Bu sıralar sevgilimle en büyük sorunumuz bu, ilk başlarda alışveriş merkezlerinden çıkmayan çiftlerden biriyken şimdi adam beni oraların önlerinden bile geçirmiyor. Baktığım her mağazanın önünde, çocukları dondurmacıdan alır gibi, azarlayarak alıyor. Ve sevgilimden çok babam gibi davranmaya başlıyor. “O kadar ayakkabın var işte, daha ne alacaksın?”, “Eee o elbisenin mavisi yok mu sen de, ne diye onu alıyorsun?”, “Aaa dolabında yer kalmadı yürü yemek yiyelim hadi”, “Ya şu çul çaputa verdiğin parayla resmen ev alırdın ev!” diyor.
Ben sana karışıyor muyum?
Ya sana ne be adam, ayakkabı benim, çul çaput benim. Ben sana kızıyor muyum? “O saçma PC oyununu neden aldın?” “Sanki her hafta maç yapıyorsun, o futbol ayakkabılarını neden alıyorsun?”, “O tıraş bıçağıyla 3 ay idare edersin, ne diye bir daha alıyorsun?” diyor muyum. Hayır, sen neden bana karışıyorsun o zaman.
Bunu neden bu kadar dert ediyor, karışıyor anlamıyorum. Biz kadınlar çocukken spor yapan Barbie’yi değil, yüzücü Barbie’yi değil belki biraz deniz kızı Barbie olabilir ama biz kadınlar agu demeye başladıktan bir süre sonradan beri istediğimiz tek şey dev gibi evi olan gelinlikli Barbie. Küçük yataklar, koltuklar ve o oyuncak evin en büyük odası olan ta ta ta taaaam KIYAFET ODASI... Büyüdüğümüzde iş değişti mi? Elbette ki hayır. Evimiz olsun istedik, yatak odası, koltuklar ve evin en büyük odası ta ta taaaam GİYİNME ODASI... O küçük ütü odasını, kıyafet odasına boşuna mı çevirdim ben, içi boş dursun diye mi? Hayallerimin odası olması için zaten minnacık yer, sadece kafamı bir de bir elimi uzatabiliyorum içeriye, bari bırak istediğim şeyleri koyayım be.
Babamla mı anlaştı ne?
Bu da yeni adet oldu, gezdiğime, tozduğuma, arkadaşıma, giydiğime karışmayan kişi, aldığım şeylere karışmaya başladı. Yemin ederim, ya babamla anlaşma yaptı, o yüzden böyle davranıyor ya da “Bu kızın ileride kıyafet masrafını ben karşılayacağım, dikkatli olmalıyım” diye düşünüyor.
Geçen gün bir kozmetik mağazasındayım, ben kendimden geçmişim böyle, duş jellerini yemek, makyaj malzemelerini üzerine şeker diye serpmek, parfümleri içmek istiyorum. Bambaşka bir dünyada kayboluyorum, sanki Heidi’nin dağlarda hoptiriklemesi gibi ben de stand stand dolaşıyordum ki, Heidi’nin dedesiyle karşılaşması gibi ben de o an karşımda sevgilimi buldum. Oysa ki yarım saat sonra buluşacaktık, “Sen nasıl benim orada olduğumu tahmin ettin, telefonuma izleme aygıtı mı koydun be adam?” diye şaşkınlığımı atamadım ki, sanki suç işlemişim gibi tuttu kolumdan dışarı çıkartmaya uğraştı.
Doğmamış çocuğunu düşün...
Ayyy ben bir sinirlendim, aldatsam, beni adamla yakalasa valla bi şi demeyeceğim ama alışveriş yaparken yakalandım diye, bi afra bi tafra böyle, nemrut gibi surat, çıkardı beni dışarı. Açtım ağzımı yumdum gözümü, hayır, sanki adamın parasını harcıyorum aaa. O diyor ki, “Ay sonlarında aç kalıyorsun, yapma kendine, gereksizsin. Kendini düşünmüyorsan ülke ekonomisini düşün, ev duş jeli kaynıyor sen hâlâ dolduruyorsun. Bi kendine gel” diye saçma salak konuşuyor, ben de bas bas bağırıyorum “Sana ne, bilmem ne falan” diye, derken arada bir laf söyledi, o laf üzerine susup kaldım, ağzımı bir daha açmadım. “İleride çocuğumuz olursa diye bir düşün, bir defa da olsun geleceği düşün be PuCCa!”
Yazının Norma’sı:
Seninle elma gibiyiz, ikiye bölününce kara, leş, iğrenç bir hal alıyoruz. Birleşince içi bozuk, dışı tam oluyoruz, aman kabuğumuza zeval gelmesin.