Sevgililer Günü’nü seviyorum çünkü Sevgililer Günü demek, hediyeler, şımartılma, güller, mumlar, lüks yerlerde yemekler, sürprizler demek. Yani bir kadın olarak istediğim her şey ama her şey o günde mevcut. Peki ya erkekler bugünün neresinde?

Ogün gelene kadar istediğim her şeyi adamın gözüne gözüne sokuyorum, “Bak falanca sevgilisini bilmem nerelere götürüyor, kıymet bilinmesi için onun gibi yollu olmak lazımmış demek” diye inceden mesajımı veriyorum. Televizyonda tek taş reklamı çıktığı zaman sesini bangır bangır açıyorum. Sevgililer Günü’nde romantik jestler yapmadı diye ayrılan insan hikayelerini bir bir anlatıyorum. Çiçeğin çok gereksiz olduğunu onun yerine kadınlara ayakkabı alınması gerektiğini laf arasında geçiriyorum. Yani hedefi büyük tuttum, kırmızı odası olan ultra pahalı bir otelde, masajdan çıktıktan sonra şampanyamı yudumlayıp, tek taşımın parlaklığıyla ayakkabılarıma bakıyor olacağım.

Haberin Devamı

Biraz beni düşünsen
Daha doğrusu olacaktım, benimkinin aklına saçma sapan bir şey gelene kadar. Karşısına oturttu beni, kafasını ellerinin arasına alarak yüzüme baktı baktı baktı. En son bu bakışı çocukken, 900’lü hatları aradık diye babamda görmüştüm. Elinde telefon faturasıyla odamıza gelmişti, 15 dakika hiç sesini çıkarmadan nefes alıp vermişti. Bu da aynı nefesi aldı, veremeden takır takır konuşmaya başladı: “Sevgililer Günü denilen şey, sadece seni düşünmek zorunda kaldığım ve üzerimde baskı yaptığın bir hadise. Yani ben biz ikimizi düşünemiyorum, ben şampanya sevmiyorum, ben her tarafı kırmızı japon keranesi gibi odalarda durmak istemiyorum, duvarlar üstüme geliyor, ayakkabıdan anlamıyorum bile ne alsam beğenmiyorsun, atıyorsun bir kenara, mumlar beni korkutuyor, aklıma gelen tek şey yangın çıkacağı. Oturup sana kapitalizm oyunlarından bahsetme evresini geçtim. Yalnızca şunu unutma, bugün ikimizin günüyse senin de biraz beni düşünmen gerekmez mi? Yani o her yerde öküz öküz diye bağıra çağıra çekiştirdiğin adamlardan ne farkın kalır” dedi.

Adam bildiğin haklı!
Ardında da bir şeyler dedi ama dinlemedim, off gereksiz laflar işte, başı nasılsa sonu da aynı nasıl olsa, hayatın anlamını söyleyecek değil ya. “Söylediklerini ciddiye bile almıyorum, alt tarafı bir gün iyi davranacaktın” diyerek, televizyon izlemeye devam ettim. Sonra şöyle bir düşündüm, adam haklı, yani bunu söylemek istemem ama bildiğin haklı. Ondan bu kadar şey bekliyorum, bense gidip fırsat sitelerinin birinden indirimli parfüm alıyorum, nasıl olsa önemsemiyor diye. Ya da bankadan emekliymiş gibi kemer, cüzdan, kravat üçlüsünü düşünüyorum. Bir de tabi Victoria’s Secret var ki hani gözü şenlensin diye ama bizde durum farklı. Adam o halimi gördükten sonra ne Secret’ını istiyor ne Victoria’sını; hayatından, varlığından, meydana gelmesini sağlayan toz bulutundan soğuyor. Dolmalık bibere kombinezon giydirilmiş gibi duruyorum da birazcık. Ben aslında hiçbir şey yapmıyorum onun için, sadece yapmış gibi görünüyorum.
Televizyonun sesini kıstım, ona doğru döndüm, anlayışlı, sevecen halimle, “Haklısın” dedim. “Ben abartıyorum her şeyi, bana kalsa Kabotaj Bayramı’nda bile yemeğe çıkmalıyız çünkü. O yüzden bu sene bir saçmalık yapalım bizim Sevgililer Günümüz pazar günü olsun, evde PES oynayalım” diyerek sarıldım.
Yani hediyeden yırttım, parfüm falan almıyorum heyoooo! O sıkıyorsa bir şey yapmasın, masuscuktan düşünceli halime babam bile inanmaz. Bir de şimdi bu kadar iyimser oldum, onu dinledim ve hak verdim diye bana üzülüp, yaptığından utanıp pazar günü daha fazla şey yapacaktır. Bu sayede hediyemi de erkenden alacağım. I love Sevgililer Günü...

Haberin Devamı

SEVGiLiLER GÜNÜM KUTLU OLSUN

Haberin Devamı

Yazının Norma’sı:
“Seni artık sevmiyorum” cümlesinde olan umudu bulunuz. ‘Demek eskiden seviyormuş heyooo’ MAL...