Geçen gün derginin birinde ünlü bir mankenin hafta sonunu saat saat nasıl geçirdiğini yazmışlar. Hatunun yaptıklarını okudum, "Benim hafta sonuma bak bir de" diyerek utandım kendimden
08:00- O, güzel bir günü kaçırmamak için erkenden uyanmayı tercih ederken; ben rüyamda İspanyol erkeklerine krem şanti sürme başkanlığına seçildiğimi görüyorum.
08:30- O, güne zinde başlamak adına kuvvetli bir kahvaltı için bla bla mekanını tercih ederken; ben yastığıma salyamı bırakarak uyuyorum.
09:30- O, kahvaltıdan sonra harika bir sporun iyi gideceğini düşünüp kardiyo mardiyo patır patır koşturuyor. Bense hâlâ uyuyorum, o sırada durumuma hareket getiren tek şey çişimin gelmesi. Uykudan uyanmayla uyanmama arasında kalıp, “Allahım çişimi geçirirsen kalkınca üç kurban keseceğim, lütfen beni uykumdan uyandırma” diye mırıl mırıl duamı edip, çişimi psikolojik olarak erteliyorum.
13.00- O, sporunu bitirmiş, duşunu almış, hatta evine geri dönüp süslenmiş, öğle yemeği için Nişantaşı’nda karşılığında iki ayakkabı alabileceğim bir mekanın yolunu tutmuş. Bense kardeşimin açtığı televizyonun sesine uyanmışım. Bas bas bağırıyorum, gözlerim şiş, ağzım burnum kaymış, “Burada insan yatıyor bee insan, düşüncesiz pislik! Kapa onu atarım valla camdan haa!” diye kızcağızdan bastıran çişimin öfkesini alıyorum.
14.00- O, hafif salatasını yiyerek, arkadaşlarıyla birlikte pıt pıt butikleri gezmek için yol alırken, ben yatağın üzerinde popişimi kaşıya kaşıya “Bugün ne yapsam yaa” diye düşünüyorum. Sonra klozetin üzerinde tavanı, yerdeki mermerlerin şekillerini inceliyorum. Banyo yapmam gerektiğini düşünüyorum. O, kendisine alacağı ayakkabının rengine karar verirken, ben banyodan vazgeçip aynada yüzümü yıkıyorum.
16.00- O, arkadaşlarıyla alışverişten yorulup güzel bir film izlemeye karar veriyor. Bense kardeşime yalvararak kendime kahve yaptırıyorum. “Kahveyi sen yaparsan valla billa ben de yemek yaparım, ne olursun kahve istiyorum sadece” diyerek. Yaa zaten şu kıza kahve diye yalvardığım enerjiyi kendim yapmak için kullansam daha az yorulurum. 25 dakikayı yalvarmayla geçiriyorum, sanki portakallı hindi dolması istiyoruz, alt tarafı sıcak suyun içine atılmış bir kaşık kahve yahu.
18:00- O, filmden çıkıyor arkadaşlarıyla, resim sergisine doğru yol alıyor. Yolda yemek yiyecekleri bir yer görüp acıktıklarını hissediyor oraya oturuyorlar. Bense, hâlâ yemek yemedim. Bilgisayarımı açıyorum, Twitter’a bakıyorum, Facebook’ta eski sevgililerimi, onların yenilerini kurcalıyorum. Arkadaşlarımın kekomançi iletileriyle dalga geçiyorum, bir yandan da kardeşimle kavga ediyorum. Kızcağız “Yemek yiyelim” diye ağlıyor, bense “Yaparsan yeriz gözümm” modunda takılıyorum. Sonra dışarıdan yemek söylüyoruz
21:00- O, artık yorulup evine dönüyor, sonrası güzel bir duş, hafif meyveler... Bense saate bakıyorum “Aaa akşam olmuş yahu, bu saatten sonra ne yapılır ki? Bari DVD izleyelim” diyerek üzerimden pijamalarımı bile çıkarmadan o koltuğun üzerinde sızana kadar bekliyorum. Bir pazar günüm böyle yok olup gidiyor yani!
Yazının Norma'sı:
Kendimi bu aralar çerez tabağında beyaz leblebi gibi hissediyorum. Antep fıstıklarına ulaşmak için itilip kakılan, badem bitince rağbet gören, soslu mısırın yanında küfür yiyen.