Benim ağzımdan çıkamayan cümle sevgilimin ağzından çıktı, “Biz buna bakamayacağız” dedi. Noktayı koyar koymaz kendimi bir attım yere, nasıl ağlıyorum. Puki’yi eve getirdiğimiz için kendimi affetmiyorum
Bir arkadaşımın Pincher cinsi köpeği doğum yapmıştı, dünyanın en çirkin ama en sevilesi şeyleri evde cirit atıyor böyle. Ne zaman onlara gitsek kızla tek kelime muhabbet etmeden sadece köpeklerle oynayıp dönüyorduk. En son yine böyle onu ziyaretimizde, hatun eline zıp zıp zıplayanlardan birini aldı, “Ben bu sıçana bakacak güvenilir birini arıyorum. Daha bebek ve aklım kalmaması gerekli... Ne dersiniz?” dedi. O an sevgilimle nasıl sevindik, nasıl zıplıyoruz, nasıl birbirimize sarılıyoruz, hatta daha kız lafını bitirmeden hemen köpeğin adını koyduk, “Bundan sonra senin adın Puki” diyerek. Hemen gittik, bir sürü mama, mama kabı, uyuması için minderler, vitamini, çiş kokusu, peti falan filan doldurduk arabaya.
Bizim kızlarla yaşadığımız evde bir adet Abdüş adlı İran kedimiz olduğu için Puki’yi manitanın evine götürmeye karar verdik.
Eve girer girmez salonun ortasına öyle bir kakasını yaptı ki, şu yaşıma gelmişim ben o kadarını yapmadım yemin ederim. Pede alışır ya, biraz zorlanırız dedik iki saat sonra koltuğun yanına yaptı, yarım saat sonraysa halıya şarıl şarıl gözlerimize baka baka işedi. Bütün gece ha ne zaman nereye yapacak diye beklerken bir anda kalkıp pedine yaptı. Gururdan ağladım yemin ederim o an.
O bizim çocuğumuz gibi olacaktı
Üşüyor diyerek böyle poların arasına sardık, o da bizi izleye izleye uyudu. Bir ara uyandı, kendini bize sevdirdi, göbeğini her yanımıza sürttü sonra avucumuzun içinde sızdı. Artık o hayatımızın bir parçasıydı, onun için küçük bir çanta bile alacaktım, pembe taşlı tasmalar, şıkır şıkır elbiseler, ona özel mama kabı her şeyi en güzeli olmasıydı. O bizim çocuğumuz gibi olacaktı. Artık hayatımız daha anlamlıydı, bizi koşulsuz seven ve bunu her fırsatta gösteren minnacık bir canlımız vardı.
Daha ilk günden
Sabah oldu, uyandık. İkimizde işe gitmek için hazırlandık, tam dışarıya çıkıyorduk ki onunla göz göze geldik. Daha bebekti saatlerce yalnız kalabilir miydi hiç bilmiyorduk valla, hemen aradım kıza sordum maalesef “Hayır” cevabını aldım. Yetişmem gereken toplantılar, akşama gitmem gereken bir yemek vardı. Hafta sonu kızlarla planımız iki günlüktü. Bazı şeylerden fedakârlık edebilirdim ama işle ilgili olanlar imkansızdı. Hayvanı evde bırakırsam daha ne kadar yemek yemesi gerektiğini bile algılayamıyordu ki. Ve ilk günden falso vermiştik. Üzerimizde bir sorumluluk vardı, bugünü onun içi iptal etsem yarın, öbür gün ne olacaktı. Ben bunları düşünürken, ona aslında bakamayacağım sille sille suratıma çarptı.
Kendimi affedemiyorum
Benim ağzımdan çıkamayan cümle sevgilimin ağzından çıktı, “Biz buna bakamayacağız” dedi. Noktayı koyar koymaz kendimi bir attım yere, ayakkabılığın önünde nasıl ağlıyorum, can çekişe çekişe. Adama saymadığım laf kalmıyor, “Kalpsizsin, sorumsuzsun, fedakârlık edemeyecek kadar acizsin” diye. Bana benim aklımdan geçen bütün cümleleri teker teker sayıyor ama asla kabullenmiyorum. Puki’yi götürüşümüzün suçunu ona atmaya çalışıyorum. Ben istedim, ben yapabilirdim ama o istemedi diye getirmek için. Ve en önemlisi ileride çocuk düşünme aşamasına geldiğimizde bana “O küçük yavru köpeği hatırlıyor musun, ona bile bir gün bakamamıştın” diyemesin diye.
Biz ona alışmadan, o bize alışmadan götüreceğimiz biri vardı Allah’tan ve gerçekten şuurumuz erken yerine gelmişti. O avucumuzun içerisinde uyumasının verdiği huzuru günlerdir bulamıyoruz ama ondan önemlisi ona bakamayacağımızı anlamamızın verdiği o utanç ve paldır küldür düşünmeden onu eve getirdiğimiz için kendimizi daha doğrusu kendimi affetmiyorum. Sanırım o sırada adam bana “Bakamayız” gibi bir şeyler geveliyordu, ben onu “Süper aşkım bebişimiz oldu” diye anlamıştım.
Yazının Norma’sı:
Yeni sevgililerin birlikte film izlemesini hep garip bulmuşumdur. Yanımda sen varken 110 dakika boyunca ekranda olup bitene kitlenemiyorum.