Arap Baharı sosyal medyaya öyle ağır sorumluluk yükledi ki, şimdi ne zaman toplumsal bir olay olsa, dört yandan yazılan tweetlerle o olaydan kurtulacağımızı zannediyoruz

Twitter’da bir şey yazarken ilk yaptığım şey, o dakikalardaki gündeme bakmak. “Dakikalar” diyorum, çünkü darbe olsa en fazla dört saat konuşulur! Dört saatin sonunda insanlar bu konudan bıkar, “Off, başka şeyler yazın artık baydınız!” diye aşağılamaya başlarlar. Bir çete var, tek yaptıkları şey gündemle alakalı yazmayanları tespit edip onlara saldırmak. Hashtag (belirli bir konunun daha kolay aranması için tweet eden kişilerin aynı kelimeyi # işaretiyle başlatarak yazmaları) yapılarak dünyayı kurtarabileceklerine inanmaları da ayrı mevzu. Evet, önümüzde kocaman güzel bir örnek var: Mısır! Onlar bunu başardı. Yalnız bizim bunu başarabilmemiz için oturduğumuz yerden insanlara saldırmak yerine organize olmamız gerektiğini düşünemiyoruz.
Başbakan çıkıp, “Sosyal medyayı ciddiye almıyorum, siz de almayın” diyor. Ünlü köşe yazarları, televizyon programlarında, “Twitter’da yazanları okumuyorum bile, hepsi boş kafalı” diye yaftalıyor. Bu arada hakkını da yememek gerekir, Twitter’da organize olunarak başarılı olmuş konular da yok değil! Mesela Van depremi yardımları, bunun gibi bir çok durum oldu ama sanal tepkiler dışında elle tutulur gözle görülür bir şeyler yapıldığı için...

Siyasi olaylar eskiden haftalarca tartışılırken şimdi ertesi gün ne olduğunu unutmaya başladık. Yüksel Aytuğ’un olimpiyatlarda göğüs görme arzusu bile iki gün sonra eski haber oldu. O kadar çabuk tüketmeye başladık ki gündemi, öyle kafamız karıştı ki... Kim, ne, hangi düşünceyi savunuyor onu bile anlamaz hale geliyoruz. Koyun gibi nerede kalabalık varsa, onların arasında sesimiz duyulsun diye beklemeye başlıyoruz. Trol tayfasının Twitter keşfinden sonra zaten hashtag’le vatan kurtarma girişimlerinin boş olduğunu anladık. İsteyen bir grup insan, Twitter’da istediği gibi kendi cumhuriyetini kurabiliyor. Günlerce dalga geçtikleri hashtagl’er dolandı durdu orada, sonuç tabii ki hiçbir şey!

Verdiğin tepkinin işe yaramasını istiyorsan sanal alemin dışına çıkman gerekir. Benim hayatım internettir ama ben ben bile çok rahat söyleyebilirim bunu. Yatağına uzandığın yerden, elindeki son model telefonla tıkır tıkır bir şeyler yazmak, o an onun konuşulması dışında bir işe yaramıyor. Bu aynen şey gibi; öğle yemeğinde yaptıkları işten şikayet eden 10 adamın, patronları hakkında konuşup, yemek saati bitince işlerine usul usul geri dönmeleri...

Sesin duyulması için aslında iyi bir seçenek Twitter ama organize olunmadığı sürece hiçbir işe yaramıyor. “Terör bitsin artık” diye yazınca insan vicdanını rahatlattığını düşünüyor. Onu oraya yazmayla bitecek olsa, off ki ne off, daha ne ister insan hayattan! Zaten bir süre sonra savunulan düşünce de unutulup, bu kez tepki göstermeyenlere saldırıyorlar. Sadece o bir kişi tepki göstermedi diye terör bitmedi diye düşünülüp o kişiye hakaretler başlıyor. Bu arada sadece terör değil, konu sürekli değişiyor; Murat Boz’un meme kasları, Hülya Avşar’ın jüri üyeliği, dizi hikayeleri, aldatılan çiftler vs vs...

Twitter sihirli değnek değil ya da hayallerindeki ülkenin kapısı... Çok büyük anlamlar yüklemek istersen, sadece kapıya ulaşman gereken kilometrelik yollardan biri olabilir.

Haberin Devamı

Yazının Norma’sı:

Haberin Devamı

Telefonun içine interneti koyan adam, bunu yapmasaydın be hacı. Telefonla uğraşmaktan muhabbet edemiyorum. “Bi’ saniye canım şuna bakıp dönüyorum.”