşedim masayı bir güzel yedik, içtik. Adam mutfağa attığım yemek kutularını görene kadar her şey mükemmel gitti. Hiç belli etmiyor ama içinden ne geçirdiğini biliyorum, off off!
Yazının Norma’sı:
Ukrayna vizesi hakkında benim de lafım var; bu kez yenildik hanımlar. Suratına bakmadığımız milyonlarca adamın yanında artık bir çift uzun bacak göreceğiz.